Nuri Paşa, Sütlüce’deki bu silah fabrikasında, çizimini bizzat yaptığı ve kendi adını verdiği Nuri Killigil Tabancasını üretir. Yarı otomatik ve 9 milimetre çapındaki bu ilk yerli ve milli tabanca o yıllarda dünyanın en iyi silahları arasında gösterilir. Nuri Paşa’nın başarıları; bağımsız ve güçlü bir Türkiye istemeyenleri hayli rahatsız eder. Bir süre sonra Nuri Paşa baskılardan dolayı fabrikasında silah üretemeyeceğini açıklar; fakat üretim gizlice devam eder.
İlk silahlar Filistin direnişine
Nuri Paşa’nın Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurduğu silah fabrikası, Arap-İsrail savaşında Arap orduları için silah ve cephane üretir. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, Suriye ve Mısır’a silah ambargosu koyar. Fakat Nuri Paşa bu karara rağmen ambargoyu delerek silah ve mühimmat sevkiyatına devam eder. Bu sevkiyat, İsrail’in ve İsrail ile arayı iyi tutmaya çalışan hükümetin o dönemki menfaatlerine ters düşer. Nuri Paşa, BM’nin kararını tanımayarak ve ABD’nin İsrail siyasetine karşı durarak; Filistin halkının direnişini, onların hak ve özgürlük mücadelesini direnişçilere silah göndererek destekler.
Şehadetle taçlanmış bir ömür
2 Mart 1949 Çarşamba günü saat 17:10’da, İstanbul’un her yerinden duyulan korkunç bir patlama meydana gelir. Sütlüce’deki silah fabrikasıdır patlayan. İlk patlamadan sonra alevler cephane deposuna sıçrar, mermiler yanmaya ardından da infilak etmeye başlar. Nuri Paşa da o esnada fabrikadadır ve 27 arkadaşıyla birlikte yanarak can verir. Patlamalar sabaha kadar devam eder. O gün yağan yağmur, yangının söndürülmesine bir nebze de olsa yardımcı olur. Öyle korkunçtur ki patlama, üzerinden bir gün geçmiş olmasına rağmen barut kokusu Galata Köprüsünden bile hissedilir. Nedeni hâlâ bilinmeyen bu patlamanın kim ya da kimler tarafından ve ne sebeple gerçekleştirildiğinin cevabı bulunamadı ve bu korkunç olay da tarihin karanlığına gömülüp gitti.
Naaşına günler sonra ulaşıldı
Atilla Oral’ın 17 yıl boyunca yaptığı titiz araştırmaların sonunda kaleme aldığı, “Kafkasya’da İslam Ordusu Kumandanı, Haliç’te Silah ve Cephane Fabrikatörü, Enver Paşa’nın Kardeşi Nuri Killigil” adını taşıyan kitap, ilk kez yayınlanan fotoğraf ve belgelerle Nuri Paşa’nın hayatıyla alakalı bugüne değin bilinmeyen pek çok olayı gün yüzüne çıkardı. Oral, silah fabrikasındaki patlamayı kitabında şu cümlelerle anlatıyor:
“Nuri Paşa, meydana gelen patlamanın tam merkezinde bulunuyordu. Bu yüzden infilakın şiddetiyle vücudu parçalara ayrılarak çevreye savruldu. Üst üste meydana gelen patlamalarla, her taraf fabrikanın enkazı ve molozlarla doldu. İnfilâk sırasında ölenlerin ceset parçaları fabrika enkazına karıştı. Kime ait olduğu belli olmayan kol ve bacaklar, yanarak kömürleşmiş ceset parçaları ortalıktaydı. Facia mahallinde yapılan aramalarda Nuri Paşa’nın cesedinin ana gövdesine ulaşılamadı. Fakat kolunun yarısı, elleri, ayağı ve bazı vücut aksamı ve çeşitli eşyaları bulunabildi. Ceset parçaları topluca morga kaldırıldı. Paşa’nın ana gövdesi 20 gün sonra ortaya çıktı. Kimlik tespiti için birkaç gün halka gösterildi ve 7 Mart günü üç ayrı tabutun içine paylaştırıldı.”
İlk silahlar Filistin direnişine
Nuri Paşa’nın Cumhuriyet’in ilk yıllarında kurduğu silah fabrikası, Arap-İsrail savaşında Arap orduları için silah ve cephane üretir. Bu sırada BM Güvenlik Konseyi, Suriye ve Mısır’a silah ambargosu koyar. Fakat Nuri Paşa bu karara rağmen ambargoyu delerek silah ve mühimmat sevkiyatına devam eder. Bu sevkiyat, İsrail’in ve İsrail ile arayı iyi tutmaya çalışan hükümetin o dönemki menfaatlerine ters düşer. Nuri Paşa, BM’nin kararını tanımayarak ve ABD’nin İsrail siyasetine karşı durarak; Filistin halkının direnişini, onların hak ve özgürlük mücadelesini direnişçilere silah göndererek destekler.
Şehadetle taçlanmış bir ömür
2 Mart 1949 Çarşamba günü saat 17:10’da, İstanbul’un her yerinden duyulan korkunç bir patlama meydana gelir. Sütlüce’deki silah fabrikasıdır patlayan. İlk patlamadan sonra alevler cephane deposuna sıçrar, mermiler yanmaya ardından da infilak etmeye başlar. Nuri Paşa da o esnada fabrikadadır ve 27 arkadaşıyla birlikte yanarak can verir. Patlamalar sabaha kadar devam eder. O gün yağan yağmur, yangının söndürülmesine bir nebze de olsa yardımcı olur. Öyle korkunçtur ki patlama, üzerinden bir gün geçmiş olmasına rağmen barut kokusu Galata Köprüsünden bile hissedilir. Nedeni hâlâ bilinmeyen bu patlamanın kim ya da kimler tarafından ve ne sebeple gerçekleştirildiğinin cevabı bulunamadı ve bu korkunç olay da tarihin karanlığına gömülüp gitti.
Naaşına günler sonra ulaşıldı
Atilla Oral’ın 17 yıl boyunca yaptığı titiz araştırmaların sonunda kaleme aldığı, “Kafkasya’da İslam Ordusu Kumandanı, Haliç’te Silah ve Cephane Fabrikatörü, Enver Paşa’nın Kardeşi Nuri Killigil” adını taşıyan kitap, ilk kez yayınlanan fotoğraf ve belgelerle Nuri Paşa’nın hayatıyla alakalı bugüne değin bilinmeyen pek çok olayı gün yüzüne çıkardı. Oral, silah fabrikasındaki patlamayı kitabında şu cümlelerle anlatıyor:
“Nuri Paşa, meydana gelen patlamanın tam merkezinde bulunuyordu. Bu yüzden infilakın şiddetiyle vücudu parçalara ayrılarak çevreye savruldu. Üst üste meydana gelen patlamalarla, her taraf fabrikanın enkazı ve molozlarla doldu. İnfilâk sırasında ölenlerin ceset parçaları fabrika enkazına karıştı. Kime ait olduğu belli olmayan kol ve bacaklar, yanarak kömürleşmiş ceset parçaları ortalıktaydı. Facia mahallinde yapılan aramalarda Nuri Paşa’nın cesedinin ana gövdesine ulaşılamadı. Fakat kolunun yarısı, elleri, ayağı ve bazı vücut aksamı ve çeşitli eşyaları bulunabildi. Ceset parçaları topluca morga kaldırıldı. Paşa’nın ana gövdesi 20 gün sonra ortaya çıktı. Kimlik tespiti için birkaç gün halka gösterildi ve 7 Mart günü üç ayrı tabutun içine paylaştırıldı.”