‘International House’ın Dünya Organizasyonu Öğretmen Eğitimi Koordinatörü Shaun Wilden, bir derneğin 2014 yılı şubat ayında Antalya’da gerçekleştirdiği seminere konuk olmuştu. Wilden, konuşmasına ’21.Yüzyılın A, B, C’sini biliyor musunuz?’ sorusuyla başlamıştı.
Oxford Univesity Press’den çıkan Mobile Learning kitabıyla adından söz ettiren İngiliz eğitimci, salondakilerin verdiği birkaç yanıttan sonra kendi çarpıcı hikâyesine geçmişti. Üzerinden üç buçuk yıl geçmiş olsa da o etkileyici eğitimcinin hangi saptamayla söze başladığını çok iyi anımsıyorum:
’25 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Mesleğime başladığımda ABC’ler şimdikinden daha değişikti. Bilmemiz gereken şudur ki onları ve daha genel anlamda eğitimi, teknoloji değiştirdi.’
Rastlantıya bakın ki şimdi, okumakta olduğunuz bu yazıyı kaleme alırken ben de tıpkı Wilden’ın üç buçuk yıl önceki halinde olduğu gibi öğretmenliğimin 25. yılını yaşıyorum.
Ve hem genel açıdan ‘21.Yüzyıl’ için hem de daha spesifik anlamda ’21.Yüzyılda eğitim’ için bugün teknolojinin ve bilişimin en güçlü katalizör, en etkili yenileşim faktörü olduğunu düşünüyorum.
Bu sadece 25 yıllık birikimle aşılabilecek sihirli bir keşif eşiği midir?
Elbette değil!
Herhangi bir yüzyılda eğitimi neyin değiştirdiğinin, okulları nelerin geliştirebileceğinin ve tabii ne(ler)den mahrum kalmanın eğitimi ülkeler düzeyinde gerileteceğinin farkına varabilmek için o yüzyılın bir çeyreği kadar öğretmenlik yapmak şart değil; sezgi gücü yüksek, algıları tamamen açık herhangi bir eğitimci de sadece ve sadece birkaç haftasına tanık olduğu bir yüzyılın koşullarını ve gereksinimlerini doğru tanımlayabilir.
Durumu biraz küçümsemiş mi oldum?
Öyle değil aslında; bu iş çok önemli ve ben de asla karşı karşıya olduğumuz durumu küçümseme niyetinde değilim.
Aksine; özellikle Z kuşağı ve sonraki kuşaklar nezdinde ‘teknolojinin kolay kavranabilir, çağa özgü sosyo-kültürel değişimin çabuk anlaşılabilir, karmaşık gibi gözüken sorunların da aslında kolaylıkla çözümlenebilir’ olduğunun altını çizmeye çalışıyorum.
Bununla birlikte, bir çağı nasıl adlandırırsak adlandıralım, içeriğinde diğer çağlarla aynı olan bazı evrensel gereksinimler bulunacağını, bunların koşullar ne olursa olsun değişen nüfusa bağlı biçimde mutlaka oluşacağını, dolayısıyla bunlara ilişkin çözüm arayışları da doğacağını düşünüyorum.
Bilmem katılır mısınız?
Daha açığı:
‘Aydınlanma gereksinimi’ söz gelimi milattan önce on beşinci, sekizinci, üçüncü yüzyıllarda; keza milattan sonra dördüncü, onuncu, on altıncı ve yirminci yüzyıllarda -belki farklı oranlarda ama daima hissedilir biçimde- vardı.
‘Okulları geliştirme zorunluluğu’ milattan önce on birinci yüzyılda; keza milattan sonra on sekizinci yüzyılda çok iyi hissedilir biçimde vardı.
‘Müfredatları çağa uygun hale getirme gereksinimi’ milattan önce beşinci yüzyılda; keza milattan sonra yedinci yüzyılda da inkâr edilemez biçimde vardı.
‘Var olan teknolojileri eğitim alanına uyarlama çabası’ da yine milattan önce birinci yüzyılda; keza milattan sonra on yedinci yüzyılda siyaseti sarsacak biçimde vardı. Bu tümcenin için biz şimdi ‘yeni’ sıfatını ekleyelim, ‘yeni teknolojileri ekleme çabası’ olsun bizim çabamız…
‘Demokrasinin ne olduğunu bilen, onu işine geldiğinde değil de her zaman kullanmaya vebaşkalarında da kullandırmaya eğilimli iyi yurttaşlar yetiştirme zorunluluğumuz’ var. Yaşamsal bir zorunluluk bu!
Bu zorunluluk da elbette önemini hiç yitirmiyor. Milattan önce de Milattan sonra da, mavi gezegenin insan egemenliğinde geçmiş 130 bin yılının istisnasız her birinde, bu zorunluluk çok baskındı, çok belirgindi ve çok çok önemliydi.
Öyle ki uygarlaşma hikâyemizin her ayrıntısı, bizim bu zorunluluğa kendi çağımızda nasıl yanıt verdiğimizle ilgilidir.
Tablo çok net.
Durum, çağlar üstü…
Ne yapacağız öyleyse; ‘Tarih böyle oluşmuş, şimdiden sonra ne değişir ki’ deyip geri mi çekileceğiz?
Öyle bir lüksümüz yok elbette!
Her ne kadar genel anlamıyla teknoloji, özel anlamıyla ise bilişim, çağımızda eğitim-öğretim sektöründe ‘esas kahramana’ dönüşmüş gibi gözükse de biliyoruz ki eğitimin A, B, C’si, 21.Yüzyılda da merak, bilgi ve özveriden oluşuyor.
İnsanı, doğanın egemeni yapan şeyler…
Milattan önce de Milattan sonra da…
Bu değerlerin tümünü bir tek çağa -söz gelimi 21.Yüzyıla- indirgemek, uygarlık tarihini oluşturan öteki çağların tümüne haksızlık etmek anlamına gelir.
Oxford Univesity Press’den çıkan Mobile Learning kitabıyla adından söz ettiren İngiliz eğitimci, salondakilerin verdiği birkaç yanıttan sonra kendi çarpıcı hikâyesine geçmişti. Üzerinden üç buçuk yıl geçmiş olsa da o etkileyici eğitimcinin hangi saptamayla söze başladığını çok iyi anımsıyorum:
’25 yıldır öğretmenlik yapıyorum. Mesleğime başladığımda ABC’ler şimdikinden daha değişikti. Bilmemiz gereken şudur ki onları ve daha genel anlamda eğitimi, teknoloji değiştirdi.’
Rastlantıya bakın ki şimdi, okumakta olduğunuz bu yazıyı kaleme alırken ben de tıpkı Wilden’ın üç buçuk yıl önceki halinde olduğu gibi öğretmenliğimin 25. yılını yaşıyorum.
Ve hem genel açıdan ‘21.Yüzyıl’ için hem de daha spesifik anlamda ’21.Yüzyılda eğitim’ için bugün teknolojinin ve bilişimin en güçlü katalizör, en etkili yenileşim faktörü olduğunu düşünüyorum.
Bu sadece 25 yıllık birikimle aşılabilecek sihirli bir keşif eşiği midir?
Elbette değil!
Herhangi bir yüzyılda eğitimi neyin değiştirdiğinin, okulları nelerin geliştirebileceğinin ve tabii ne(ler)den mahrum kalmanın eğitimi ülkeler düzeyinde gerileteceğinin farkına varabilmek için o yüzyılın bir çeyreği kadar öğretmenlik yapmak şart değil; sezgi gücü yüksek, algıları tamamen açık herhangi bir eğitimci de sadece ve sadece birkaç haftasına tanık olduğu bir yüzyılın koşullarını ve gereksinimlerini doğru tanımlayabilir.
Durumu biraz küçümsemiş mi oldum?
Öyle değil aslında; bu iş çok önemli ve ben de asla karşı karşıya olduğumuz durumu küçümseme niyetinde değilim.
Aksine; özellikle Z kuşağı ve sonraki kuşaklar nezdinde ‘teknolojinin kolay kavranabilir, çağa özgü sosyo-kültürel değişimin çabuk anlaşılabilir, karmaşık gibi gözüken sorunların da aslında kolaylıkla çözümlenebilir’ olduğunun altını çizmeye çalışıyorum.
Bununla birlikte, bir çağı nasıl adlandırırsak adlandıralım, içeriğinde diğer çağlarla aynı olan bazı evrensel gereksinimler bulunacağını, bunların koşullar ne olursa olsun değişen nüfusa bağlı biçimde mutlaka oluşacağını, dolayısıyla bunlara ilişkin çözüm arayışları da doğacağını düşünüyorum.
Bilmem katılır mısınız?
Daha açığı:
‘Aydınlanma gereksinimi’ söz gelimi milattan önce on beşinci, sekizinci, üçüncü yüzyıllarda; keza milattan sonra dördüncü, onuncu, on altıncı ve yirminci yüzyıllarda -belki farklı oranlarda ama daima hissedilir biçimde- vardı.
‘Okulları geliştirme zorunluluğu’ milattan önce on birinci yüzyılda; keza milattan sonra on sekizinci yüzyılda çok iyi hissedilir biçimde vardı.
‘Müfredatları çağa uygun hale getirme gereksinimi’ milattan önce beşinci yüzyılda; keza milattan sonra yedinci yüzyılda da inkâr edilemez biçimde vardı.
‘Var olan teknolojileri eğitim alanına uyarlama çabası’ da yine milattan önce birinci yüzyılda; keza milattan sonra on yedinci yüzyılda siyaseti sarsacak biçimde vardı. Bu tümcenin için biz şimdi ‘yeni’ sıfatını ekleyelim, ‘yeni teknolojileri ekleme çabası’ olsun bizim çabamız…
‘Demokrasinin ne olduğunu bilen, onu işine geldiğinde değil de her zaman kullanmaya vebaşkalarında da kullandırmaya eğilimli iyi yurttaşlar yetiştirme zorunluluğumuz’ var. Yaşamsal bir zorunluluk bu!
Bu zorunluluk da elbette önemini hiç yitirmiyor. Milattan önce de Milattan sonra da, mavi gezegenin insan egemenliğinde geçmiş 130 bin yılının istisnasız her birinde, bu zorunluluk çok baskındı, çok belirgindi ve çok çok önemliydi.
Öyle ki uygarlaşma hikâyemizin her ayrıntısı, bizim bu zorunluluğa kendi çağımızda nasıl yanıt verdiğimizle ilgilidir.
Tablo çok net.
Durum, çağlar üstü…
Ne yapacağız öyleyse; ‘Tarih böyle oluşmuş, şimdiden sonra ne değişir ki’ deyip geri mi çekileceğiz?
Öyle bir lüksümüz yok elbette!
Her ne kadar genel anlamıyla teknoloji, özel anlamıyla ise bilişim, çağımızda eğitim-öğretim sektöründe ‘esas kahramana’ dönüşmüş gibi gözükse de biliyoruz ki eğitimin A, B, C’si, 21.Yüzyılda da merak, bilgi ve özveriden oluşuyor.
İnsanı, doğanın egemeni yapan şeyler…
Milattan önce de Milattan sonra da…
- Merak… Aydınlanma gereksiniminin öteki adı…
- Bilgi… Demokrasinin, doğrunun ve gelişimin anası…
- Özveri… Bu ise kötü sürprizlere ve hayalkırıklıklarına karşı zırhımız… Yeni mücadelelerin eşiğinde en değerli esin kaynağımız, hiç kuşku yok ki özveri anlarından damıttığımız o betimlenmesi güç güven duygusudur…
Bu değerlerin tümünü bir tek çağa -söz gelimi 21.Yüzyıla- indirgemek, uygarlık tarihini oluşturan öteki çağların tümüne haksızlık etmek anlamına gelir.