
Uzak doğuda insanlar, beddua edecekleri kişiye bizdeki ‘Kahrolasın!’ ya da ‘Allah seni kahretsin!’ sözü yerine ‘Tuhaf zamanlarda yaşamanı dilerim!’ derlermiş. İşte bütün o ‘tuhaf zamanlara’ karşılık ‘düzensiz, karmaşık, kaotik, yarını belirsiz, at izinin kurt izine ve değer yargılarının hurafelere karıştığı dönemler’ diyebilir miyiz?
Deriz tabii ki, niye demeyelim?
Tam da 21’inci yüzyılı tarif ediyor gibiyiz.
Halbuki şunun şurasında 21’inci yüzyılın sadece 21 yılını yaşadık. Kalan 79 yıl nasıl geçecek, onu Allah bilir! Ayrıca diyebilirsiniz ki ‘Önceki yüzyılların bütün sırlarına, bütün gizemlerine, bütün bilgilerine vâkıf mıyız da bu son yüzyılı bu kadar acımasızca yargılıyoruz?’ Nereden biliyoruz mesela Milattan Önce 4.Yüzyılın bizim yüzyılımızdan çok daha berbat olmadığını?..
Kuvvetle muhtemel, haklı olabilirsiniz.
2300 küsür yıl önceye gidip Aristoteles’e sorabilseydik keşke, ‘Yaşadığın yüzyıldan ne kadar memnunsun?’ diye.
★★
Şu ironik cümleye sosyal medya platformarından birinde rastlamıştım:
‘Yanlış çağda yaşamanın stresi içindeyim!’
Murat Menteş, Ruhi Mücerret başlıklı paylaşımında kullanıyordu bu şeyi. Neyi? ‘Sitemi, kaygıyı, eleştiriyi’ diyelim….
Eğer yanlış anımsamıyorsam söz aslında onun da değildi, bir başka şahıstan alıntıydı. Peki, o başka şahsın ya da nâkil Murat Menteş’in içine doğmak istediği doğru zaman, hangi zaman olabilir?
Ya siz?..
Şimdiki zamandan kaçmak istiyorsanız eğer, hangi zamanda yaşamak isterdiniz? Geçmişte mi, gelecekte mi?
Alçaklığın, ihanetin, cinayetin, savaşın, ölümün, kıyımın, soykırımın, yozlaşmanın, çürümenin, çalmanın, çırpmanın, soygunun, yalanın, hırsızlığın, intihalin ve intiharın olmadığı bir çağ, hadi çağı geçtim bir tek yıl, bir tek gün var mı zamanın kısa tarihinde?
Yokken, sen nereye ışınlanacaksın peki?..
★★
Portekiz’in Nobel ödüllü büyük edebiyatçısı José Saramago (1922-2010), 2008 yılında yayımlanmış Filin Yolculuğu adlı romanında ‘Kötü kader diye bir şey yoktur, 21.Yüzyıl diye bir şey vardır ve bu yüzyıl yavrucuğum, bir kelebeği bile intihara sürükleyebilir…’ diyordu.
O halde şimdi, tam da bu noktada hoşgörünüze sığınarak şunu sorayım: Sizin yüzyılları değerlendirdiğiniz güncenizde (böyle bir kayıt tuttuysanız tabii) 21.Yüzyıla dair ne yazıyor?
Saramago’ya katılıyor musunuz?
Koskoca Nobel’li romancı bu saptamayı yapmış, yanılmış olabilir mi?
Ve diyelim ki haklı, yanılmamış; o halde 21.Yüzyılı bu kadar kötü yapan şey gerçekte nedir?
Siz, bu yüzyılın öznelerinden biri olarak neyin, hangi diğer ögenin ya da kötüleştirici etmenin altını çiziyorsunuz mesela?
Sizin kara nesneniz ne?..
Hani öyle çok iddialı olmasam da dünya gözüyle iki yüzyılı birden -20’nci ve 21’inci yüzyılları- görmüş birisi olarak ben bu sorunun yanıtını sanki biraz biliyor gibiyim:
21.Yüzyılı kötü yapan bir tek şey var, o da ‘önceki yüzyıllar’! Bana göre…
20’nci, 19’uncu, 18’inci, 17’nci, 16’ncı yüzyıllardan ve onların çok öncesinden şimdiki zamana, bugüne devreden şeyler suçlu…
Ve yani zamanı ve kültürleri oluşturmuş insanlar, alışkanlıklar, önyargılar, tutukular, ihtiraslar, içgüdüler… En çok da öldürme ve yok etme içgüdüsü ile her şeye sahip olma ihtirası… Bütün yüzyılları kirlete kirlete, pislikleri üst üste yığa yığa bugüne gelen o iğrenç birikim ve günah keçisine dönüşen son katman bu işte: 21.Yüzyıl…
Kötü olan şey, bu çağın kabuğu veya ambalajı değil, bizzat içi; yani magması, yani küflenmiş çikolatası…
Ve fakat Dünyayı ‘kullanmaya’ (?!) -böyle hunharca sömürmeye ve katletmeye yani- devam edersek ya da şöyle diyelim ‘ömrümüz olur da kullanmaya devam edebilirsek’ hiç kuşkunuz olmasın 22.Yüzyıl bu yüzyıldan daha kaotik ve daha karanlık olacak! 23.Yüzyıl da 22.Yüzyıldan…
Niye peki?
Çok fazla neden ve dolayısıyla çok fazla yanıt var, ilki şu: Sevmeyi unuttuğumuz için…
Zorunlu olarak yaşayacağız o yüzleşmeyi…
Ama daha kötüsü, bundan sonraki her yüzyıl, geçmişte insan-doğa imecesiyle oluşmuş güzelliklerden; büyütülmüş bitkilerden, soyukorunmuş hayvanlardan, zaptedilemez gökyüzünden biraz daha uzaklaştıracak bizi.
Git gide…
Aşama aşama…
Göz göre göre…
Sarmaşıklar kuruyacak, gökyüzü de bir gün denizler gibi kirlenecek, arılar yok olacak, kuşlar da ve insanın nesli çelikten değil ya o da usul usul tükenecek…
Git gide…
Aşama aşama…
Bu sonuç, toprağa gömecek, fanuslara hapsedecek bizi. Hayatta kalabilenleri kolundan çeke çeke o ‘son yalnızlığa’ sürükleyecek !..
Filim gibi ama gerçek!
…
*Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ocak-2022 sayısındaki yazısından alıntıdır.
Deriz tabii ki, niye demeyelim?
Tam da 21’inci yüzyılı tarif ediyor gibiyiz.
Halbuki şunun şurasında 21’inci yüzyılın sadece 21 yılını yaşadık. Kalan 79 yıl nasıl geçecek, onu Allah bilir! Ayrıca diyebilirsiniz ki ‘Önceki yüzyılların bütün sırlarına, bütün gizemlerine, bütün bilgilerine vâkıf mıyız da bu son yüzyılı bu kadar acımasızca yargılıyoruz?’ Nereden biliyoruz mesela Milattan Önce 4.Yüzyılın bizim yüzyılımızdan çok daha berbat olmadığını?..
Kuvvetle muhtemel, haklı olabilirsiniz.
2300 küsür yıl önceye gidip Aristoteles’e sorabilseydik keşke, ‘Yaşadığın yüzyıldan ne kadar memnunsun?’ diye.
★★
Şu ironik cümleye sosyal medya platformarından birinde rastlamıştım:
‘Yanlış çağda yaşamanın stresi içindeyim!’
Murat Menteş, Ruhi Mücerret başlıklı paylaşımında kullanıyordu bu şeyi. Neyi? ‘Sitemi, kaygıyı, eleştiriyi’ diyelim….
Eğer yanlış anımsamıyorsam söz aslında onun da değildi, bir başka şahıstan alıntıydı. Peki, o başka şahsın ya da nâkil Murat Menteş’in içine doğmak istediği doğru zaman, hangi zaman olabilir?
Ya siz?..
Şimdiki zamandan kaçmak istiyorsanız eğer, hangi zamanda yaşamak isterdiniz? Geçmişte mi, gelecekte mi?
Alçaklığın, ihanetin, cinayetin, savaşın, ölümün, kıyımın, soykırımın, yozlaşmanın, çürümenin, çalmanın, çırpmanın, soygunun, yalanın, hırsızlığın, intihalin ve intiharın olmadığı bir çağ, hadi çağı geçtim bir tek yıl, bir tek gün var mı zamanın kısa tarihinde?
Yokken, sen nereye ışınlanacaksın peki?..
★★
Portekiz’in Nobel ödüllü büyük edebiyatçısı José Saramago (1922-2010), 2008 yılında yayımlanmış Filin Yolculuğu adlı romanında ‘Kötü kader diye bir şey yoktur, 21.Yüzyıl diye bir şey vardır ve bu yüzyıl yavrucuğum, bir kelebeği bile intihara sürükleyebilir…’ diyordu.
O halde şimdi, tam da bu noktada hoşgörünüze sığınarak şunu sorayım: Sizin yüzyılları değerlendirdiğiniz güncenizde (böyle bir kayıt tuttuysanız tabii) 21.Yüzyıla dair ne yazıyor?
Saramago’ya katılıyor musunuz?
Koskoca Nobel’li romancı bu saptamayı yapmış, yanılmış olabilir mi?
Ve diyelim ki haklı, yanılmamış; o halde 21.Yüzyılı bu kadar kötü yapan şey gerçekte nedir?
Siz, bu yüzyılın öznelerinden biri olarak neyin, hangi diğer ögenin ya da kötüleştirici etmenin altını çiziyorsunuz mesela?
Sizin kara nesneniz ne?..
Hani öyle çok iddialı olmasam da dünya gözüyle iki yüzyılı birden -20’nci ve 21’inci yüzyılları- görmüş birisi olarak ben bu sorunun yanıtını sanki biraz biliyor gibiyim:
21.Yüzyılı kötü yapan bir tek şey var, o da ‘önceki yüzyıllar’! Bana göre…
20’nci, 19’uncu, 18’inci, 17’nci, 16’ncı yüzyıllardan ve onların çok öncesinden şimdiki zamana, bugüne devreden şeyler suçlu…
Ve yani zamanı ve kültürleri oluşturmuş insanlar, alışkanlıklar, önyargılar, tutukular, ihtiraslar, içgüdüler… En çok da öldürme ve yok etme içgüdüsü ile her şeye sahip olma ihtirası… Bütün yüzyılları kirlete kirlete, pislikleri üst üste yığa yığa bugüne gelen o iğrenç birikim ve günah keçisine dönüşen son katman bu işte: 21.Yüzyıl…
Kötü olan şey, bu çağın kabuğu veya ambalajı değil, bizzat içi; yani magması, yani küflenmiş çikolatası…
Ve fakat Dünyayı ‘kullanmaya’ (?!) -böyle hunharca sömürmeye ve katletmeye yani- devam edersek ya da şöyle diyelim ‘ömrümüz olur da kullanmaya devam edebilirsek’ hiç kuşkunuz olmasın 22.Yüzyıl bu yüzyıldan daha kaotik ve daha karanlık olacak! 23.Yüzyıl da 22.Yüzyıldan…
Niye peki?
Çok fazla neden ve dolayısıyla çok fazla yanıt var, ilki şu: Sevmeyi unuttuğumuz için…
Zorunlu olarak yaşayacağız o yüzleşmeyi…
Ama daha kötüsü, bundan sonraki her yüzyıl, geçmişte insan-doğa imecesiyle oluşmuş güzelliklerden; büyütülmüş bitkilerden, soyukorunmuş hayvanlardan, zaptedilemez gökyüzünden biraz daha uzaklaştıracak bizi.
Git gide…
Aşama aşama…
Göz göre göre…
Sarmaşıklar kuruyacak, gökyüzü de bir gün denizler gibi kirlenecek, arılar yok olacak, kuşlar da ve insanın nesli çelikten değil ya o da usul usul tükenecek…
Git gide…
Aşama aşama…
Bu sonuç, toprağa gömecek, fanuslara hapsedecek bizi. Hayatta kalabilenleri kolundan çeke çeke o ‘son yalnızlığa’ sürükleyecek !..
Filim gibi ama gerçek!
…
*Yazarımız Savaşkan İlmak’ın Ayarsız Dergisi Ocak-2022 sayısındaki yazısından alıntıdır.