Bu ülkeyi yöneten, yönetmeye aday olan, bu ülkeyi, bu milleti gerçekten seven, huzurunu, refahını, barış içinde yaşamasını isteyen her bir vatansevere sesleniyorum;
Özellikle 28 Şubat zulmü ve 15 Temmuz ihaneti sebebiyle bu milletin yüreğinde çok büyük bir acı, öfke, tedirginlik ve aldatılmışlık hissi birikti ve birikmeye devam ediyor.
Bu şekilde devam ederse çok uzun yıllar etkili olacak olan bu acıdan, korkudan, öfkeden bu milleti, bu ülkeyi kurtarmak hepimizin vatanımıza ve gelecek nesillerimize karşı en büyük sorumluluğumuz, görevimiz ve borcumuzdur.
Bu milletin, güvende, huzur ve refah içinde olabilmesi için, bir daha böylesi ihanetler, zulümler, acılar, bölünmüşlükler, ötekileştirilmeler yaşanmayacağına inanması, güvenmesi ve siyasi partiler, cemaatler, tarikatlar etrafında değil milli ve manevi değerler etrafında millet olarak bir ve birlik olması, birleşmesi, birleştirilmesi gerekir.
Bütün bu sebeplerle her yıl dönümünde 28 Şubat ile ilgili bin yıl sürecek diyenlere inat 28 Şubat tarihinin Türk Milletinin beyninden silinmesi ve unutulması için artık bu konuda yazı yazmamaya karar veririm.
Fakat her yıl 28 Şubat döneminde laiklik, Atatürkçülük adı altında yapılan zulmün, yayılan korkunun milletin başında Demokles'in kılıcı gibi kalmasını isteyen, bu tehdidi ısıtıp, ısıtıp gündeme sokan “28 Şubat zalimleri” değil “28 Şubat rantçıları” olduğunu görünce de bu konuda bizim de bir şeyler söylememiz gerektiğini düşünürüm.
Bu korkuyu sıcak tutmak isteyenler; 28 Şubatçılarla ve başörtüsü füruattır diyenlerle birlikte hareket eden, dindarların aleyhine tavır alan, 28 Şubatçılardan daha arzulu, istekli bir şekilde zulme ortak olan, yetkilerini 28 Şubatçıların emelleri doğrultusunda kullanan, güç el değiştirince de o dönemin mazlumu, mağduru gibi rol yapan sahte kahramanlardır.
Bu korku ve acıdan beslenen sahte kahramanlar; o günlerde zulme karşı çıkmaya çalışanlara “dini siyasete alet edersen olacak budur, çok çok iyi oldu, daha beter olsunlar” diyerek bugün olduğu gibi o gün de güce göre konuşlanmış, makamlarından olmamak, bir koltuk kapabilmek için zulme ortak olmuşlardır.
Bu sahte kahramanlar; sanki o günlerde hiç kimseye zarar vermemiş, mağduriyete yol açmamış gibi mağdur rolünü çok iyi oynayarak siyasette, kamuda o gün olduğu gibi bugün de kendilerine makam bularak, bir kahraman edasıyla, ortalıkta dolaşmaya, televizyonlarda, yazılı medyada rollerini oynamaya, güçlerine güç katmaya devam etmektedirler.
O günlerde zulme karşı durmaya çalışan, haksızlığa karşı mücadele veren bu sebeple de bu sahte kahramanlar tarafından yalnız bırakılan, selam bile verilmeyen o dönemin gerçek kahramanları ise, bu yeni düzende, susturulmuş veya susmak zorunda kalmış, köşelerine çekilmiş bir halde “Ruz-i mahşer’i” beklemektedirler.
Özellikle 28 Şubat zulmü ve 15 Temmuz ihaneti sebebiyle bu milletin yüreğinde çok büyük bir acı, öfke, tedirginlik ve aldatılmışlık hissi birikti ve birikmeye devam ediyor.
Bu şekilde devam ederse çok uzun yıllar etkili olacak olan bu acıdan, korkudan, öfkeden bu milleti, bu ülkeyi kurtarmak hepimizin vatanımıza ve gelecek nesillerimize karşı en büyük sorumluluğumuz, görevimiz ve borcumuzdur.
Bu milletin, güvende, huzur ve refah içinde olabilmesi için, bir daha böylesi ihanetler, zulümler, acılar, bölünmüşlükler, ötekileştirilmeler yaşanmayacağına inanması, güvenmesi ve siyasi partiler, cemaatler, tarikatlar etrafında değil milli ve manevi değerler etrafında millet olarak bir ve birlik olması, birleşmesi, birleştirilmesi gerekir.
Bütün bu sebeplerle her yıl dönümünde 28 Şubat ile ilgili bin yıl sürecek diyenlere inat 28 Şubat tarihinin Türk Milletinin beyninden silinmesi ve unutulması için artık bu konuda yazı yazmamaya karar veririm.
Fakat her yıl 28 Şubat döneminde laiklik, Atatürkçülük adı altında yapılan zulmün, yayılan korkunun milletin başında Demokles'in kılıcı gibi kalmasını isteyen, bu tehdidi ısıtıp, ısıtıp gündeme sokan “28 Şubat zalimleri” değil “28 Şubat rantçıları” olduğunu görünce de bu konuda bizim de bir şeyler söylememiz gerektiğini düşünürüm.
Bu korkuyu sıcak tutmak isteyenler; 28 Şubatçılarla ve başörtüsü füruattır diyenlerle birlikte hareket eden, dindarların aleyhine tavır alan, 28 Şubatçılardan daha arzulu, istekli bir şekilde zulme ortak olan, yetkilerini 28 Şubatçıların emelleri doğrultusunda kullanan, güç el değiştirince de o dönemin mazlumu, mağduru gibi rol yapan sahte kahramanlardır.
Bu korku ve acıdan beslenen sahte kahramanlar; o günlerde zulme karşı çıkmaya çalışanlara “dini siyasete alet edersen olacak budur, çok çok iyi oldu, daha beter olsunlar” diyerek bugün olduğu gibi o gün de güce göre konuşlanmış, makamlarından olmamak, bir koltuk kapabilmek için zulme ortak olmuşlardır.
Bu sahte kahramanlar; sanki o günlerde hiç kimseye zarar vermemiş, mağduriyete yol açmamış gibi mağdur rolünü çok iyi oynayarak siyasette, kamuda o gün olduğu gibi bugün de kendilerine makam bularak, bir kahraman edasıyla, ortalıkta dolaşmaya, televizyonlarda, yazılı medyada rollerini oynamaya, güçlerine güç katmaya devam etmektedirler.
O günlerde zulme karşı durmaya çalışan, haksızlığa karşı mücadele veren bu sebeple de bu sahte kahramanlar tarafından yalnız bırakılan, selam bile verilmeyen o dönemin gerçek kahramanları ise, bu yeni düzende, susturulmuş veya susmak zorunda kalmış, köşelerine çekilmiş bir halde “Ruz-i mahşer’i” beklemektedirler.