Elli dört farzdan on sekizinci farz bir kimseyi severken Allah için sevmek ve buğz (düşmanlık) ederken de Allah için buğzetmektir.
Allah teâla buyurdu:
“La tecidu kavmen yu'munune billahi vel yevmil ahiri yuvaddune men haddallahe ve resulehu… / Allah’a, elçisine ve ahiret gününe inanmış bir topluluk göremezsin ki, Allah’a ve elçisine karşı gelenleri dost edinsinler…” (Mücadele 22)
Mümin bir insan, Allah teâlâya ve Resulüne muhalefet eden kim olursa olsun, ona muhabbet etmez.
Resulullah (sav) da şu ikazda bulundular:
“Arş çevresinde nurdan minberler gördüm; üzerlerinde öyle kimseler vardı ki yüzleri ve elbiseleri nurdu. Bunlar nebi ve şehit kimseler de değillerdi...’ Mecliste bulunanlar; ‘Ya Resûl Allâh! Bunlar kimlerdir, vasıflarını bildirseniz biz de bilsek?’ diye sordular. Efendimiz (sav) bu kimseleri şu şekilde tarif buyurdular: ‘Onlar, Allah rızası için birbirine muhabbet eden, birbirini ziyaret eden ve birbirinin meclisinde hazır bulunun kimselerdir.”
Hazreti Musa aleyhisselâma Hazreti Rabbil âleminden vahyolunmuş ki:
“Ya Musa! Benim için ne amel işledin?’ Hazreti Musa cevap olarak demiş ki: ‘İlahi! Senin için namaz kıldım, senin için oruç tuttum, senin için sadaka verdim ve seni zikrettim.’
Hazreti Hak celle ve ala buyurmuş ki, ‘namaz, senin burhanındır; oruç senin kalkanındır; sadaka senin üzerindeki gölgedir; zikir senin için nurdur; o halde hangi ameli benim için işledin?’
Hazreti Musa; ‘Ya Rab!’ demiş. ‘Bana bir amel göster ki o amel ancak senin için olsun?’
Allah buyurmuş ki, ‘Ya Musa! Benim için dost ve benim için düşman edindin mi?’
Hazreti Musa, anlamış ki, Allah teâlâya amellerin sevgilisi ‘hubb-i fillâh ve buğz-i fillâhdır.”
(Hubb-i fillâh, sevdiğini Allah için sevmek; buğz-i fillâh ise sevmediğini Allah için sevmemek, Allah için buğz etmek, demektir.)
*
Mesnevi’de Hazreti Mevlana şu ikaz yapmıştır:
“Allah için hizmette bulun. Halkın kabul etmesiyle, ret etmesiyle ne işin var senin…
Allah’ın takdiri, kulun rızası olur; kul Allah takdirine rıza verir, onun hükmünü diler, isterse… zorla yahut sevaba girmek için değil de, bu razılık, kendiliğinden meydana gelir, ona hoş görünürse, artık o kul yaşamayı bu lezzetli hayattan zevk almak için istemez. Hayatı kendisi için istenen bir şey olmaktan çıkar. Ezelî emir neyse ona uyar, hayatla ölüm onun yanında bir olur. Yaşarsa Allah için yaşar, mal, mülk ve hazine için değil… Ölürse Allah için ölür, korkudan hastalıktan değil! İmanı, onun dileği, onun rızası içindir, cennet için, ağaçlar, ırmaklar için değil! Küfrü terk edişi de cehenneme gideceğim diye korkudan değildir, Allah içindir...”
Allah teâla buyurdu:
“La tecidu kavmen yu'munune billahi vel yevmil ahiri yuvaddune men haddallahe ve resulehu… / Allah’a, elçisine ve ahiret gününe inanmış bir topluluk göremezsin ki, Allah’a ve elçisine karşı gelenleri dost edinsinler…” (Mücadele 22)
Mümin bir insan, Allah teâlâya ve Resulüne muhalefet eden kim olursa olsun, ona muhabbet etmez.
Resulullah (sav) da şu ikazda bulundular:
“Arş çevresinde nurdan minberler gördüm; üzerlerinde öyle kimseler vardı ki yüzleri ve elbiseleri nurdu. Bunlar nebi ve şehit kimseler de değillerdi...’ Mecliste bulunanlar; ‘Ya Resûl Allâh! Bunlar kimlerdir, vasıflarını bildirseniz biz de bilsek?’ diye sordular. Efendimiz (sav) bu kimseleri şu şekilde tarif buyurdular: ‘Onlar, Allah rızası için birbirine muhabbet eden, birbirini ziyaret eden ve birbirinin meclisinde hazır bulunun kimselerdir.”
Hazreti Musa aleyhisselâma Hazreti Rabbil âleminden vahyolunmuş ki:
“Ya Musa! Benim için ne amel işledin?’ Hazreti Musa cevap olarak demiş ki: ‘İlahi! Senin için namaz kıldım, senin için oruç tuttum, senin için sadaka verdim ve seni zikrettim.’
Hazreti Hak celle ve ala buyurmuş ki, ‘namaz, senin burhanındır; oruç senin kalkanındır; sadaka senin üzerindeki gölgedir; zikir senin için nurdur; o halde hangi ameli benim için işledin?’
Hazreti Musa; ‘Ya Rab!’ demiş. ‘Bana bir amel göster ki o amel ancak senin için olsun?’
Allah buyurmuş ki, ‘Ya Musa! Benim için dost ve benim için düşman edindin mi?’
Hazreti Musa, anlamış ki, Allah teâlâya amellerin sevgilisi ‘hubb-i fillâh ve buğz-i fillâhdır.”
(Hubb-i fillâh, sevdiğini Allah için sevmek; buğz-i fillâh ise sevmediğini Allah için sevmemek, Allah için buğz etmek, demektir.)
*
Mesnevi’de Hazreti Mevlana şu ikaz yapmıştır:
“Allah için hizmette bulun. Halkın kabul etmesiyle, ret etmesiyle ne işin var senin…
Allah’ın takdiri, kulun rızası olur; kul Allah takdirine rıza verir, onun hükmünü diler, isterse… zorla yahut sevaba girmek için değil de, bu razılık, kendiliğinden meydana gelir, ona hoş görünürse, artık o kul yaşamayı bu lezzetli hayattan zevk almak için istemez. Hayatı kendisi için istenen bir şey olmaktan çıkar. Ezelî emir neyse ona uyar, hayatla ölüm onun yanında bir olur. Yaşarsa Allah için yaşar, mal, mülk ve hazine için değil… Ölürse Allah için ölür, korkudan hastalıktan değil! İmanı, onun dileği, onun rızası içindir, cennet için, ağaçlar, ırmaklar için değil! Küfrü terk edişi de cehenneme gideceğim diye korkudan değildir, Allah içindir...”