Ruh yok ruh…
Garip bir düzen var bizim kentte, ne yaparsanız yapın birlik olamıyoruz. Bir işi sonuna kadar dört dörtlük yerine getiremiyoruz.
Tiyatrocu Murat Balkuş başta olmak üzere İstanbul’daki bazı dernek ve kuruluşlar sırf memleketlerine katma değer olsun diye bir proje yaptılar, adında sıla-i rahim deyip hemşerileri ile bayram tatilinde Erzurum’a geldiler.
Bu insanları seversiniz ya da sevmezsin, konu bu değil zaten ama attıkları adım son derece güzel, önemli ve anlamlı.
Sosyal medyadan duyurularla bir araya gelen 2 bin 500’ye yakın Erzurumlu İstanbul’dan yola çıktı. Biz basın mensupları da herkes gibi onların bu yolculuğunu sosyal medya aracılığı ile takip ettik. Aşkale’den başlamak üzere gelenlerin çiçeklerle, davullarla karşılanıp bir festival tadı yaşanacağını düşündük.
Hiç de öyle olmadı. Sessiz sedasız geldiler, kendi imkanları ile bu şehirde bir şeyler yapıp yine kendi kendilerine geri gittiler…
Kent meydanında küçük bir konser yapmaya çalıştılar. Adı 15 Temmuz Demokrasi Meydanı olarak değiştirilen Yakutiye Kent Meydanı, sayısız organizelere ev sahipliği yaptı ama en kötüsü emin olun buydu. Ama katılımcılar öylesine pozitif yaklaştı ki olaya halaylar çektiler, türküler söylediler. Kötü şartlarda bile mutlu olmayı bildiler.
Oysa bu iş ciddi ele alınsa her yıl geleneksel hale getirilebilirdi. Sadece gelenler değil bu şehirde yaşayanlarda güzel, eğlenceli günler geçirebilirdi. Olmadı işte sılada garip kaldılar.
Erzurum’un bölge ili olmak gibi bir iddiası var. İçi boş, altı doldurulamayan bir iddia...
Bayram tatilinde insanlar akın akın Karadeniz’e gitti. Niye? Sadece deniz ve yeşil görelim diye değil, aynı zamanda bir farklılık yaşansın diye.
Dünya’ya güzelliği ile nam salmış Uzun Gölü görmek, yöresel lezzetleri tatmak, alışveriş yapmak ve daha birçok neden...
Peki, Erzurum’a gelen ne yapar? Çağ kebabı, kadayıf dolması yer.
Oysa bir Tortum Gölümüz var görülmeye değer. Ama yanı yöresi mezbelelik, giden ne yapsın?
Tarihi eserlerimiz var, etrafı bomboş. Susuzluktan kavrulsan bir bardak su satan bulamazsın…
Botanik parkımız var, Erzurum’da yaşayanlar bile bilmiyor…
Çat barajımız var, gitsen orada mahsur kalırsın…
Anlayacağınız bizde de her şey var ama ruh yok. Birlik yok, beraberlik yok. Sözde milliyetçiyiz ama şehir diye bir kaygımız yok...
Kaba bir tabir ama at sahibine göre kişner. Hiç kendimize göre günah keçilerini aramayalım. Şehirleri şehir yapan taşı toprağı değil insanıdır.
İki gündür şu şehre bakıyorum. Öğrenci gitti şehir bitti, işte bizim ölçümüz budur. Esnaf ‘armut piş ağzıma düş’ dediği sürece, halk verdiği oyun karşılığını istemediği sürece, topyekün ‘bu şehirden bir şey olmaz’ dediğimiz sürece göreceğimiz, yaşayacağım en iyi günler belki bu günler olacak...
Garip bir düzen var bizim kentte, ne yaparsanız yapın birlik olamıyoruz. Bir işi sonuna kadar dört dörtlük yerine getiremiyoruz.
Tiyatrocu Murat Balkuş başta olmak üzere İstanbul’daki bazı dernek ve kuruluşlar sırf memleketlerine katma değer olsun diye bir proje yaptılar, adında sıla-i rahim deyip hemşerileri ile bayram tatilinde Erzurum’a geldiler.
Bu insanları seversiniz ya da sevmezsin, konu bu değil zaten ama attıkları adım son derece güzel, önemli ve anlamlı.
Sosyal medyadan duyurularla bir araya gelen 2 bin 500’ye yakın Erzurumlu İstanbul’dan yola çıktı. Biz basın mensupları da herkes gibi onların bu yolculuğunu sosyal medya aracılığı ile takip ettik. Aşkale’den başlamak üzere gelenlerin çiçeklerle, davullarla karşılanıp bir festival tadı yaşanacağını düşündük.
Hiç de öyle olmadı. Sessiz sedasız geldiler, kendi imkanları ile bu şehirde bir şeyler yapıp yine kendi kendilerine geri gittiler…
Kent meydanında küçük bir konser yapmaya çalıştılar. Adı 15 Temmuz Demokrasi Meydanı olarak değiştirilen Yakutiye Kent Meydanı, sayısız organizelere ev sahipliği yaptı ama en kötüsü emin olun buydu. Ama katılımcılar öylesine pozitif yaklaştı ki olaya halaylar çektiler, türküler söylediler. Kötü şartlarda bile mutlu olmayı bildiler.
Oysa bu iş ciddi ele alınsa her yıl geleneksel hale getirilebilirdi. Sadece gelenler değil bu şehirde yaşayanlarda güzel, eğlenceli günler geçirebilirdi. Olmadı işte sılada garip kaldılar.
Erzurum’un bölge ili olmak gibi bir iddiası var. İçi boş, altı doldurulamayan bir iddia...
Bayram tatilinde insanlar akın akın Karadeniz’e gitti. Niye? Sadece deniz ve yeşil görelim diye değil, aynı zamanda bir farklılık yaşansın diye.
Dünya’ya güzelliği ile nam salmış Uzun Gölü görmek, yöresel lezzetleri tatmak, alışveriş yapmak ve daha birçok neden...
Peki, Erzurum’a gelen ne yapar? Çağ kebabı, kadayıf dolması yer.
Oysa bir Tortum Gölümüz var görülmeye değer. Ama yanı yöresi mezbelelik, giden ne yapsın?
Tarihi eserlerimiz var, etrafı bomboş. Susuzluktan kavrulsan bir bardak su satan bulamazsın…
Botanik parkımız var, Erzurum’da yaşayanlar bile bilmiyor…
Çat barajımız var, gitsen orada mahsur kalırsın…
Anlayacağınız bizde de her şey var ama ruh yok. Birlik yok, beraberlik yok. Sözde milliyetçiyiz ama şehir diye bir kaygımız yok...
Kaba bir tabir ama at sahibine göre kişner. Hiç kendimize göre günah keçilerini aramayalım. Şehirleri şehir yapan taşı toprağı değil insanıdır.
İki gündür şu şehre bakıyorum. Öğrenci gitti şehir bitti, işte bizim ölçümüz budur. Esnaf ‘armut piş ağzıma düş’ dediği sürece, halk verdiği oyun karşılığını istemediği sürece, topyekün ‘bu şehirden bir şey olmaz’ dediğimiz sürece göreceğimiz, yaşayacağım en iyi günler belki bu günler olacak...