
Abdurrahman Ağa Mahallesi Gölbaşından Mahallebaşına giden yol üzerinde, Yeğen Ağa Mahallesinin altında yer alan bir mahalledir. Mahalle Libya Caddesi, Büyük Sokak, Gümrük Camii Sokak, Gölbaşı Caddesi, Fener Sokak, Korucuk Sokak, Mumcu Hasan Sokak, Sümbül Sokak, Menekşe Sokak, Enveriye Sokak, Tamirhane Sokak, Topdagı Caddesi gibi bölümlerden oluşmaktadır. Mahalle ismini Abdurrrahman Ağa Mescidinden almıştır. Abdurrahman Ağa Mescidinin yeri belediye tarafından mahalle için çocuk bahçesi haline getirilmiş ise de, halen alçak duvarlarla çevrilmiş boş ve bakımsız bir yer durumundadır. (Başar, Tarih Boyunca Çeşitli Hizmetleriyle Camilerimiz, s.125.) Abdurrrahman Ağa Mescidi zaman içerisinde şehrin yeniden yapılanma sürecinde tamamen yok olup giden tarihi eserlerimizden biri olmuştur. ( Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net)
Rivayete göre Lambert kendisinden istenen bugünkü şehir merkezindeki yapılanma ve planlama tekliflerine şöyle demişti: “Bu muhteşem tarihi dokuya ilişmeyiniz. Ben size şehrin batısında yeni ve planlı bir yerleşim yeri kurayım.” Lambert’in muhteşem tarihi doku dediği, savaşlar, depremler, yangınlardan arta kalan gördüğü tarihi dokuydu. Bugün harabe hale getirdiğimiz mahallelerimizdi. (Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net)
Mahalle de kaynaklarda yer alan; fakat bugün tespit edilemeyen eserlerden biri de Abdurrahman Ağa Camidir. Abdurrahman Ağa Cami Hacı Salih Efendi yaptırmıştır. Caminin tam yapım tarihi bilinmemektedir. (Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net) Ele geçen kitabeye göre caminin XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında yapıldığı söylenebilir. Eskiden mahalle demek, adeta bir minyatür devlet demekti. İmam, kendisinden saygı ile söz edilen devlet reisi, muhtar ise hükümet başkanı, heyet-i idare azası da millet meclisi gibiydi. Bir de bu küçücük topluluğun icra ve infaz kuvvetini teşkil eden bekçiler vardı ki, dürüstlüğüne, iffetine güvenilen emniyet sahibi kimselerdi. (Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net) Önceleri mahallemizde manevi bağları güçlü insanlar vardı. Şu anda mahallerimiz de, kimsenin can güvenliği yok. Ne insanlar arasında itilafları çözecek imamlarımız, ne de onları yönlendirecek, yol gösterecek, sorunları çözecek ve mahallede ahengi sağlayacak akil insanlarımız. Eskiden bir terminal yeri gibiydi burası. Ne zamanki Yenişehir, Dadaşkent yapıldı buralar boşaldı, yerli halkın yerini yabancılar aldı. (Abdurrrahman Ağa Mahallesi eski Muhtarı İsrafil Demir’in görüşmemiz esnasında ki ifade ettiği bilgilerdir.)
Bu yanlış uygulama sonucunda; şehrin yerli halkının, ilk yerleşim alanından yeni yerleşim sahalarına yerleşmesi, şehrin merkezini yalnızlaştırdı. Başka şehirlerin ilk yerleşim alanına doğru ilerledikçe görülen ekonomik ve kültürel zenginliğe karşılık Erzurum’da tam karşıtı durum arz etmektedir. Bunun temelinde ise şehir merkezindeki evlere ekonomik durumu düşük, alt kültür seviyesinden aileler yerleşti. (Reşat Çoşkun, “Nekropolis Erzurum”, Erzurum Sevdası, s.5, Erzurum 2003, ss.14-15.) Ne yazık ki bugün, dağılan mahalle teşkilatıyla beraber, önemli bir merkez daha yıkılmıştır. İnsanların birbirleriyle sıcacık ilişkiler kurmasına neden olan tarihi ve manevi bağlarda kopmuştur. (Ayverdi, Age., s.216.)
Bu gün Osman Bedrettin’in Abdurrahman Ağa mahallesinde yaşadığını bilenler çok azdır. Ne zaman bir mahalleye gitsek insanlarımızın sitemleriyle karşılaşırız. Eski komşulukların ve komşuların kalmadığı, yaşlıların köşelerine çekildiği, çocukların ise sanal âlemde kaldıkları yana yakıla dile getirilir. Hâlbuki bu sitemlerde bizim hiç mi suçumuz yoktur? Bizler değil miydik daha güzel yerlere gidelim bu köhnemiş yapılardan kurtulalım diyenler. Hatta öyle bir terk ettik ki mahallerimizi geride neleri bıraktığımızı bile düşünmedik. Bazılarımız bıraktığımız evlere, sonradan bir nebze dahi olsun dönüp bakmadık. Evlerimizi ya kiraya verdik hem de sormadan etmeden ya da biri kooperatif yapacağım deyince sattık. Böylelikle beş daireli bir apartmanın sakinleri arasında bile, değil birbirlerine destek olmak, birbirlerini tanımayan, hatta selamlaşmak gibi mimarisi son derece basit, fakat kurduğu köprü gayet sağlam olan göreneklerimiz dahi cemiyet hayatımızın içinde silinip gitmiştir. (Ayverdi, Age., s.218.)
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber ekmek almaya gittiğimiz mahalle bakkalında bile nice doyumsuz sohbetler yapardık. Mahallede olup bitenlerden haberimiz olur, dönüşte yol boyunca birçok dostun sevgi dolu bakışlarına selamla karşılık verirdik. Mahalle de sokak aralarında koşuşan çocukların bağrışmaları kuş cıvıltısı halinde bestelenir, kulaklarımızda hoş bir nağme bırakırdı. Yaşlılarımız ise çoktan kalkmış olur hayır dualarını tüm mahalleden eksik etmezlerdi. Ne yazık ki yanlış batılılaşma bütün bu güzel yaşayış biçimini öğüttü. Mahalleyi yitirdik. Mahalle ile birlikte “Mahalle ahlâkı”, “Mahalle bakkalı”, “Mahalle imamı”, “Mahalle bekçisi”, “Mahalle arkadaşı”, “Mahalle mektebi”, “Mahallenin namusu” ve “komşuluk” gibi vazgeçilmezlerimizi de kaybettik. Kısacası “mahalle” denilen küçük hayat alanları, Osmanlı asırlarında “cevher insan”, ya da “yürek adam” üretiminin merkezleriydi. (Yavuz Bahadıroğlu, “Osmanlı Mahallesi”, Erişim tarihi: 01 Ekim 2009, www.restoraturk.com) Abdurrahman Ağa’da da bu güzelim mahalle kültürü yok olmuş, herkes kendi mahallesini kurmuştur. Öyle bir mahalle ki bu içindeki olanı bile tanımayan mahalleli ile birlikte.
Rivayete göre Lambert kendisinden istenen bugünkü şehir merkezindeki yapılanma ve planlama tekliflerine şöyle demişti: “Bu muhteşem tarihi dokuya ilişmeyiniz. Ben size şehrin batısında yeni ve planlı bir yerleşim yeri kurayım.” Lambert’in muhteşem tarihi doku dediği, savaşlar, depremler, yangınlardan arta kalan gördüğü tarihi dokuydu. Bugün harabe hale getirdiğimiz mahallelerimizdi. (Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net)
ABDURRAHMAN AĞA CAMİ
Mahalle de kaynaklarda yer alan; fakat bugün tespit edilemeyen eserlerden biri de Abdurrahman Ağa Camidir. Abdurrahman Ağa Cami Hacı Salih Efendi yaptırmıştır. Caminin tam yapım tarihi bilinmemektedir. (Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net) Ele geçen kitabeye göre caminin XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılın başlarında yapıldığı söylenebilir. Eskiden mahalle demek, adeta bir minyatür devlet demekti. İmam, kendisinden saygı ile söz edilen devlet reisi, muhtar ise hükümet başkanı, heyet-i idare azası da millet meclisi gibiydi. Bir de bu küçücük topluluğun icra ve infaz kuvvetini teşkil eden bekçiler vardı ki, dürüstlüğüne, iffetine güvenilen emniyet sahibi kimselerdi. (Muzaffer Taşyürek, “Kaybolan Erzurum”, Erişim tarihi: 17 Ekim 2010, www.erzurumlu.net) Önceleri mahallemizde manevi bağları güçlü insanlar vardı. Şu anda mahallerimiz de, kimsenin can güvenliği yok. Ne insanlar arasında itilafları çözecek imamlarımız, ne de onları yönlendirecek, yol gösterecek, sorunları çözecek ve mahallede ahengi sağlayacak akil insanlarımız. Eskiden bir terminal yeri gibiydi burası. Ne zamanki Yenişehir, Dadaşkent yapıldı buralar boşaldı, yerli halkın yerini yabancılar aldı. (Abdurrrahman Ağa Mahallesi eski Muhtarı İsrafil Demir’in görüşmemiz esnasında ki ifade ettiği bilgilerdir.)
Bu yanlış uygulama sonucunda; şehrin yerli halkının, ilk yerleşim alanından yeni yerleşim sahalarına yerleşmesi, şehrin merkezini yalnızlaştırdı. Başka şehirlerin ilk yerleşim alanına doğru ilerledikçe görülen ekonomik ve kültürel zenginliğe karşılık Erzurum’da tam karşıtı durum arz etmektedir. Bunun temelinde ise şehir merkezindeki evlere ekonomik durumu düşük, alt kültür seviyesinden aileler yerleşti. (Reşat Çoşkun, “Nekropolis Erzurum”, Erzurum Sevdası, s.5, Erzurum 2003, ss.14-15.) Ne yazık ki bugün, dağılan mahalle teşkilatıyla beraber, önemli bir merkez daha yıkılmıştır. İnsanların birbirleriyle sıcacık ilişkiler kurmasına neden olan tarihi ve manevi bağlarda kopmuştur. (Ayverdi, Age., s.216.)
Bu gün Osman Bedrettin’in Abdurrahman Ağa mahallesinde yaşadığını bilenler çok azdır. Ne zaman bir mahalleye gitsek insanlarımızın sitemleriyle karşılaşırız. Eski komşulukların ve komşuların kalmadığı, yaşlıların köşelerine çekildiği, çocukların ise sanal âlemde kaldıkları yana yakıla dile getirilir. Hâlbuki bu sitemlerde bizim hiç mi suçumuz yoktur? Bizler değil miydik daha güzel yerlere gidelim bu köhnemiş yapılardan kurtulalım diyenler. Hatta öyle bir terk ettik ki mahallerimizi geride neleri bıraktığımızı bile düşünmedik. Bazılarımız bıraktığımız evlere, sonradan bir nebze dahi olsun dönüp bakmadık. Evlerimizi ya kiraya verdik hem de sormadan etmeden ya da biri kooperatif yapacağım deyince sattık. Böylelikle beş daireli bir apartmanın sakinleri arasında bile, değil birbirlerine destek olmak, birbirlerini tanımayan, hatta selamlaşmak gibi mimarisi son derece basit, fakat kurduğu köprü gayet sağlam olan göreneklerimiz dahi cemiyet hayatımızın içinde silinip gitmiştir. (Ayverdi, Age., s.218.)
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber ekmek almaya gittiğimiz mahalle bakkalında bile nice doyumsuz sohbetler yapardık. Mahallede olup bitenlerden haberimiz olur, dönüşte yol boyunca birçok dostun sevgi dolu bakışlarına selamla karşılık verirdik. Mahalle de sokak aralarında koşuşan çocukların bağrışmaları kuş cıvıltısı halinde bestelenir, kulaklarımızda hoş bir nağme bırakırdı. Yaşlılarımız ise çoktan kalkmış olur hayır dualarını tüm mahalleden eksik etmezlerdi. Ne yazık ki yanlış batılılaşma bütün bu güzel yaşayış biçimini öğüttü. Mahalleyi yitirdik. Mahalle ile birlikte “Mahalle ahlâkı”, “Mahalle bakkalı”, “Mahalle imamı”, “Mahalle bekçisi”, “Mahalle arkadaşı”, “Mahalle mektebi”, “Mahallenin namusu” ve “komşuluk” gibi vazgeçilmezlerimizi de kaybettik. Kısacası “mahalle” denilen küçük hayat alanları, Osmanlı asırlarında “cevher insan”, ya da “yürek adam” üretiminin merkezleriydi. (Yavuz Bahadıroğlu, “Osmanlı Mahallesi”, Erişim tarihi: 01 Ekim 2009, www.restoraturk.com) Abdurrahman Ağa’da da bu güzelim mahalle kültürü yok olmuş, herkes kendi mahallesini kurmuştur. Öyle bir mahalle ki bu içindeki olanı bile tanımayan mahalleli ile birlikte.