
Milli otomobil “Devrim” tamam gibiydi. Ekim ortalarına doğru otomobillerden ilki neredeyse hazırdı. Üstelik birkaç parça haricinde tamamı yerli üretimdi. İlk otomobil böylece deneme sürüşlerine başladı. Mühendisler hemen ikinci otomobil için kolları sıvadı. Siyah renkte olmasına karar verilen bu otomobil, ucu ucuna yetişti. Öyle ki boyanın son katı 28 Ekim akşamı atıldı. Otomobilin pasta ve cilası Ankara’ya sevk esnasında trende yapıldı.
Sonun başlangıcı!
Sonunda beklenen gün geldi. Otomobiller, Eskişehir’den yola çıkmadan önce olası yangın ihtimaline karşı depoları boşaltıldı. Planlamaya göre Sıhhiye’deki benzin istasyonundan yakıt alınacak ve tören alanına gidilecekti. Devrim arabalarını taşıyan tren sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya ulaştı. Ankara Demiryolu’na indirilen iki Devrim arabası, görücüye çıkmaya hazırdı.
Otomobiller, sabahın erken saatlerinde motosikletli trafik ekiplerinin eskortluğunda yola çıktı. Ancak eskort ekibinin yakıt ikmali yapılacağından haberi yoktu. İşte bu detay, Devrim arabalarının bütün başarısını gölgede bırakacaktı. Durum, Meclis’in önüne gelindiğinde fark edildi. Alelacele benzin bulundu. Getirilen benzin o aceleyle birinci arabaya konuldu. Tam ikinci arabaya sıra gelmişti ki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel göründü.
Gürsel, Anıtkabir’e gitmek üzere ikinci sıradaki arabaya yöneldi. Otomobil çalıştı… Ne var ki boşaltılan deponun dibinde kalan yakıt ancak 100 metre gitmelerine olanak verdi. Cemal Gürsel, “Ne oluyor?” diye sordu. Cevap, Yüksek Mühendis Rıfat Serdaroğlu’ndan geldi: “Paşam benzin bitti.” Gürsel’den özür dilenerek hemen diğer Devrim arabasına geçmesi rica edildi. Gürsel, tarihe geçen ünlü sözlerini söyleyerek denileni yaptı: “Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama Doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz.”
Acente etkisi!
Bu aksiliğe rağmen Devrim arabalarının her ikisi de 29 Ekim’de görevini başarıyla yerine getirdi. Olmaz denilen olmuş, mühendisler her türlü zorluğu aşarak kısacık bir sürede ilk Türk otomobili “Devrim”i üretmeyi başarmıştı.
Ancak ertesi günkü gazete manşetlerinde bu başarının yerine, biten benzin hikayesi anlatıldı. “100 metre gidip bozuldu” başlıklarıyla verilen haberlerde, o talihsizlikten sonra Devrim arabalarının Hipodrom’daki geçit törenine gittiğinden bahsedilmiyordu bile. Haberlerde ve yorumlarda Devrim arabaları için harcanan paranın boşa gittiğinden söz ediliyordu.
Denilir ki, Batılı büyük şirketlerin mümessillerinin yönlendirdiği büyük bir kıyamet kopar. Proje ve görev alanlar linç edilir. Milletin paralarının nasıl çarçur edildiği anlatılır gazete sütunlarıyla.
Milli azim, Batının mümessilleri karşısında susturulur, susar.
Biz bu hikayeyi ASELSAN’ın ürettiği 1919 ve 1923 model cep telefonlarından da biliyoruz. NOKİA firması, bu telefonların tümünü alır ancak depolarda çürütür. Yani piyasaya sürülmez.
Her zaman öyle olacak değil ya. İşte bu zinciri, amansız baskıyı, liman burjuvazisinin çevirdiği dolapları kıran projelerde çıkar.
Evet millet, size her şeyi söylerler, bir yöne kanalize ederler. Ama unutmayın bu kanalizenin ardında başka gerçeklerin üstü örtülür.
Sakın kendinizden, kendinize olan güveninizden vaz geçmeyin!.
Sonun başlangıcı!
Sonunda beklenen gün geldi. Otomobiller, Eskişehir’den yola çıkmadan önce olası yangın ihtimaline karşı depoları boşaltıldı. Planlamaya göre Sıhhiye’deki benzin istasyonundan yakıt alınacak ve tören alanına gidilecekti. Devrim arabalarını taşıyan tren sabahın ilk ışıklarıyla Ankara’ya ulaştı. Ankara Demiryolu’na indirilen iki Devrim arabası, görücüye çıkmaya hazırdı.
Otomobiller, sabahın erken saatlerinde motosikletli trafik ekiplerinin eskortluğunda yola çıktı. Ancak eskort ekibinin yakıt ikmali yapılacağından haberi yoktu. İşte bu detay, Devrim arabalarının bütün başarısını gölgede bırakacaktı. Durum, Meclis’in önüne gelindiğinde fark edildi. Alelacele benzin bulundu. Getirilen benzin o aceleyle birinci arabaya konuldu. Tam ikinci arabaya sıra gelmişti ki Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel göründü.
Gürsel, Anıtkabir’e gitmek üzere ikinci sıradaki arabaya yöneldi. Otomobil çalıştı… Ne var ki boşaltılan deponun dibinde kalan yakıt ancak 100 metre gitmelerine olanak verdi. Cemal Gürsel, “Ne oluyor?” diye sordu. Cevap, Yüksek Mühendis Rıfat Serdaroğlu’ndan geldi: “Paşam benzin bitti.” Gürsel’den özür dilenerek hemen diğer Devrim arabasına geçmesi rica edildi. Gürsel, tarihe geçen ünlü sözlerini söyleyerek denileni yaptı: “Batı kafasıyla otomobil yaptınız ama Doğu kafasıyla benzin ikmalini unuttunuz.”
Acente etkisi!
Bu aksiliğe rağmen Devrim arabalarının her ikisi de 29 Ekim’de görevini başarıyla yerine getirdi. Olmaz denilen olmuş, mühendisler her türlü zorluğu aşarak kısacık bir sürede ilk Türk otomobili “Devrim”i üretmeyi başarmıştı.
Ancak ertesi günkü gazete manşetlerinde bu başarının yerine, biten benzin hikayesi anlatıldı. “100 metre gidip bozuldu” başlıklarıyla verilen haberlerde, o talihsizlikten sonra Devrim arabalarının Hipodrom’daki geçit törenine gittiğinden bahsedilmiyordu bile. Haberlerde ve yorumlarda Devrim arabaları için harcanan paranın boşa gittiğinden söz ediliyordu.
Denilir ki, Batılı büyük şirketlerin mümessillerinin yönlendirdiği büyük bir kıyamet kopar. Proje ve görev alanlar linç edilir. Milletin paralarının nasıl çarçur edildiği anlatılır gazete sütunlarıyla.
Milli azim, Batının mümessilleri karşısında susturulur, susar.
Biz bu hikayeyi ASELSAN’ın ürettiği 1919 ve 1923 model cep telefonlarından da biliyoruz. NOKİA firması, bu telefonların tümünü alır ancak depolarda çürütür. Yani piyasaya sürülmez.
Her zaman öyle olacak değil ya. İşte bu zinciri, amansız baskıyı, liman burjuvazisinin çevirdiği dolapları kıran projelerde çıkar.
Evet millet, size her şeyi söylerler, bir yöne kanalize ederler. Ama unutmayın bu kanalizenin ardında başka gerçeklerin üstü örtülür.
Sakın kendinizden, kendinize olan güveninizden vaz geçmeyin!.