Az sonra sıralayacağım duyguların aslında aşinası olduğunuzu ama aynı duyguları, öyle bir iki sözcükle kolayca adlandıramadığınızı düşünüyorum.
Sözüm meclisten içeri, bazen kendimde bazen de yakın çevremdeki insanlarda gözlemliyorum bu duyguların dışavurumunu. Siz de belki anı durumdasınızdır. Kısa yoldan adlandıramadığımız ama illaki tattığımız o duygular ile onlar için önerilen adlar bakın nelermiş:
Instagram’da 1soru.1cevap adlı muhteşem bir referans sayfam var. Epey zamandır takip ediyorum. Az sonra değineceğim ‘ilginç duygu adları’ da işte o sayfada, 2023 yılının henüz ilk günlerinde paylaşılmıştı.
Öğrenmeye, ezberlemeye değer mi?
Buna da okuyunca siz karar verin.
★★
Opia: Bir insanla göz göze gelmenin doğurduğu yoğun duygu.
Kimliğe yönelik merak, romantik ilgi, izlenme endişesi, kuşku, dikkat çekme gereksinimi veya dikkatin bir biçimde o kişiye kayması...
Ve bunlardan en az birinin, bazen birkaçının aynı anda cereyanının oluşturduğu net, hissedilir duygu...
Dört harfli bir sözcüğe indirgemek bayağı zor değil mi?
Peki ya Türkçesi?..
Dilciyim ama ben henüz bilmiyorum.
★★
Dysania: Sabahları yataktan çıkma konusunda aşırı zorlanma durumu, daha doğrusu tam o da anda içinizi kaplayan yoğun isteksizlik.
Bana öyle geliyor ki yaşadığımız hayattan, duygu derinliğini yitiren insanlararası ilişkilerden ve yıpratıcı çalışma koşullarından ötürü yorulan, yıpranan, tükenmişliğin dipsiz kuyusuna yuvarlanan milyonlarca insan, aynı zamanda birer ‘Dysanic’ oluyor. Elinde olmadan, çoğu kimse buna dönüşüyor.
Tek suçlu çalışma koşulları mı peki?
Ya bizim koşullara uyum becerimize -ve tabii o becerinin türlü nedenlerle zayıflıyor olmasına- ne demeli?
★★
Exulansis: Sizi heyecanlandıran ya da çok üzen bir olayı karşınızdaki kişiye anlatırken onda sizinkine paralel tepki alamama sonucunda olayı anlatmaya devam etme hevesinizin bir anda sönmesi durumu; o anda içinizi kaplayan hayal kırıklığı ile karışık tuhaf boş verme duygusu.
Ah, bu tanıdık duygu! ‘Boşveeer, unut gitsin!’ demeler...
Bir düşünün, en son ne zaman yaşamıştınız?
Eğer bunu bir hafta, bir ay veya daha önce yaşadıysanız siz bu bağlamda çok mutlu bir insan olmalısınız; çünkü insanların özellikle sosyal medya tüm zamanlarını doldurup da yakın çevrelerinde olup bitenlere ilgisizleştiği şu çağda sizi exulansisinizle baş başa bırakacak o kadar çok kimse varken siz onlara toslamadan, dinlemeyi bilen insanlar arasında nirvanaya doğru tam gaz ilerleyebiliyorsunuz...
Büyük bahtiyarlık bu.
★★
Jouska: Kafanızın içinde istemsizce döndürüp durduğunuz tüm konuşmaların, tartışmaların ve nihayet diyalogların bir süre sonra doğurduğu ‘N’oluyoruz ya, deliriyor muyum?’ duygusu.
Ya da sorgusu...
Aslında şiddetli bireyselleşme ve içe kapanma çağında bu duygu da o kadar normal ki...
Arada bir hissediyorsanız panik yapmayın, hepimiz biraz öyleyiz; ama çok sıklaştıysa ve üstüne üstük bir de kendinize sesli yanıtlar vermeye başladıysanız ne bileyim, belki bir psikologla tanışma vaktiniz gelmiştir.
Dişçiye gitmek kadar normal bir şey.
★★
Languishing: 2019 sonrası Covid-19 pandemisiyle birlikte ortaya çıkan ve 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra tavan yapan genel heyecan kaybı, bıkkınlık, yaşama hevesinin yitirilmesi durumu.
Bugünlerde yaşanan bütün olumsuzlukları ya aşılarla ya da son iki üç yılımızı karartan pandemiyle ilişkilendirmeye o kadar alıştık ki...
‘Bu da mı?’ diyesi geliyor insanın.
Deprem mi?
O, zaten geride bıraktığı korkunç yıkımla birlikte hepimizin yaşama sevincini bir anda sildi süpürdü.
İyi de biz anti-languishing etkiyi nerede, neyin içinde ayacağız?
Var öyle bir şey illaki, acilen bulmak lazım!
★★
Nodus Tollens: Konforlu da olsa alışıldık, monoton yaşam şeklinin artık insana bir şey ifade etmemesi hali veya duygusu. Kişinin hayatındaki ufak tefek şeyleri değil de doğrudan hayatını, hem de baştan sona, bütünüyle değiştirme isteği.
Kaçmak...
Bilirsiniz; klasiktir: ‘Ege’de küçük bir balıkçı kasabası...’
Her şeyi geride bırakmak, geçmişe ait fazla yük sırtlamadan sonraki hayata yürümek gibi yine tanıdık çağrışımlarla dolu bir arayış, bir özlem duygusu bu.
Hangimiz arada bir bunu yapmak istediğimizi dile getirmeyiz ki?
Sonra bizi engelleyen şey ne olur peki? İşte orası önemli. Kimimiz her şeye rağmen öyle yapmayı başarırız çünkü...
★★
Ve sıkı durum bu belki en önemlisi, henüz kolay adlandırılamayan duyguların en yaygını değil ama kesinlikle telaffuzu en zor olanı.
Mauerbauertraurigkeit: Tahmin edeceğiniz üzere Almanca bir sözcük bu ve ‘insanları, hatta en yakınınızdakileri bile kendinizden uzaklaştırma dürtüsü’ anlamına geliyor.
‘Git kardeşim ya, beni azıcık kendimle baş başa bırak!’ durumu kısaca.
Buna da arada bir şiddetle ihtiyaç duyduğumuz kesin; ama fazlası insanı Tevfik Fikret’in Aşiyan’a kaçışı durumuna getirebilir: İnziva...
O düzeyde bir sosyopatik kaçış -gerekçeniz ne kadar makul olursa olsun- kesinlikle tehlikeli.
Bence öyle tabii...
Uzmanlar buna ne der, onlara bir sormak lazım. Belki de bunun artık insana iyi geldiğini söylerler.
Sözüm meclisten içeri, bazen kendimde bazen de yakın çevremdeki insanlarda gözlemliyorum bu duyguların dışavurumunu. Siz de belki anı durumdasınızdır. Kısa yoldan adlandıramadığımız ama illaki tattığımız o duygular ile onlar için önerilen adlar bakın nelermiş:
Instagram’da 1soru.1cevap adlı muhteşem bir referans sayfam var. Epey zamandır takip ediyorum. Az sonra değineceğim ‘ilginç duygu adları’ da işte o sayfada, 2023 yılının henüz ilk günlerinde paylaşılmıştı.
Öğrenmeye, ezberlemeye değer mi?
Buna da okuyunca siz karar verin.
★★
Opia: Bir insanla göz göze gelmenin doğurduğu yoğun duygu.
Kimliğe yönelik merak, romantik ilgi, izlenme endişesi, kuşku, dikkat çekme gereksinimi veya dikkatin bir biçimde o kişiye kayması...
Ve bunlardan en az birinin, bazen birkaçının aynı anda cereyanının oluşturduğu net, hissedilir duygu...
Dört harfli bir sözcüğe indirgemek bayağı zor değil mi?
Peki ya Türkçesi?..
Dilciyim ama ben henüz bilmiyorum.
★★
Dysania: Sabahları yataktan çıkma konusunda aşırı zorlanma durumu, daha doğrusu tam o da anda içinizi kaplayan yoğun isteksizlik.
Bana öyle geliyor ki yaşadığımız hayattan, duygu derinliğini yitiren insanlararası ilişkilerden ve yıpratıcı çalışma koşullarından ötürü yorulan, yıpranan, tükenmişliğin dipsiz kuyusuna yuvarlanan milyonlarca insan, aynı zamanda birer ‘Dysanic’ oluyor. Elinde olmadan, çoğu kimse buna dönüşüyor.
Tek suçlu çalışma koşulları mı peki?
Ya bizim koşullara uyum becerimize -ve tabii o becerinin türlü nedenlerle zayıflıyor olmasına- ne demeli?
★★
Exulansis: Sizi heyecanlandıran ya da çok üzen bir olayı karşınızdaki kişiye anlatırken onda sizinkine paralel tepki alamama sonucunda olayı anlatmaya devam etme hevesinizin bir anda sönmesi durumu; o anda içinizi kaplayan hayal kırıklığı ile karışık tuhaf boş verme duygusu.
Ah, bu tanıdık duygu! ‘Boşveeer, unut gitsin!’ demeler...
Bir düşünün, en son ne zaman yaşamıştınız?
Eğer bunu bir hafta, bir ay veya daha önce yaşadıysanız siz bu bağlamda çok mutlu bir insan olmalısınız; çünkü insanların özellikle sosyal medya tüm zamanlarını doldurup da yakın çevrelerinde olup bitenlere ilgisizleştiği şu çağda sizi exulansisinizle baş başa bırakacak o kadar çok kimse varken siz onlara toslamadan, dinlemeyi bilen insanlar arasında nirvanaya doğru tam gaz ilerleyebiliyorsunuz...
Büyük bahtiyarlık bu.
★★
Jouska: Kafanızın içinde istemsizce döndürüp durduğunuz tüm konuşmaların, tartışmaların ve nihayet diyalogların bir süre sonra doğurduğu ‘N’oluyoruz ya, deliriyor muyum?’ duygusu.
Ya da sorgusu...
Aslında şiddetli bireyselleşme ve içe kapanma çağında bu duygu da o kadar normal ki...
Arada bir hissediyorsanız panik yapmayın, hepimiz biraz öyleyiz; ama çok sıklaştıysa ve üstüne üstük bir de kendinize sesli yanıtlar vermeye başladıysanız ne bileyim, belki bir psikologla tanışma vaktiniz gelmiştir.
Dişçiye gitmek kadar normal bir şey.
★★
Languishing: 2019 sonrası Covid-19 pandemisiyle birlikte ortaya çıkan ve 6 Şubat’ta Kahramanmaraş merkezli yaşadığımız büyük deprem felaketinden sonra tavan yapan genel heyecan kaybı, bıkkınlık, yaşama hevesinin yitirilmesi durumu.
Bugünlerde yaşanan bütün olumsuzlukları ya aşılarla ya da son iki üç yılımızı karartan pandemiyle ilişkilendirmeye o kadar alıştık ki...
‘Bu da mı?’ diyesi geliyor insanın.
Deprem mi?
O, zaten geride bıraktığı korkunç yıkımla birlikte hepimizin yaşama sevincini bir anda sildi süpürdü.
İyi de biz anti-languishing etkiyi nerede, neyin içinde ayacağız?
Var öyle bir şey illaki, acilen bulmak lazım!
★★
Nodus Tollens: Konforlu da olsa alışıldık, monoton yaşam şeklinin artık insana bir şey ifade etmemesi hali veya duygusu. Kişinin hayatındaki ufak tefek şeyleri değil de doğrudan hayatını, hem de baştan sona, bütünüyle değiştirme isteği.
Kaçmak...
Bilirsiniz; klasiktir: ‘Ege’de küçük bir balıkçı kasabası...’
Her şeyi geride bırakmak, geçmişe ait fazla yük sırtlamadan sonraki hayata yürümek gibi yine tanıdık çağrışımlarla dolu bir arayış, bir özlem duygusu bu.
Hangimiz arada bir bunu yapmak istediğimizi dile getirmeyiz ki?
Sonra bizi engelleyen şey ne olur peki? İşte orası önemli. Kimimiz her şeye rağmen öyle yapmayı başarırız çünkü...
★★
Ve sıkı durum bu belki en önemlisi, henüz kolay adlandırılamayan duyguların en yaygını değil ama kesinlikle telaffuzu en zor olanı.
Mauerbauertraurigkeit: Tahmin edeceğiniz üzere Almanca bir sözcük bu ve ‘insanları, hatta en yakınınızdakileri bile kendinizden uzaklaştırma dürtüsü’ anlamına geliyor.
‘Git kardeşim ya, beni azıcık kendimle baş başa bırak!’ durumu kısaca.
Buna da arada bir şiddetle ihtiyaç duyduğumuz kesin; ama fazlası insanı Tevfik Fikret’in Aşiyan’a kaçışı durumuna getirebilir: İnziva...
O düzeyde bir sosyopatik kaçış -gerekçeniz ne kadar makul olursa olsun- kesinlikle tehlikeli.
Bence öyle tabii...
Uzmanlar buna ne der, onlara bir sormak lazım. Belki de bunun artık insana iyi geldiğini söylerler.