Afganistan üzerine Türkiye’de çok sayıda uzman, gazeteci, akademisyen tv ekranlarında görüş bildiriyorlar. Söylemek gerekiyor ki, Levent Kemal’in yaptığı çalışma gibi Taliban üzerine tarihsel bilgi eksikliği dikkat çekiyor. Bu uzmanlar ve gazetecilerin çoğunluğuna göre Taliban, uyuşturucu üzerinden geçiniyor ve katı dini kuralları benimsiyor.
İlk yanlışın, Taliban’ın ülke yönetimine geldiği önceki dönemde de haşhaş ekimini yasakladığı, bu dönemde uyuşturucu üretiminin 2 bin 150 kilogramdan, 950 kilograma kadar düştüğü biliniyor. Resmi veriler, ABD’nin 2001 yılında ki işgali sonrası yani 2001-2021 yıllarında haşhaş üretimi 5 bin 650 tona kadar yükselmiş. Bir anlamda ABD, işgali ve buradaki harcamalarını finanse etmek amacıyla uyuşturucu üretimi ve ticaretini desteklemiş, teşvik etmiş veya göz yummuştur.
Taliban, tarihi mirasla geldi!
Taliban’ın sözde uzmanların tanımlamasının ötesinde Peştun aşiret yapısına dayandığı, Sovyet İşgali döneminde ABD ile işbirliği içerisinde olduğu ve nihai noktada Peştun milliyetçiliğini dini yapı içerisine giydirdiği görülüyor. Taliban’ın 18. Yy’dan itibaren Şiirleştirmeye karşı gelişen ve zamanla değişimler geçirmesine karşın radikalleşen bir çizginin ürünü olduğunu görüyoruz.
Hanefi olarak kendilerini tarif etseler de Mevlevi (Medreseli) Taliban’ın İslam anlayışı Selefiliğe dayanmaktadır.
Türkiye örneğiyle kıyaslayabilir miyiz?
Türk milleti veya Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan ve Taliban’ın kıyaslanması elbette mümkün değil. Tarih bilincinden, millet bilincine ve eğitime kadar böyle bir kıyaslama ahmaklıktır. Ancak Afganistan’a bakarken, bazı kesimlerin BATI gözüyle değerlendirme yapması, bakışında kriterin BATI değerleri olması da ahmaklıktan öte bir şey değildir.
Türkiye, Afganistan ve Taliban gerçeğini bölgeye gazeteci göndererek daha doğru anlamaya başladı. Bu bağlamda Anadolu Ajansı ve Haber Türk TV’yi tebrik etmek gerekiyor.
Afganistan ve Taliban, kendi içerisinde Şeriat kuralları ile (kendi yorumuyla) dünyaya bakıyor. Öncelikli olarak Taliban, işgalci gördüğü yabancı güçleri ülkesinden çıkardı. Bunu böyle görmek gerekiyor. Afganistan’da önümüzdeki süreçte önemli gelişmeler yaşanacaktır. İlkel, devlet kültürü olmayan bir grubun ülkeyi yönetmesi elbette zor görünüyor.
Türkiye’de kamuoyunun daha doğru bilgilendirilmesi ve BATI’nın bize dayattığı gözlükle değil Afganistan ve Taliban gerçeğini anlamaya çalışması gerekiyor. Taliban ile ilişkiler bağlamında Katar, çok ön plana çıkan bir diplomasi yürütüyor. Suudi Arabistan ve BAE, Taliban ile ilişki kurmak için çaba harcıyorlar.
Mevcut gelişmelerde Türkiye’nin izlediği diplomasinin çok doğru olduğu ve dünya üzerinde dikkat çeken bir yolun takip edildiğini gösteriyor. Batılı başkentlerin Türkiye’nin yürüdüğü yolda kendine yol bulma derdine düştü. Almanya, Türkiye’nin Afganistan için oynayacağı rolü çok kıymetli olarak açıklıyor.
Soru şu; Türkiye Afganistan’a arkasını dönebilir mi?
Türkistan’ın adeta kalbi konumunda olan, nüfusunun yüzde 40’ını Türklerin oluşturduğu ve tarihi geçmişimizin önemli izlerini taşıyan bir bölgeye arkamızı dönemeyiz.
İlk yanlışın, Taliban’ın ülke yönetimine geldiği önceki dönemde de haşhaş ekimini yasakladığı, bu dönemde uyuşturucu üretiminin 2 bin 150 kilogramdan, 950 kilograma kadar düştüğü biliniyor. Resmi veriler, ABD’nin 2001 yılında ki işgali sonrası yani 2001-2021 yıllarında haşhaş üretimi 5 bin 650 tona kadar yükselmiş. Bir anlamda ABD, işgali ve buradaki harcamalarını finanse etmek amacıyla uyuşturucu üretimi ve ticaretini desteklemiş, teşvik etmiş veya göz yummuştur.
Taliban, tarihi mirasla geldi!
Taliban’ın sözde uzmanların tanımlamasının ötesinde Peştun aşiret yapısına dayandığı, Sovyet İşgali döneminde ABD ile işbirliği içerisinde olduğu ve nihai noktada Peştun milliyetçiliğini dini yapı içerisine giydirdiği görülüyor. Taliban’ın 18. Yy’dan itibaren Şiirleştirmeye karşı gelişen ve zamanla değişimler geçirmesine karşın radikalleşen bir çizginin ürünü olduğunu görüyoruz.
Hanefi olarak kendilerini tarif etseler de Mevlevi (Medreseli) Taliban’ın İslam anlayışı Selefiliğe dayanmaktadır.
Türkiye örneğiyle kıyaslayabilir miyiz?
Türk milleti veya Türkiye Cumhuriyeti ile Afganistan ve Taliban’ın kıyaslanması elbette mümkün değil. Tarih bilincinden, millet bilincine ve eğitime kadar böyle bir kıyaslama ahmaklıktır. Ancak Afganistan’a bakarken, bazı kesimlerin BATI gözüyle değerlendirme yapması, bakışında kriterin BATI değerleri olması da ahmaklıktan öte bir şey değildir.
Türkiye, Afganistan ve Taliban gerçeğini bölgeye gazeteci göndererek daha doğru anlamaya başladı. Bu bağlamda Anadolu Ajansı ve Haber Türk TV’yi tebrik etmek gerekiyor.
Afganistan ve Taliban, kendi içerisinde Şeriat kuralları ile (kendi yorumuyla) dünyaya bakıyor. Öncelikli olarak Taliban, işgalci gördüğü yabancı güçleri ülkesinden çıkardı. Bunu böyle görmek gerekiyor. Afganistan’da önümüzdeki süreçte önemli gelişmeler yaşanacaktır. İlkel, devlet kültürü olmayan bir grubun ülkeyi yönetmesi elbette zor görünüyor.
Türkiye’de kamuoyunun daha doğru bilgilendirilmesi ve BATI’nın bize dayattığı gözlükle değil Afganistan ve Taliban gerçeğini anlamaya çalışması gerekiyor. Taliban ile ilişkiler bağlamında Katar, çok ön plana çıkan bir diplomasi yürütüyor. Suudi Arabistan ve BAE, Taliban ile ilişki kurmak için çaba harcıyorlar.
Mevcut gelişmelerde Türkiye’nin izlediği diplomasinin çok doğru olduğu ve dünya üzerinde dikkat çeken bir yolun takip edildiğini gösteriyor. Batılı başkentlerin Türkiye’nin yürüdüğü yolda kendine yol bulma derdine düştü. Almanya, Türkiye’nin Afganistan için oynayacağı rolü çok kıymetli olarak açıklıyor.
Soru şu; Türkiye Afganistan’a arkasını dönebilir mi?
Türkistan’ın adeta kalbi konumunda olan, nüfusunun yüzde 40’ını Türklerin oluşturduğu ve tarihi geçmişimizin önemli izlerini taşıyan bir bölgeye arkamızı dönemeyiz.