Ah o çekiç sesleri!
YALNIZ VE MUTSUZ HAYAT!
Kaybolan değerlerimizi anlatan bir yazar modern ve teknolojik toplumda meydana gelen gelişmelere rağmen insanın yalnızlaştığını söylüyor. Bence de öyle. Ne kadar teknolojide modern anlamda gelişmeler oluyorsa da kabul edelim ki mutsuz ve yalnız hayatlar yaşıyoruz. Bunu bugünlerde Erzurum’un Ayazpaşa Camii ile Taş Mağazalar ve Gürcükapı Mahallesi arasında kalan bölge de, Bakırcılar Çarşısı’nda bu duyguyu yaşamak mümkün. Bir zamanlar çekiç seslerinin, tak-tuk’un eksik olmadığı tarihi Bakırcılar Çarşısı bugün işte o yalnız ve mutsuz hayatın en belirgin örneği. Her geçişimde artık of çektiğim Bakırcılar Çarşısında bu fotoğrafı çektirirken ne hafta sonu ne de bayramdı. Arefe günüydü ve önceki yıllara oranla çıt ses yoktu. Artık bakır ürünlerinin imal edildiği, iğne atsan yere düşmeyecek, açık, o da hazır ürün satan bir iki dükkanın olduğu çarşıda ölüm sessizliği hakim. Ve inanılmaz huzursuz oldum, modern hazır hayata tavır yaptım. Adamlar gibi o çekiç sallayan esnaflar da belli ki beyaz ata binip gitmişler, bizi yalnız ve bir o kadar da mutsuz bırakmışlar. Hatırat türü yazılarını beğendiğim ERVAK Başkanı Erdal Güzel’in de Bakırcılar Çarşısı’nın bu yalnızlığına ben gibi inandığını biliyorum. Erzurum’un kaybolan değerlerine zaman zaman köşe yazıları ve paylaştığı hatıraları ile yer veren Güzel ağabeyim, baktım, 21 Kasım 2012 yılında Bakırcılar Çarşısı’nı yazmış, es geçmemiş. Erdal ağabey o Bakırcılar Çarşısını anlatırken bakın neler demiş. Sizinle de paylaşayım istedim:
SİPARİŞLER SIRAYA KONULURDU..
‘’Eskisi kadar yoğun olmamakla birlikte günümüzde de bakır ürünlerinin satıldığı mağazalar yer almaktadır. Erzurum ekonomisinin canlı olduğu dönemlerde, şehirdeki otellerden bir kısmı da Bakırcılar Çarşısı’nın civarında bulunmaktaydı. Kalaycıların ocaklarından ve lavaşçıların tandırlarından yükselen duman kokuları ile çarşının civarındaki çarıkçılardan yayılan kokuların birleşmesiyle çarşının kendisine ait özel bir havası bulunurdu. Vakti zamanında Osmanlı eserlerinin aynısını yapabilecek yetenekte ustaların bulunduğu çarşıda; Topal Ali Usta, Abdulkerim Göğebakan, Osman Karakaya, Celil Usta, İbrahim Elnar, Sefer Elnar, İhsan Çekilli (Kör İhsan), Ali Sedri Usta, Hasan Bulut, Aydın Usta, Nihat Usta, Latif Usta, Hacı Fevzi Usta, Zeki Usta, Hüseyin Ustalar da çarşıda ismi söylenen esnaflar olarak yâd edilmekteler. Siparişlerin sıraya konulduğu ve ocakların kol ve ayak körükleri ile yakıldığı günleri unutamıyor kalaycılar. Bakırdan; kulplu kazan, serpuşlu sahan, parkaç, çamaşır teşti, hamam tası, sini, kuşkana, soba kazanı, süt kazanı, sitil, maşrapa, dövme kuşkana, kırtmalı sini, bakır yağ yamağı, leğen, tıraş leğeni, abdest leğeni, çamaşır kazanı, tencere, tas, tabak, güğüm, demlik, yemek sahanları, kadayıf sinisi, tava, yedek, lenger, kevgir, kulaklı sahan, saplı, ibrik, debbe gibi bakır malzemenin imal edildiği çarşı da şimdi alüminyum ve çelikten yapılmış hazır mamuller, zücaciye, çay makineleri, fast food malzemelerİ ile demlik, sahan, ibrik, semaver gibi hediyelik eşyalar satılmaktadır’’.
---
Razı git plaselerin prensi!
İdeal bir santraforu tarif et deseler hiç tereddüt etmeden Kenan Pirim’i gösterirdim. Kenan bir santraforda olması gereken her özelliğe sahip bir oyuncuydu. Santrafor doğanlardandı o. Bugüne kadar büyük takımlarda oynamamasını onun futboluna değil, şanssızlığına verdim hep. Onu daha çok TEK 12 Martspor’da oynarken seyretmişimdir, doyamazdım izlemelere. Siyah-beyazlı Yankılar’ın o efsane takımını izlerken Kenan’ı ayrı bir gözle seyretmişimdir. Driplink ustası, hava toplarının beyi, plaselerin prensiydi. Sadece futbolculuğu mu, adamlığı da on numaraydı Kenan’ın. Ne zaman onunla konuşsam saygılıydı, utangaçtı. Ben hep onu hep biraz mahzun, biraz mahcup, biraz fazlasıyla sakin tanıdım hep. Ya da benim karşımda hep öyleydi. O da eski bir futbolcu olan kardeşim Sedat’ın ağabeyisi olduğumdan arkadaşının abisi olarak bana öyle saygılı ve ölçülü olurdu diye düşünüyorum. Çok vardır ya. Kenan da Erzurum’da olması gereken yerde olmayanlaran birisiydi bana göre. Ve bu şehrin kentlilerindendi. Aleyhinde en küçük bir şey bile duymuşluğum yoktur. İşte o Kenan önceki gün aramızdan ayrıldı, yakalandığı amansız hastalığa yenik düştü. Solakzade Camii’nde sevenlerinin son yolculuğunda yalnız bırakmadığı o güzel insan Kenan Pirim bizde güzel bir iz bıraktı da gitti, inşallah yattığı yer nurla doludur. Ailesinin ve Erzurum futbol dünyasının başı sağolsun.. Biz senden razıydık Kenan, rabbim de senden razı olsun..
--
Doğulu kelleye bayılıyor!
Onca kelleyi bir arada görünce anladım. Kurban bayramında kesilen büyükbaş hayvanların eti kadar kelleleri de kıymet arzediyor. Et kadar bu kelleler de ekonomiye kazandırılıyor. Aldığım bilgilere göre, batı illerine göre en fazla kelle tüketiminin olduğu Doğu’da kelle satışları da revaçta. Erzurum’da kesilen kurbanların toplandığı bir soğuk hava deposundaki kelleler, sadece bu ide değil bir çok çevre ilde de alıcılarını bekliyor. 4 bine yakın toplanan kellelerin temizlendikten sonra özellikle lokanta ve çorbacılara satılacağını belirten kelle satıcıları, ‘’ Batı illerinde yaşayanlar çok farkında değil ama Doğu’da kelleler et kadar değer görüyor. Büyükbaş hayvanın kellesi kadar onun derisi, dili, beynine Doğudaki vatandaşlar bayılıyor. Kellelerin temizlenme işi zahmetli de olsa bizim için bu sektör gözde bir sektör’’ dediler.
--
Demirel’den Arslan’a fırın fırçası!
Biz de eskimişiz vesselam! DYP’nin eski il başkanlarından işadamı Kaya Arslan ile ne zaman karşılaşsam illa ki eskileri konuşur, bir sürü ortak anıyı paylaşırız, eskileri yadederiz. Bir süre önce vefat eden Belediye Başkanı Mehmet Ali Ünal’ın vekilliğini de yapan Kaya Arslan, İl Başkanıyken geçen gün o günlere ait bir anısını anlatırken şaştım kaldım. Merhum Süleyman Demirel o zaman hem DYP’nin genel başkanı hem de Başbakan’dır. Bir dizi ziyaret ve açılış için Erzurum’a gelmiştir. Demirel, yoğun geçen bir gün sonlarına doğru Kaya Arslan’a, ‘’Şimdi nereye gidiyoruz?’’ diye sorar. Kaya Arslan da ‘’Efendim, fırın açılışına’’ der ve Büyükşehir Belediyesi’nin Ağır Bakım Atölyesi alandaki yenilenen fırınını işaret eder. Demirel, bir anda Kara Arslan’a döner, sert çıkar ve şöyle der: Kaya bey, fırın değil Ekmek Fabrikası, Ekmek Fabrikası!
--
Öterse iyi düdük!
Şahsen whatsapp’dan gönderilen resimleri ilk gördüğümde ben öyle sanmıştım. Sanıyorum siz de ilk bakışta burasının beş yıldızlı bir otel odası olduğunu sandınız, değil mi? Evet, burası bir otel odası görünümünde ama, değil. Bildiğiniz hasta odası. Bölge Eğitim Hastanesi’nin yanında yapımı devam eden 1200 yataklı yeni hastanenin bir hasta odasının resmi. Tamamen modern, tamamen şık. Tavanından tabanına, içinde kullanılan malzemesinden tasarımına kadar. Modernitede zirve! Pahalı otel odalarını andıran bu yeni hastanenin odası böyleyse artık diğer ünitelerini siz düşünün. Dileriz Recep Akdağ Sağlık Bakanlığı’nı bıraktı diye hastanenin yapımı sekteye uğramaz ve belirlenen tarihte biter de hizmete girer. Ve dileriz hastanenin görev yapacak doktorları da odaları gibi on numara beş yıldız olur! NOT: Bir hasta odası için bu kadar şatafata gerek var mı diyecek oluyorum ama odayı böyle dizayn eden kafanın sağlık hizmetlerini de aynı kalitede yapacağını tahmin ettiğimden demiyorum!
SEVDİĞİM BABA SÖZLER: İstediği yere konamayan bir kuş havada esirdir!
---