Allah Resûlü (sav) bazı ihtiyaçlarını temin etmek için zaman zaman Medine pazarına gider, bu vesileyle gelip gidenlerden ve alınıp satılanlardan da haberdar olurdu. Yine bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekti. Hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırdı. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış, Efendimizin parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını aldı. Bunun üzerine Allah Resûlü, “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?” (Müslim, İman,164) diyerek ticaret ahlâkına dikkat çekmiştir. Anlaşılan o ki, satıcı kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satışa sunmak suretiyle insanları aldatmaktaydı. İnsanları aldatmak ise, Peygamberimizin sünnetinden ve yolundan uzaklaşmak demektir: “Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Efendimiz (sav) Bizi aldatan, bizden değildir!” buyurmuştur. (Darimi, Büyü,10)
Uzunca bir süre kendisi de ticaretle uğraştığından alım satımın bütün inceliklerini bilen Kutlu Nebî, toplumda kardeşlik bağlarını zayıflatan ve güven duygusunu sarsan aldatma ihtimalini ortadan kaldıracak önlemler almıştır. Bu yüzden alışveriş sırasında satıcı ve alıcının, satılan mal ve ona verilecek bedelle ilgili tüm detayları açıklamalarını şart koşmuş, hatta bunu alışverişin bereketi olarak görmüştür. Müslüman’ın, malında bir kusur bulunduğu takdirde bunu açıklamadan satmasının haram olduğunu söylemiştir. (İbni Mace, Ticaret,45)
Hadis kaynaklarımızda muhatabı aldatanların, Efendimiz (sav) şefaatinden mahrum kalacakları ve O’nun sevgisini kazanamayacakları uyarısında bulunulmuş ve hatta malını satmak için çokça yemin edenlerin ve malındaki kusuru açıklamadan satan kimselerin Allah’ın gazabına uğrayacaklarının ve melekler tarafından lânetleneceklerinin haberi verilmiştir. (İbni Mace, Ticaret,45)
Esasen bir kimse, başkalarını aldatsa bile, insanların yaptığı her şeyden haberdar olan Yüce Rabbimizi aldatması mümkün değildir. Bu yüzden Yüce Allah’ın kullarını ve dolayısıyla o kulların Rabbi olan Allah’ı kandırdığını düşünen, gerçekte sadece kendini kandırmaktadır. Onlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.” (Bakar,9)
Diğer yandan her ne surette olursa olsun bir başkasını “aldatmamak” temel bir dinî ve ahlâkî düstur olduğu gibi, aynı zamanda “aldanmamak” da önemli bir husustur. “Mümin, aynı delikten iki defa sokulmaz.” (Buhari, Edebi,83) hadisi de müslümanların aynı hataya iki defa düşmek suretiyle aldanmamaları gerektiğine işaret etmiştir. Kişi çevresini ve insanları iyi tanımalı, onlardan gelebilecek tehlike ve zararlara karşı şuurlu olmalıdır.
Bir diğer husus ise, Hz. Peygamber’in (sav) en önemli sünnetlerinden olan istişare konusunda da son derece titiz davranmak, başkalarına yol gösterirken doğrudan ve haktan ayrılmamak gerekmektedir. Zira bir müslüman ancak hakkı tavsiye edebilir ve danışanı yanlış ve zarar verecek şekilde yönlendirmek de bir aldatmadır. Allah Resûlü (sav), “Her kim kardeşine bile bile gerçek dışı bir tavsiyede bulunursa kardeşine ihanet etmiş olur.” buyurmuştur. (Ebu Davut, ilim,8)
Şu hâlde gerek sorunlarına çözüm arayan kişilerin, gerekse bu sorunları giderecek makamlarda bulunanların adalet, eşitlik, doğru sözlülük, samimiyet gibi temel ahlâkî değerlere daima bağlı kalmaları şarttır. Aksi takdirde bu değerlerin yerini haksızlık, tarafgirlik, yalan ve aldatma gibi toplumu birbirine düşüren, kardeşlik bağlarını koparan, güven ve istikrar ortamını zedeleyen hususların olması kaçınılmazdır.
Sevgili Peygamberimiz kendisi de hiçbir zaman ve hiçbir surette insanlara karşı samimiyet ve sadakatten ayrılmadı. Sünnetini yaşatmak ve böylece cennete erişmek isteyenlere de hep bunu tavsiye etti; tıpkı küçük Enes’e söylediği gibi: “Yavrucuğum! Kalbinde herhangi birine karşı bir aldatma (samimiyetsizlik) bulunmadan sabahlayabilecek ya da akşamlayabileceksen, bunu yap! Yavrucuğum! İşte bu benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş demektir. Kim de beni severse, cennette benimle birlikte olur. (Tirmizi, İlim,16)
Uzunca bir süre kendisi de ticaretle uğraştığından alım satımın bütün inceliklerini bilen Kutlu Nebî, toplumda kardeşlik bağlarını zayıflatan ve güven duygusunu sarsan aldatma ihtimalini ortadan kaldıracak önlemler almıştır. Bu yüzden alışveriş sırasında satıcı ve alıcının, satılan mal ve ona verilecek bedelle ilgili tüm detayları açıklamalarını şart koşmuş, hatta bunu alışverişin bereketi olarak görmüştür. Müslüman’ın, malında bir kusur bulunduğu takdirde bunu açıklamadan satmasının haram olduğunu söylemiştir. (İbni Mace, Ticaret,45)
Hadis kaynaklarımızda muhatabı aldatanların, Efendimiz (sav) şefaatinden mahrum kalacakları ve O’nun sevgisini kazanamayacakları uyarısında bulunulmuş ve hatta malını satmak için çokça yemin edenlerin ve malındaki kusuru açıklamadan satan kimselerin Allah’ın gazabına uğrayacaklarının ve melekler tarafından lânetleneceklerinin haberi verilmiştir. (İbni Mace, Ticaret,45)
Esasen bir kimse, başkalarını aldatsa bile, insanların yaptığı her şeyden haberdar olan Yüce Rabbimizi aldatması mümkün değildir. Bu yüzden Yüce Allah’ın kullarını ve dolayısıyla o kulların Rabbi olan Allah’ı kandırdığını düşünen, gerçekte sadece kendini kandırmaktadır. Onlar Allah’ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar da farkında değillerdir.” (Bakar,9)
Diğer yandan her ne surette olursa olsun bir başkasını “aldatmamak” temel bir dinî ve ahlâkî düstur olduğu gibi, aynı zamanda “aldanmamak” da önemli bir husustur. “Mümin, aynı delikten iki defa sokulmaz.” (Buhari, Edebi,83) hadisi de müslümanların aynı hataya iki defa düşmek suretiyle aldanmamaları gerektiğine işaret etmiştir. Kişi çevresini ve insanları iyi tanımalı, onlardan gelebilecek tehlike ve zararlara karşı şuurlu olmalıdır.
Bir diğer husus ise, Hz. Peygamber’in (sav) en önemli sünnetlerinden olan istişare konusunda da son derece titiz davranmak, başkalarına yol gösterirken doğrudan ve haktan ayrılmamak gerekmektedir. Zira bir müslüman ancak hakkı tavsiye edebilir ve danışanı yanlış ve zarar verecek şekilde yönlendirmek de bir aldatmadır. Allah Resûlü (sav), “Her kim kardeşine bile bile gerçek dışı bir tavsiyede bulunursa kardeşine ihanet etmiş olur.” buyurmuştur. (Ebu Davut, ilim,8)
Şu hâlde gerek sorunlarına çözüm arayan kişilerin, gerekse bu sorunları giderecek makamlarda bulunanların adalet, eşitlik, doğru sözlülük, samimiyet gibi temel ahlâkî değerlere daima bağlı kalmaları şarttır. Aksi takdirde bu değerlerin yerini haksızlık, tarafgirlik, yalan ve aldatma gibi toplumu birbirine düşüren, kardeşlik bağlarını koparan, güven ve istikrar ortamını zedeleyen hususların olması kaçınılmazdır.
Sevgili Peygamberimiz kendisi de hiçbir zaman ve hiçbir surette insanlara karşı samimiyet ve sadakatten ayrılmadı. Sünnetini yaşatmak ve böylece cennete erişmek isteyenlere de hep bunu tavsiye etti; tıpkı küçük Enes’e söylediği gibi: “Yavrucuğum! Kalbinde herhangi birine karşı bir aldatma (samimiyetsizlik) bulunmadan sabahlayabilecek ya da akşamlayabileceksen, bunu yap! Yavrucuğum! İşte bu benim sünnetimdendir. Kim benim sünnetimi yaşatırsa, beni sevmiş demektir. Kim de beni severse, cennette benimle birlikte olur. (Tirmizi, İlim,16)