Ali Paşa Mahallesini bu hafta ki yazımızla tanımaya devam ediyoruz. İlk önce sizleri Âşıklar Kahvesine ardından ise Yüncüler Çarşısına götüreceğim. O mahallede doğmuş, çocukluğu bu mahallede geçmiş, gençlik dönemlerini yine bu mahallede tamamlamış Ali Paşalı dostlara da o dönemleri hatırlatıcı bir yazımız olsun. Duygu ve düşüncelerinizi e-mail adresimize her daim atabilir ve bizlerle hatıralarınızı paylaşabilirsiniz.
Kahvehaneler, mahalle içinde kaybolmaya yüz tutmuş pek çok öğesi bulunan, sıcacık yaşam kültürüdür. (“Kahvehane”, Erişim tarihi: 03 Mart 2020, www.uludagsozluk.com) Bu sıcacık yaşam kültürünün yaşandığı mahallelerden biriydi Ali Paşa. Erzurum’da mevcut aşıklar kahvehaneleri de burada bulunmaktaydı. Gerçi artık genç nesilden bu tür kültürel faaliyetlere ilgi duyan azalsa da, sevdalıları bu sıcacık yaşam kültürünü devam ettirmeye kararlıdır. Yolu Ali Paşa Mahallesine düşenler, mutlaka uğrayın bu kahvehanelerden birine, kulağınıza daha içerilere girmeden sazın sesi gelmeye başlamışsa siz doğru yerde yani Ali Paşa Mahallesindesinizdir. İbrahim Topal’ı, Sümmani’yi, Emrah’ı, Murat Çobanoğlu’nu tanır, aşıklık geleneği hakkında bilgi sahibi olursunuz. Hiç bir şey olmasa bile o manevi havayı tenefüs eder bir anlıkta olsa günlük hayattan koparsınız. Tanıtılmayan yerlerden birisidir bu aşıklar kahvehaneleri ve aşıklık edebiyatı. Avrupalı bu tür kıymetli eserleri cam kovanozlarda neredeyse saklayacak, biz ise har vurup harman savuruyoruz. Unutmayalım ki bu eserler ve insanlardan elimizde birkaç tane var.Yalnızca birkaç tane…
Ali Paşa Camisinin tam karşısında eski tahta kapısıyla tarihe şahitlik eden bir mekan yer alır. Bu meşhul yer Erzurum’un eski tarihi ile ne ararsanız bulabileceğiniz bir mekandır. Eski zamana tanıklık eden antika bir mekandır bu yer. Eski yüklükler, radyolar, sandıklar, semaverler, giysiler, siniler, su koydugumuz kurunlar ve daha nice tarihe şahitlik eden sessiz tanıkları bulmak mümkündür bu tarih kokan mekanda.
Mahalle tam manası ile eski medeniyetler müzesine benziyor, eski mahalle mimari dokusunu kaybetmemeye çalışıyordu. Sokak araların da dolaşırken koyun yünleri temizleyen iş yeri sahiplerini tek tük de olsa görmek mümkündür, Ali Paşa Mahallesinde. Yünlerin arasında yer alan pislikleri temizleyen bu insanlar yüncüler çarşısının esnafıdır. Aslında Ali Paşa Mahallesi bir zamanların ticaret ehlinin tercih ettiği mahallelerden biriydi. Erzurum’da evlenecek kızlara baba tarafı yorgan ve döşek yapılması için yün alır. Bu alınan yünler belli zamanlarda dere kenarlarına götürülerek yıkanır daha sonrada örtü biçme denilen günde döşek yapılırdı. Bu yünlerin yumuşak olmasına da dikkat edilirdi. Ali Paşa Mahallesindeki bu çarşıda en iyi yünlerin satıldıgı mekanlardan birisi olarak bilinir ve rağbet görürmüş. Son zamanlarda hazır döşeklerin çıkmasıyla birlikte bu adet unutulmaya başlanmış yün yıkama neşeside mazideki yerini almıştır. Yün yıkama ki mahalle de kaynaşmanın bir başka unsuruydu. Konu komşu yün alındıktan sonar eve gelir yünlerin kalitesi kontrol edilirdi. Dere kenarında yıkamaya güçü olmayanların imdadına mahalleli koşardı. Teştler hazırlanır, semaver de çaylar demlenir, yün çubukları ayarlanırdı. Dört koldan yünler yıkanır, gelin olacak kız çalışanlara ikramlarda bulunurdu. Yıkanan yünler asılır ve kurutulurdu. Yorgunluklar semaverde demlenen çaydan bir yudum alınca unutulur, herkes bir sonra ki gün yün çırpmayı beklerdi. Yün kuruduktan sonra yün çubukları devreye girerdi. Hızla inip kalkan kollar yünlerin direncini kırar ve çuvallarda ki yerini alırdı. Akşama kadar yün çırpma işi de biterdi. Yardıma koşanlarında gönülleri hoş edilirdi. Herkes evine mutlu dönerdi. Anneler bir yandan kız vermenin gururunu yaşarken diğer taraftan da ayrılık vaktinin yaklaşmasından dolayı üzüntülü olurdu. Erkek tarafına yünler yıkandıktan sonra haber salınır, örtü biçmeye davet edilirdi. Belirlenen gün de erkek tarafı akrabalarıyla hazırlıklı olarak kız evine gelirdi. Kız evinde ise kızın akrabaları ve mahalleli kadınlar hazır bulnurlardı. Neşe için de yorganlar, döşekler, yastık ve kılıflar hazırlanırdı. Gelen misafirlere ikram edilecekleri hazırlayanlar ise yine mahalleli kadınlar olurdu. Evin hanımının kolu kanadı böylelikle mahalleli kadınlar olurdu.İşler biter herkes evine ödnerken kız evinden ayrılan son kişiler yine mahalleli kadınlardı. O gün evde pişen ve misafirlerin getirdikleri yiyecek ve içeceklerden hane halkının da tatmaları için mahalleli kadınlara paketler yapılır herkesin gönlü hoş tutulurdu. Yani tam bir kaynaşma ve dayanışma yaşanırdı o sıcacık mahallelerde, sokak aralarında. Bizim mahallelerimize ne oldu, sobalarla ısındığımız, patates közlediğimiz, kestane pişirdiğimiz evlerimizi ne yaptık? Yıktık, yok ettik, modern(!) binalar yaptık. Yok ettiklerimiz sadece eski evlerimiz değildi. Geçmişimizi, çocukluğumuzu, dostlarımızı, paylaşmayı, sevgiyi, saygıyı, hoş görüyü de yok ettik. (Serap Duygulu, “Mahalle Kültürü”, Erişim tarihi: 07.08.2020, www.İstanbul burada.com.) “Abidelerimiz bir başka gurbette, biz başka gurbette, şehrin yarısı boş, öbür yarısı gece konduların, küçük imalathanelerinin emrinde. Biraz imkanı olanlar da, her gün, ya budayacak bir koru buluyorlar, yahutta istedikleri kırda çadır kurar gibi mahalle ve semt kuruyorlar.” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, Dergah Yay., İstanbul 1985, ss.174-175.)
Aşıklar Kahvehanesi
Kahvehaneler, mahalle içinde kaybolmaya yüz tutmuş pek çok öğesi bulunan, sıcacık yaşam kültürüdür. (“Kahvehane”, Erişim tarihi: 03 Mart 2020, www.uludagsozluk.com) Bu sıcacık yaşam kültürünün yaşandığı mahallelerden biriydi Ali Paşa. Erzurum’da mevcut aşıklar kahvehaneleri de burada bulunmaktaydı. Gerçi artık genç nesilden bu tür kültürel faaliyetlere ilgi duyan azalsa da, sevdalıları bu sıcacık yaşam kültürünü devam ettirmeye kararlıdır. Yolu Ali Paşa Mahallesine düşenler, mutlaka uğrayın bu kahvehanelerden birine, kulağınıza daha içerilere girmeden sazın sesi gelmeye başlamışsa siz doğru yerde yani Ali Paşa Mahallesindesinizdir. İbrahim Topal’ı, Sümmani’yi, Emrah’ı, Murat Çobanoğlu’nu tanır, aşıklık geleneği hakkında bilgi sahibi olursunuz. Hiç bir şey olmasa bile o manevi havayı tenefüs eder bir anlıkta olsa günlük hayattan koparsınız. Tanıtılmayan yerlerden birisidir bu aşıklar kahvehaneleri ve aşıklık edebiyatı. Avrupalı bu tür kıymetli eserleri cam kovanozlarda neredeyse saklayacak, biz ise har vurup harman savuruyoruz. Unutmayalım ki bu eserler ve insanlardan elimizde birkaç tane var.Yalnızca birkaç tane…
Ali Paşa Camisinin tam karşısında eski tahta kapısıyla tarihe şahitlik eden bir mekan yer alır. Bu meşhul yer Erzurum’un eski tarihi ile ne ararsanız bulabileceğiniz bir mekandır. Eski zamana tanıklık eden antika bir mekandır bu yer. Eski yüklükler, radyolar, sandıklar, semaverler, giysiler, siniler, su koydugumuz kurunlar ve daha nice tarihe şahitlik eden sessiz tanıkları bulmak mümkündür bu tarih kokan mekanda.
Yüncüler Çarşısı
Mahalle tam manası ile eski medeniyetler müzesine benziyor, eski mahalle mimari dokusunu kaybetmemeye çalışıyordu. Sokak araların da dolaşırken koyun yünleri temizleyen iş yeri sahiplerini tek tük de olsa görmek mümkündür, Ali Paşa Mahallesinde. Yünlerin arasında yer alan pislikleri temizleyen bu insanlar yüncüler çarşısının esnafıdır. Aslında Ali Paşa Mahallesi bir zamanların ticaret ehlinin tercih ettiği mahallelerden biriydi. Erzurum’da evlenecek kızlara baba tarafı yorgan ve döşek yapılması için yün alır. Bu alınan yünler belli zamanlarda dere kenarlarına götürülerek yıkanır daha sonrada örtü biçme denilen günde döşek yapılırdı. Bu yünlerin yumuşak olmasına da dikkat edilirdi. Ali Paşa Mahallesindeki bu çarşıda en iyi yünlerin satıldıgı mekanlardan birisi olarak bilinir ve rağbet görürmüş. Son zamanlarda hazır döşeklerin çıkmasıyla birlikte bu adet unutulmaya başlanmış yün yıkama neşeside mazideki yerini almıştır. Yün yıkama ki mahalle de kaynaşmanın bir başka unsuruydu. Konu komşu yün alındıktan sonar eve gelir yünlerin kalitesi kontrol edilirdi. Dere kenarında yıkamaya güçü olmayanların imdadına mahalleli koşardı. Teştler hazırlanır, semaver de çaylar demlenir, yün çubukları ayarlanırdı. Dört koldan yünler yıkanır, gelin olacak kız çalışanlara ikramlarda bulunurdu. Yıkanan yünler asılır ve kurutulurdu. Yorgunluklar semaverde demlenen çaydan bir yudum alınca unutulur, herkes bir sonra ki gün yün çırpmayı beklerdi. Yün kuruduktan sonra yün çubukları devreye girerdi. Hızla inip kalkan kollar yünlerin direncini kırar ve çuvallarda ki yerini alırdı. Akşama kadar yün çırpma işi de biterdi. Yardıma koşanlarında gönülleri hoş edilirdi. Herkes evine mutlu dönerdi. Anneler bir yandan kız vermenin gururunu yaşarken diğer taraftan da ayrılık vaktinin yaklaşmasından dolayı üzüntülü olurdu. Erkek tarafına yünler yıkandıktan sonra haber salınır, örtü biçmeye davet edilirdi. Belirlenen gün de erkek tarafı akrabalarıyla hazırlıklı olarak kız evine gelirdi. Kız evinde ise kızın akrabaları ve mahalleli kadınlar hazır bulnurlardı. Neşe için de yorganlar, döşekler, yastık ve kılıflar hazırlanırdı. Gelen misafirlere ikram edilecekleri hazırlayanlar ise yine mahalleli kadınlar olurdu. Evin hanımının kolu kanadı böylelikle mahalleli kadınlar olurdu.İşler biter herkes evine ödnerken kız evinden ayrılan son kişiler yine mahalleli kadınlardı. O gün evde pişen ve misafirlerin getirdikleri yiyecek ve içeceklerden hane halkının da tatmaları için mahalleli kadınlara paketler yapılır herkesin gönlü hoş tutulurdu. Yani tam bir kaynaşma ve dayanışma yaşanırdı o sıcacık mahallelerde, sokak aralarında. Bizim mahallelerimize ne oldu, sobalarla ısındığımız, patates közlediğimiz, kestane pişirdiğimiz evlerimizi ne yaptık? Yıktık, yok ettik, modern(!) binalar yaptık. Yok ettiklerimiz sadece eski evlerimiz değildi. Geçmişimizi, çocukluğumuzu, dostlarımızı, paylaşmayı, sevgiyi, saygıyı, hoş görüyü de yok ettik. (Serap Duygulu, “Mahalle Kültürü”, Erişim tarihi: 07.08.2020, www.İstanbul burada.com.) “Abidelerimiz bir başka gurbette, biz başka gurbette, şehrin yarısı boş, öbür yarısı gece konduların, küçük imalathanelerinin emrinde. Biraz imkanı olanlar da, her gün, ya budayacak bir koru buluyorlar, yahutta istedikleri kırda çadır kurar gibi mahalle ve semt kuruyorlar.” (Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir, Dergah Yay., İstanbul 1985, ss.174-175.)