“Allah, yaptığından sorumlu tutulamaz; onlar ise sorguya çekileceklerdir.” (Enbiyâ – 23)
Yapan, yaptığı şey üzerinde kullanma hakkına sahiptir. Marangoz bir masa, bir sandalye yapar, sonra dönüp onları kırıp sobada yakar. Bir adam tarlasına lahana eker ve lahana tarlasında istediği gibi tasarrufta bulunur. Mesela lahanaların bir kısmını fideyken söküp atar, bir kısmını biraz büyümüşken çıkarır, bir kısmını iyice büyüsünler diye bırakır. Dilerse tarlanın bir tarafındaki tüm lahanaları söküp başka bir sebze eker.
Bunları yaparken marangoz masaya, sandalyeye, çiftçi de lahanalara ve tarlaya hesap vermek zorunda değildir. Çünkü masa, sandalye, lahana tarlası, marangozun ve çiftçinin bir eseridir. Marangoz ve çiftçi, masanın sandalyenin ve lahanaların müessiridir.
İrade sahibi insan, irade sahibi olmayan varlıklar üzerinde her türlü yapma ve yıkma yetkisine sahiptir. İnsan bu hakkı insan olmasından alır! Demek ki her eser zorunlu olarak müessirine tabidir; her fiilin faili vardır. İşte Allah’ın bir fiili olarak insan ve diğer varlık mahlûktur. Rabbimiz Kuran’da varlığı, münhasıran insanı ve cinleri niçin yarattığını şu ayetle bildirmiştir: “Cinleri ve insanları Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 56)
Ne var ki insanların bir kısmının Allahü Teâlâ’ya bilmek ve O’na kulluk etmek istemediklerini, ya nefislerini ya da birtakım nesneleri put edindiklerini görüyoruz. Hatta bunlardan kimileri Allah’ı inkâr ederek, kulluk görevini reddederken kimileri de Allah’ın varlığına inanmakla birlikte, çeşitli itirazlar ileri sürmektedirler. Şöyle ki: Bizi niçin yarattın, biz yaratılmayı istemedik! Bizi neden imtihana tabi tutuyorsun? Niçin kötülük var ve niçin kötülüklere mani olmuyorsun? Niye depremlere izin veriyorsun? Sel baskınlarını ve hortumları niçin önlemiyorsun? Vb.
İtirazların belli bir mantığı varmış gibi gözükmesine rağmen, itirazlar gereksizdir. Çünkü Kuran’dan öğrendik ki, hayatımız bir imtihandır ve yaşanan hadiseler de sınav sorularımızdır. Rabbimizin kararlarını sorgulamak anlamı taşıyan bu tür itirazlar, tarihi süreç içerisinde, ateizmden laikliğe, pozitivizmden agnostisizme kadar pek çok eleştirel inanç biçimini ortaya çıkarttı. Ne var ki, varoluş karşısında putların değersizliği ve insanın ne düşündüğünün bir önemi olmadığı iyice anlaşıldı! Çünkü hayat ırmağı, hayat sahibinin istediği gibi akıyor ve varlık, bu ırmakta devinip duruyor, ne kaçmak, ne çıkmak, ne durmak mümkün değil. Gerçek şu: Allah ve O’nun varlıktaki tasarrufu sorgulanabilir, fakat durdurulamaz.
Sonuç: Yaratılan şeyler bir süre sonra bozulmaktadır. Kendi hayatımızdan görüyoruz: Hastalık ve sağlık, barış ve savaş, doğruluk ve yalancılık, dostluk ve düşmanlık, zulüm ve adalet, insanlık ve alçaklık, sevinç ve keder vb. haller insan hayatının kaçınılmazları. Kuran’ın ifadesiyle bu haller insanın bir imtihanı. İnsana düşen görev, iradesini kullanarak, karşısına çıkan soruları, en güzel şekilde cevaplandırmak. Bunu başara bilme konusunda putun ve putlaştırılan ideolojilerin kişiye bir yararı olmaz. İnsanlara hidayetleri için Kuran indirildi, son Peygamber Hazreti Muhammed (sav) gönderildi. Yol gösteren bir kitaba ve yol bilen bir peygambere sahip insanlar bu dünya okulunda başarılı bir öğrenci olarak yaşayacak, çözümsüz itirazlar yerine, karşılarına çıkan sorulara Allah’ın razı olacağı cevaplar vererek Rablerine döneceklerdir. Ahrette ise, fani dünya sınavının sonuçları Rabbin huzurunda açıklanacak ve mümin kişiler inşallah cennete girecektir.
Yapan, yaptığı şey üzerinde kullanma hakkına sahiptir. Marangoz bir masa, bir sandalye yapar, sonra dönüp onları kırıp sobada yakar. Bir adam tarlasına lahana eker ve lahana tarlasında istediği gibi tasarrufta bulunur. Mesela lahanaların bir kısmını fideyken söküp atar, bir kısmını biraz büyümüşken çıkarır, bir kısmını iyice büyüsünler diye bırakır. Dilerse tarlanın bir tarafındaki tüm lahanaları söküp başka bir sebze eker.
Bunları yaparken marangoz masaya, sandalyeye, çiftçi de lahanalara ve tarlaya hesap vermek zorunda değildir. Çünkü masa, sandalye, lahana tarlası, marangozun ve çiftçinin bir eseridir. Marangoz ve çiftçi, masanın sandalyenin ve lahanaların müessiridir.
İrade sahibi insan, irade sahibi olmayan varlıklar üzerinde her türlü yapma ve yıkma yetkisine sahiptir. İnsan bu hakkı insan olmasından alır! Demek ki her eser zorunlu olarak müessirine tabidir; her fiilin faili vardır. İşte Allah’ın bir fiili olarak insan ve diğer varlık mahlûktur. Rabbimiz Kuran’da varlığı, münhasıran insanı ve cinleri niçin yarattığını şu ayetle bildirmiştir: “Cinleri ve insanları Bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zâriyât 56)
Ne var ki insanların bir kısmının Allahü Teâlâ’ya bilmek ve O’na kulluk etmek istemediklerini, ya nefislerini ya da birtakım nesneleri put edindiklerini görüyoruz. Hatta bunlardan kimileri Allah’ı inkâr ederek, kulluk görevini reddederken kimileri de Allah’ın varlığına inanmakla birlikte, çeşitli itirazlar ileri sürmektedirler. Şöyle ki: Bizi niçin yarattın, biz yaratılmayı istemedik! Bizi neden imtihana tabi tutuyorsun? Niçin kötülük var ve niçin kötülüklere mani olmuyorsun? Niye depremlere izin veriyorsun? Sel baskınlarını ve hortumları niçin önlemiyorsun? Vb.
İtirazların belli bir mantığı varmış gibi gözükmesine rağmen, itirazlar gereksizdir. Çünkü Kuran’dan öğrendik ki, hayatımız bir imtihandır ve yaşanan hadiseler de sınav sorularımızdır. Rabbimizin kararlarını sorgulamak anlamı taşıyan bu tür itirazlar, tarihi süreç içerisinde, ateizmden laikliğe, pozitivizmden agnostisizme kadar pek çok eleştirel inanç biçimini ortaya çıkarttı. Ne var ki, varoluş karşısında putların değersizliği ve insanın ne düşündüğünün bir önemi olmadığı iyice anlaşıldı! Çünkü hayat ırmağı, hayat sahibinin istediği gibi akıyor ve varlık, bu ırmakta devinip duruyor, ne kaçmak, ne çıkmak, ne durmak mümkün değil. Gerçek şu: Allah ve O’nun varlıktaki tasarrufu sorgulanabilir, fakat durdurulamaz.
Sonuç: Yaratılan şeyler bir süre sonra bozulmaktadır. Kendi hayatımızdan görüyoruz: Hastalık ve sağlık, barış ve savaş, doğruluk ve yalancılık, dostluk ve düşmanlık, zulüm ve adalet, insanlık ve alçaklık, sevinç ve keder vb. haller insan hayatının kaçınılmazları. Kuran’ın ifadesiyle bu haller insanın bir imtihanı. İnsana düşen görev, iradesini kullanarak, karşısına çıkan soruları, en güzel şekilde cevaplandırmak. Bunu başara bilme konusunda putun ve putlaştırılan ideolojilerin kişiye bir yararı olmaz. İnsanlara hidayetleri için Kuran indirildi, son Peygamber Hazreti Muhammed (sav) gönderildi. Yol gösteren bir kitaba ve yol bilen bir peygambere sahip insanlar bu dünya okulunda başarılı bir öğrenci olarak yaşayacak, çözümsüz itirazlar yerine, karşılarına çıkan sorulara Allah’ın razı olacağı cevaplar vererek Rablerine döneceklerdir. Ahrette ise, fani dünya sınavının sonuçları Rabbin huzurunda açıklanacak ve mümin kişiler inşallah cennete girecektir.