Şarkul Avsat Gazetesi yazarlarından Meşal Sudeyri, 3 Mart 2019 tarihli yazısında, 2017 yılında Dubai’de gerçekleştirilen Dünya Hükümetler Zirvesi’nde ele alınan ‘Arapların durumuyla’ ilgili oturum sonuçlarını özetlemiş. Buna göre meskûn oldukları bölgelerde Müslüman Arapların durumları şu şekildedir:
“57 milyon Arap okuma yazma bilmiyor. Bu yıl 13,5 milyon Arap çocuk okula gidemedi. 30 milyon Arap yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Son iki yıl içinde yoksullukta yüzde 8 artış yaşandı. Arap bölgesindeki yolsuzluk hacmi bir trilyon dolara ulaştı. Dünyadaki en yozlaşmış on ülke listesinde beş Arap ülkesi var. Arap dünyası dünya nüfusunun yüzde 5'ini oluştursa da, küresel terör saldırılarının yüzde 45'inden muzdariptir. Dünyadaki mültecilerin yüzde 75'i Araplardan oluşuyor. Dünya genelinde savaşlarda ölenlerin yüzde 68'i Araplar… Arap dünyasında her yıl yalnızca 20 bin kitap basılıyor, Romanya’dan bile az… 410 milyonluk Arap dünyasında sadece 2 bin 900 patent alınırken, 50 milyonluk Kore’de yaklaşık 20 bin patent alınmıştır. 2011-2017 yılları arasında 1.4 milyon Arap yerinden edildi. 460 milyar dolar değerinde altyapı tahrip edildi ve Arap gayrisafi yurt içi hâsılasındaki kayıplar 300 milyar dolar oldu… Bu rakamlar yalnızca 2017 yılına kadar olanlar, bundan sonrasını zikretmedik.”
Arap geri kalmışlığının kısa sürede giderilemeyeceğini vurgulayan Sudeyri, şu ikazı yapıyor: “Bazısı şunu öne sürebilir: Bu veriler sadece hayal kırıklığına ve umutsuzluğa neden olur, yani bir nevi kendi kendini kırbaçlamaktır. Ona şöyle karşılık vermek isterim: Canım kardeşim! Sadece kendimizi kırbaçlamamız da yeterli değildir. Belki de derimizi soymamız da yeterli olmayacak!..”
Sudeyri haklı! Arap mahallesinin Körfez’deki petrol zengini birkaç kent hükümetini çıkarsak, kalan Araplar, geri kalmış toplumlar liginde debelenip durmaktalar. Suudi Arabistan ve Mısır bölgede makûs talihi değiştirmek için gayret ediyorlarsa da -ki, biri Krallık, biri askeri diktatörlük!- en azından kısa sürede bunu gerçekleştiremeyecekler.
Arapların sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel gerilikleri aynı zamanda İslam’ın da sorgulanmasına yol açıyor. Batı, geri kalmış Arap toplumlarında ürettiği terör imajlarını da İslam’a eklemleyerek, İslam’ın Batı’daki yükselişinin önünü kesmeye çalışıyor.
Arapları yönetmiş Osmanlı Devleti’nin temsilcisi ve Arapların komşusu Müslüman Türkiye ise, içte dışta, her türlü kuşatılmışlığı kırmaya çalışıyor. Türkiye, devam eden yükselişi ve eğitimli genç nüfusuyla İslam dünyasına ve yüz milyon 18-25 yaş arası gence sahip Müslüman Arap camiasına, moral ve motivasyon kaynağı olabilecektir. Beyaz adamları döven Muhammed Ali, nasıl Batı karşısında, ezik bir psikolojiye sahip İslam dünyasına umut olduysa, Türk yükselişi de, -yöneticileri pek bundan hoşlanmasalar da-, Arap gençliğini ve halkını umutlandırıyor ve motive ediyor.
“57 milyon Arap okuma yazma bilmiyor. Bu yıl 13,5 milyon Arap çocuk okula gidemedi. 30 milyon Arap yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Son iki yıl içinde yoksullukta yüzde 8 artış yaşandı. Arap bölgesindeki yolsuzluk hacmi bir trilyon dolara ulaştı. Dünyadaki en yozlaşmış on ülke listesinde beş Arap ülkesi var. Arap dünyası dünya nüfusunun yüzde 5'ini oluştursa da, küresel terör saldırılarının yüzde 45'inden muzdariptir. Dünyadaki mültecilerin yüzde 75'i Araplardan oluşuyor. Dünya genelinde savaşlarda ölenlerin yüzde 68'i Araplar… Arap dünyasında her yıl yalnızca 20 bin kitap basılıyor, Romanya’dan bile az… 410 milyonluk Arap dünyasında sadece 2 bin 900 patent alınırken, 50 milyonluk Kore’de yaklaşık 20 bin patent alınmıştır. 2011-2017 yılları arasında 1.4 milyon Arap yerinden edildi. 460 milyar dolar değerinde altyapı tahrip edildi ve Arap gayrisafi yurt içi hâsılasındaki kayıplar 300 milyar dolar oldu… Bu rakamlar yalnızca 2017 yılına kadar olanlar, bundan sonrasını zikretmedik.”
Arap geri kalmışlığının kısa sürede giderilemeyeceğini vurgulayan Sudeyri, şu ikazı yapıyor: “Bazısı şunu öne sürebilir: Bu veriler sadece hayal kırıklığına ve umutsuzluğa neden olur, yani bir nevi kendi kendini kırbaçlamaktır. Ona şöyle karşılık vermek isterim: Canım kardeşim! Sadece kendimizi kırbaçlamamız da yeterli değildir. Belki de derimizi soymamız da yeterli olmayacak!..”
Sudeyri haklı! Arap mahallesinin Körfez’deki petrol zengini birkaç kent hükümetini çıkarsak, kalan Araplar, geri kalmış toplumlar liginde debelenip durmaktalar. Suudi Arabistan ve Mısır bölgede makûs talihi değiştirmek için gayret ediyorlarsa da -ki, biri Krallık, biri askeri diktatörlük!- en azından kısa sürede bunu gerçekleştiremeyecekler.
Arapların sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel gerilikleri aynı zamanda İslam’ın da sorgulanmasına yol açıyor. Batı, geri kalmış Arap toplumlarında ürettiği terör imajlarını da İslam’a eklemleyerek, İslam’ın Batı’daki yükselişinin önünü kesmeye çalışıyor.
Arapları yönetmiş Osmanlı Devleti’nin temsilcisi ve Arapların komşusu Müslüman Türkiye ise, içte dışta, her türlü kuşatılmışlığı kırmaya çalışıyor. Türkiye, devam eden yükselişi ve eğitimli genç nüfusuyla İslam dünyasına ve yüz milyon 18-25 yaş arası gence sahip Müslüman Arap camiasına, moral ve motivasyon kaynağı olabilecektir. Beyaz adamları döven Muhammed Ali, nasıl Batı karşısında, ezik bir psikolojiye sahip İslam dünyasına umut olduysa, Türk yükselişi de, -yöneticileri pek bundan hoşlanmasalar da-, Arap gençliğini ve halkını umutlandırıyor ve motive ediyor.