
Millet olarak bazı kavramlara, olaylara gereğinden fazla anlam yüklemekte ve yüklediğimiz bu anlamın karşılığı olarak gereğinden fazla beklenti içine girmekteyiz. Olayları değerlendirirken karşı tarafın potansiyelini değil bizim ona yüklediğimiz anlamın derinliğini ölçüt aldığımız için belirli sorunlar yaşamaktayız.
Kendisine aşırı derecede anlam yüklemelerinde bulunduğumuz durumlardan birisi de futbol kavramıdır. Futbolda başarılı olduğumuz zaman bütün sorunlarımızın gideceği, dertlerimizin biteceği izlenimine kapılmaktayız. Millet olarak anlık geçici sevinçlerin bizim hayatımıza saadet getirip uzun soluklu bir mutluluğa dönüşeceği yanılgısındayız. Hâlbuki spordaki başarılar geçicidir. Bir ülke futbolda büyük başarılar elde ettiği zaman bilimde, sanatta, eğitimde olağanüstü bir değişim yaşamayacak, millî geliri artmayacaktır. Tüm alanlarda yaşadığımız sıkıntıları futboldaki geçici bir başarı ile hafifletmeye çalıştıkça olası başarısızlık durumları bizi daha fazla kahretmektedir.
Japonya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri futbol alanında başarısızlar diye millî gelirlerinde bir düşüş meydana gelmiyor, ya da bu ülkeler kendilerini bu alanda rencide edilmiş olarak görmüyorlar. Elbette bir millet herhangi bir alanda diğer bir millet ile mücadeleye giriyorsa bu mücadeleden galip gelmek için her türlü çabayı ortaya koymak zorundadır. Fakat bu durum var veya yok olma savaşına dönüşmemelidir. Çünkü bu ortamda sahte kahramanlar türemekte, arkadaşına iki tane düzgün pas atanlar bilinçaltlarında kendilerini Seyyit Onbaşıların, Ulubatlı Hasanların yerine koymaktadırlar.
Milli takımımızın son dönemde yaşamış olduğu sıkıntılar bizim onlara yüklemiş olduğumuz abartılı durumdan kaynaklanmaktadır. Arda ve benzerlerine çok büyük anlamlar yükledik. Onları ve diğerlerini servete şöhrete boğduk, kişilerin sırtına taşıyamayacaklarından fazla yük yüklenildiği zaman bir şekilde arızalanmaları kaçınılmaz oluyor. Bu durum öyle bir hâle dönüştü ki Doğuda kurşuna göğüs atan asker ve polisin kıymeti, topa tekme atan futbolcunun milyonda biri kadar etmez oldu. Birisi vatan için ölüme koşa koşa giderken diğeri mahalledeki tek topun sahibi şımarık çocuk gibi, artık ben oynamıyorum, topumu alıp gidiyorum, ne hâliniz varsa görün, deyip topu kucağına alıp sahadan kaçmaya başladı. Bu ortamda lafa düşen milliyetçilik söylemleri beklentiler içinde boğulan insanımızın zihninde destansı bir havaya büründü.
Burada şahısları konuşmak yerine kendi yaratmış olduğumuz bu ortama dur deme mecburiyetimiz var. Bir saat ders anlatıp aldığı on iki liralık ders ücretinin yüzde yirmi beşini devlete vergi olarak ödeyen öğretmenlerin, milyonları kazanıp devlete vergi ödemeyen yirmi yaşındaki çocukları elleri çatlayana kadar alkışladığı ortamda sağlıklı düşünen sporcular yetiştirmemiz imkânsızdır.
Başarının bir kültüre dönüşmesi şahıslarla değil, kültürle alakalıdır. Spor kültürünün yerleşmediği, üretimin bir standarda dönüşmediği durumlarda bireyler, kurumların önüne geçmekte, böylece başarılar da tesadüfe kalmaktadır. Orada bazı kişiler kendilerini vazgeçilmez olarak görür, toplumlar da iradelerini o şahsın keyfiyetine mahkûm ederler.
Arda futbolu bırakıp yorumculuğa veya antrenörlüğe başladığı zaman aynı kültürün bir temsilcisi olan yorumcu abilerinin yaptığı gibi kendisi gibi canavarların yetişmesi için mücadele etmeye devam edecektir.
Kendisine aşırı derecede anlam yüklemelerinde bulunduğumuz durumlardan birisi de futbol kavramıdır. Futbolda başarılı olduğumuz zaman bütün sorunlarımızın gideceği, dertlerimizin biteceği izlenimine kapılmaktayız. Millet olarak anlık geçici sevinçlerin bizim hayatımıza saadet getirip uzun soluklu bir mutluluğa dönüşeceği yanılgısındayız. Hâlbuki spordaki başarılar geçicidir. Bir ülke futbolda büyük başarılar elde ettiği zaman bilimde, sanatta, eğitimde olağanüstü bir değişim yaşamayacak, millî geliri artmayacaktır. Tüm alanlarda yaşadığımız sıkıntıları futboldaki geçici bir başarı ile hafifletmeye çalıştıkça olası başarısızlık durumları bizi daha fazla kahretmektedir.
Japonya, Çin, Amerika Birleşik Devletleri futbol alanında başarısızlar diye millî gelirlerinde bir düşüş meydana gelmiyor, ya da bu ülkeler kendilerini bu alanda rencide edilmiş olarak görmüyorlar. Elbette bir millet herhangi bir alanda diğer bir millet ile mücadeleye giriyorsa bu mücadeleden galip gelmek için her türlü çabayı ortaya koymak zorundadır. Fakat bu durum var veya yok olma savaşına dönüşmemelidir. Çünkü bu ortamda sahte kahramanlar türemekte, arkadaşına iki tane düzgün pas atanlar bilinçaltlarında kendilerini Seyyit Onbaşıların, Ulubatlı Hasanların yerine koymaktadırlar.
Milli takımımızın son dönemde yaşamış olduğu sıkıntılar bizim onlara yüklemiş olduğumuz abartılı durumdan kaynaklanmaktadır. Arda ve benzerlerine çok büyük anlamlar yükledik. Onları ve diğerlerini servete şöhrete boğduk, kişilerin sırtına taşıyamayacaklarından fazla yük yüklenildiği zaman bir şekilde arızalanmaları kaçınılmaz oluyor. Bu durum öyle bir hâle dönüştü ki Doğuda kurşuna göğüs atan asker ve polisin kıymeti, topa tekme atan futbolcunun milyonda biri kadar etmez oldu. Birisi vatan için ölüme koşa koşa giderken diğeri mahalledeki tek topun sahibi şımarık çocuk gibi, artık ben oynamıyorum, topumu alıp gidiyorum, ne hâliniz varsa görün, deyip topu kucağına alıp sahadan kaçmaya başladı. Bu ortamda lafa düşen milliyetçilik söylemleri beklentiler içinde boğulan insanımızın zihninde destansı bir havaya büründü.
Burada şahısları konuşmak yerine kendi yaratmış olduğumuz bu ortama dur deme mecburiyetimiz var. Bir saat ders anlatıp aldığı on iki liralık ders ücretinin yüzde yirmi beşini devlete vergi olarak ödeyen öğretmenlerin, milyonları kazanıp devlete vergi ödemeyen yirmi yaşındaki çocukları elleri çatlayana kadar alkışladığı ortamda sağlıklı düşünen sporcular yetiştirmemiz imkânsızdır.
Başarının bir kültüre dönüşmesi şahıslarla değil, kültürle alakalıdır. Spor kültürünün yerleşmediği, üretimin bir standarda dönüşmediği durumlarda bireyler, kurumların önüne geçmekte, böylece başarılar da tesadüfe kalmaktadır. Orada bazı kişiler kendilerini vazgeçilmez olarak görür, toplumlar da iradelerini o şahsın keyfiyetine mahkûm ederler.
Arda futbolu bırakıp yorumculuğa veya antrenörlüğe başladığı zaman aynı kültürün bir temsilcisi olan yorumcu abilerinin yaptığı gibi kendisi gibi canavarların yetişmesi için mücadele etmeye devam edecektir.