Bu hafta yazımızda Türk Telekom Nurettin Topçu Sosyal Bilimler Lisesi öğrencilerinden Rümeysa Polatoğlu’na teşekkür ederim.
Cihanda nizamı altı asır sağlamış olan Osmanlı Devleti, birçok milleti bünyesinde barındırmış, hiç şüphesiz onların ve milletinin refahı için çalışmıştır. Osmanlı Devleti fethettiği yerlerde bazı politikalar uygulamış, devletin en iyi şekilde yönetilmesini ve refah seviyesini daim kılmayı amaçlamıştır. Uygulanan iskân siyaseti sayesinde hem devletin gelişmesi hem de fethedilen yerlerin canlandırılması amaçlanmış, kırsal kesimlere ekonomik hareketlilik kazandırılmıştır. Osmanlı Devleti iskân siyasetinin yanında istimalet politikası uygulamış, bölge halkının can ve mal güvenliklerini sağlamış, dini ibadetlerini yapmaları ve kendi kültürlerini yaşamaları konusunda kolaylıklar göstermiştir. Uygulanan bu politikalar sayesinde insanların büyük bir kısmı ve birçok yer Müslüman beldesi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti bu sayede birçok millet ve devletle iyi ilişkiler kurmuştur. Birçok Balkan ülkesinde Osmanlı eserlerinin korunması bu politikanın olumlu etkilerinin hala devam ettiğinin göstergesidir. Bu uygulamalardan biri iskân diğeri ise istimalet politikasıdır. Batı Trakya Türkleri de bu politikadan olumlu yönde etkilenmiş, Osmanlı topraklarında uzun süre güven ve huzur içinde yaşamışlardır.
Batı Trakya doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılır. Doğu Trakya bugünkü Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki arazisini teşkil eder. Bunun dışındaki kısım ise Batı Trakya olup 1913'te kurulan Batı Trakya Hükümet-i Müstakillesi sınırları esas alındığında bir kısmı Yunanistan'ın, bir kısmı da Bulgaristan'ın sınırları içerisindeydi. 1923 Lozan Antlaşması ile sınırları çizilen Batı Trakya bugün ise Yunanistan'ın idaresindedir. Kan ve gözyaşına sürüklenmiş coğrafyaların başında gelen Batı Trakya'nın kaderi birçok kez masaya yatırılmış, tekrar tekrar baştan yazılmıştır. Misakı millîde Batı Trakya'nın geleceğinin belirlenmesi için halk oylaması yapılacaktır, şeklinde bir karar alınmış, bu karar Batı Trakya’nın geleceğini belirlemek adına büyük adımlar attırmıştır. Lozan Barış Antlaşması'nda Türkiye'de yaşayan Müslüman olmayan azınlıkların statüsünü belirleyen bir takım hükümler yer almaktadır; "Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklara tanımış olduğu haklar, Yunanistan tarafından da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.". Yunanistan, Lozan Antlaşması ile Batı Trakya'da yaşayan Türklerin yaşam ve özgürlüklerinin korunmasını, ibadet serbestliğini, çoğunluğun yararlandığı siyasi ve sosyal haklardan yararlanmasını kabul etmiştir. Ayrıca Lozan'da Müttefik Devletler ile Yunanistan arasında imzalanan antlaşma ile azınlıkların himayesine dair anlaşma teyit edilmiş ve yürürlüğe girmesi sağlanmıştır. Buna göre; Batı Trakya’da azınlık statüsünde yaşayan Müslümanlar, hak ve hukuk arama mücadelelerini Birleşmiş Milletler bünyesinde sürdürebileceklerdir.
Batı Trakya Türklerinin gözyaşı bu kararlardan sonra aralıksız akmaya devam etmiştir. Azınlık olarak yaşadıkları Yunanistan'da birçok haksız uygulama ve baskıya maruz kalmışlardır. Bulgaristan'a 1984 yılından itibaren Türk azınlığına asimile politikası uygulayan Jivkov yönetimindeki komünist rejim amacına ulaşamayınca 1989 yılında zorunlu göçe karar verildi. Asimilasyona direnen Türklerin toplama kamplarında zulme maruz bırakıldığı 1989 yılı Jivkov rejiminin de sonunu getirdi. 1989 yılı Bulgaristan'daki Türkler için acı ve ayrılığın tarihi olarak kayda geçti. Zira komünist rejimin nedeniyle ülkede yaşayan Türkler işkenceye maruz kaldılar, evlerinden zorla çıkartılarak göçe zorlandılar. Türkler, Türkçe olan isimlerini Bulgar isimlerle değiştirmeye zorlandı ve İslam dinine ait her şey yasaklandı. Binlerce Türk'ün adı zorla değiştiriliyordu. Kamusal alanda Türkçe konuşanlar hapis cezasına çarptırılıyordu. Türkler direnmeye devam ediyordu. Bu direniş karşısında zorunlu göç kararı alındı. Ancak alınan karar Türklerin dramına çözüm değildi. Bu zulüm sadece göçle sınırlı değildi. Özellikle Belene Kampı'na kapatılan Türkler sistematik olarak işkenceye tabi tutuluyordu. Burası ilk zamanlarda sosyalist rejimin muhalif unsurları ve çeşitli şualardan hüküm giymiş suçluların kapatıldığı bir kamptı. Ancak 1980'li yıllarda Bulgaristan'da yaşayan Türk kökenli vatandaşların asimile edilmesi için kullanılmaya başlandı. Belene Kampı Bulgaristan Türlerinin Türkiye'ye göçmeleri için baskı aracı olarak kullanılıyordu. 1989 göçü sadece insanlar için değil, Bulgar ekonomisi için de sarsıntılarla dolu bir yıldı.
Cihanda nizamı altı asır sağlamış olan Osmanlı Devleti, birçok milleti bünyesinde barındırmış, hiç şüphesiz onların ve milletinin refahı için çalışmıştır. Osmanlı Devleti fethettiği yerlerde bazı politikalar uygulamış, devletin en iyi şekilde yönetilmesini ve refah seviyesini daim kılmayı amaçlamıştır. Uygulanan iskân siyaseti sayesinde hem devletin gelişmesi hem de fethedilen yerlerin canlandırılması amaçlanmış, kırsal kesimlere ekonomik hareketlilik kazandırılmıştır. Osmanlı Devleti iskân siyasetinin yanında istimalet politikası uygulamış, bölge halkının can ve mal güvenliklerini sağlamış, dini ibadetlerini yapmaları ve kendi kültürlerini yaşamaları konusunda kolaylıklar göstermiştir. Uygulanan bu politikalar sayesinde insanların büyük bir kısmı ve birçok yer Müslüman beldesi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti bu sayede birçok millet ve devletle iyi ilişkiler kurmuştur. Birçok Balkan ülkesinde Osmanlı eserlerinin korunması bu politikanın olumlu etkilerinin hala devam ettiğinin göstergesidir. Bu uygulamalardan biri iskân diğeri ise istimalet politikasıdır. Batı Trakya Türkleri de bu politikadan olumlu yönde etkilenmiş, Osmanlı topraklarında uzun süre güven ve huzur içinde yaşamışlardır.
Batı Trakya doğu ve batı olmak üzere ikiye ayrılır. Doğu Trakya bugünkü Türkiye'nin Avrupa kıtasındaki arazisini teşkil eder. Bunun dışındaki kısım ise Batı Trakya olup 1913'te kurulan Batı Trakya Hükümet-i Müstakillesi sınırları esas alındığında bir kısmı Yunanistan'ın, bir kısmı da Bulgaristan'ın sınırları içerisindeydi. 1923 Lozan Antlaşması ile sınırları çizilen Batı Trakya bugün ise Yunanistan'ın idaresindedir. Kan ve gözyaşına sürüklenmiş coğrafyaların başında gelen Batı Trakya'nın kaderi birçok kez masaya yatırılmış, tekrar tekrar baştan yazılmıştır. Misakı millîde Batı Trakya'nın geleceğinin belirlenmesi için halk oylaması yapılacaktır, şeklinde bir karar alınmış, bu karar Batı Trakya’nın geleceğini belirlemek adına büyük adımlar attırmıştır. Lozan Barış Antlaşması'nda Türkiye'de yaşayan Müslüman olmayan azınlıkların statüsünü belirleyen bir takım hükümler yer almaktadır; "Türkiye'nin Müslüman olmayan azınlıklara tanımış olduğu haklar, Yunanistan tarafından da kendi ülkesinde bulunan Müslüman azınlığa tanınmıştır.". Yunanistan, Lozan Antlaşması ile Batı Trakya'da yaşayan Türklerin yaşam ve özgürlüklerinin korunmasını, ibadet serbestliğini, çoğunluğun yararlandığı siyasi ve sosyal haklardan yararlanmasını kabul etmiştir. Ayrıca Lozan'da Müttefik Devletler ile Yunanistan arasında imzalanan antlaşma ile azınlıkların himayesine dair anlaşma teyit edilmiş ve yürürlüğe girmesi sağlanmıştır. Buna göre; Batı Trakya’da azınlık statüsünde yaşayan Müslümanlar, hak ve hukuk arama mücadelelerini Birleşmiş Milletler bünyesinde sürdürebileceklerdir.
Batı Trakya Türklerinin gözyaşı bu kararlardan sonra aralıksız akmaya devam etmiştir. Azınlık olarak yaşadıkları Yunanistan'da birçok haksız uygulama ve baskıya maruz kalmışlardır. Bulgaristan'a 1984 yılından itibaren Türk azınlığına asimile politikası uygulayan Jivkov yönetimindeki komünist rejim amacına ulaşamayınca 1989 yılında zorunlu göçe karar verildi. Asimilasyona direnen Türklerin toplama kamplarında zulme maruz bırakıldığı 1989 yılı Jivkov rejiminin de sonunu getirdi. 1989 yılı Bulgaristan'daki Türkler için acı ve ayrılığın tarihi olarak kayda geçti. Zira komünist rejimin nedeniyle ülkede yaşayan Türkler işkenceye maruz kaldılar, evlerinden zorla çıkartılarak göçe zorlandılar. Türkler, Türkçe olan isimlerini Bulgar isimlerle değiştirmeye zorlandı ve İslam dinine ait her şey yasaklandı. Binlerce Türk'ün adı zorla değiştiriliyordu. Kamusal alanda Türkçe konuşanlar hapis cezasına çarptırılıyordu. Türkler direnmeye devam ediyordu. Bu direniş karşısında zorunlu göç kararı alındı. Ancak alınan karar Türklerin dramına çözüm değildi. Bu zulüm sadece göçle sınırlı değildi. Özellikle Belene Kampı'na kapatılan Türkler sistematik olarak işkenceye tabi tutuluyordu. Burası ilk zamanlarda sosyalist rejimin muhalif unsurları ve çeşitli şualardan hüküm giymiş suçluların kapatıldığı bir kamptı. Ancak 1980'li yıllarda Bulgaristan'da yaşayan Türk kökenli vatandaşların asimile edilmesi için kullanılmaya başlandı. Belene Kampı Bulgaristan Türlerinin Türkiye'ye göçmeleri için baskı aracı olarak kullanılıyordu. 1989 göçü sadece insanlar için değil, Bulgar ekonomisi için de sarsıntılarla dolu bir yıldı.