O Türk Halk Müziği’nin sevilen ismi. O türkülerin Dadaş kızı. Türkülerin sultanı olarak da anılan Aysun Gültekin, yaşantısı, sanatı ve birçok bilinmeyen yönünü Pusula’ya açıkladı. Uzun zamandan beri hiçbir yazılı veya görsel medyada yeralmayan başarılı sanatçı sorularımızı büyük bir içtenlikle cevapladı. TRT Radyosu’yla liseli yıllarda tanışmasından sonra yaşadıkları için “Sanatla yolculuğum bir tez konusudur” diyen başarılı sanatçı ile Yare Söyle programı için geldiği TRT Erzurum Müdürlüğü’nde konuştuk. Hayatında hiç eğriler olmadığını anlatan Türkülerin Sultanına biz sorduk o cevapladı.
Röportaj / Halime DURMUŞ
Aysun Gültekin sanat hayatına nasıl başladı?
Aslında ben çok sanatçı olma isteklisi değildim. Babamın çok istediği bir şeydi sanatçı olmam. Ben Ağrı Kız Meslek Lisesi’nde okurken Ağrı’nın kurtuluşu ile ilgili Erzurum TRT radyosunda bir program yapılmıştı. Geldik, bir kayıt yaptık. Muzaffer Zeki Kurnuç vardı, o zaman şube müdürüydü. O, beni dinleyince öğretmenlerime dedi ki, “Şu tarihte bir imtihan olacak kızımız mutlaka girsin o sınava”. Ben de hiç oralı olmadım, çünkü çok istekli değilim. Sonra babam mektupla müracaat ediyor. Rahmetli Celal Kaçtıoğlu vardı, o zaman bölge müdürüydü. Geldik imtihan olduğu tarihte, dediler ki “Şahsen müracaat gerekiyor. Dışarıda büyük bir kalabalık var, eğer onlar biter zaman da olursa sizi de bir dinlerler”. Müdür beyin odasından çıktık. Zeki Kurnuç, beni görünce elimden tuttuğu gibi imtihan heyetinin önüne götürdü. İmtihan heyetinde de Mehmet Özbek vardı, Nida Tüfekçi vardı, Fuat Lehimler vardı, hatırladıklarım bunlar. Ben de çok fazla türküde bilmiyordum aslında. ‘Pancar pezik değil mi’ ve bir de Ağrı’nın ‘Çıktım çöplük başına’ türkülerini okudum. Hocalarım “Nota biliyor musun, uzun hava biliyor musun?” diye sordular, yok dedim, hiç birisi yok yani. Ses renginden almışlardı.
Ses rengi daha mı önemli?
Tabi, aslında bence doğrusu da o zaten, ses rengine göre alınmalı. Yaradan size bir şey sunmuşsa onunla ön plana çıkıyorsunuz. Okul tabi ki gerekli ama ses yoksa okulun çok da bir katkısı olmaz.
Alışılmışın dışında da bir hikayeniz var. Genelde aileler karşı çıkar ama sizin babanız istemiş.
Evet. Benim babam köy enstitüsü mezunu öğretmendi. Bir de bizim evde ablalarımın da annemin de sesi çok güzeldi. Yani meşk yapılırdı. Babam cümbüş çalardı. O köy enstitüsü mezunu öğretmenlerin hepsi mutlaka bir enstrüman çalardı, ya flüt ya mandolin. Babam cümbüşün yanında biraz da bağlama çalardı. Annem iyi bir radyo dinleyicisiydi. Sabah kalkar kalkmaz o radyo açılırdı ve hangi sanatçı hangi türküyü en iyi okuyor hepsini bilirdi.
Sizin kullandığınız bir enstrüman var mı ya da keşke çalabilseydim dediğiniz bir enstrüman?
Çaldığım bir enstrüman yok ama keşke TRT’ye ilk başladığım yıllarda bağlama çalmayı öğrenseydim. Bence bir sanatçının mutlaka bir enstrüman çalması gerektiğini düşünüyorum. Sonra dedim ki hiç olmazsa evimde bir enstrüman olsun, bağlama aldım kendime.
Türküleri bu kadar hisli nasıl okuyorsunuz?
Bu, çok sevmekle alakalı bir de yaşanılan acılarla. Bir de sesin yapısı ile.
Esat Kabaklı’dan müzikle ilgili ders almışsınız sanırım? Biraz eğitim sürecinizi anlatır mısınız?
Ya hayır. Onu benim özgeçmişime öyle yazmışlar ama ben kimseden ders almadım. Bu beni çok da rahatsız eden bir konudur. Aslına bakılırsa biz, yani o dönemde TRT’ye giren herkes Fuat Lehimler’e çok şey borçludur. Bunu hiç zikretmedik biz hiçbir zaman, ama benim önümde idoller vardı. Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Mehmet Çalmaşır gibi. O zamanlar kurumda Mehmet Çalmaşır vardı. İşte sıkıştığınız zaman bir şeyler sorarsınız, öğrenirsiniz. Ama beni bire bir eline almış, çalıştırmış bir insan yok. Yani herkes gibi ben de kuruma girdim, kendi gayretim kendi mücadelemle Aysun Gültekin oldum.
Kimleri dinlemekten büyük keyif alıyorsunuz?
Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Mehmet Çalmaşır dinliyorum. Bu isimler, kaynak bizler için. Şimdi ben Erzurumluysam kimi dinleyeceğim, tabi ki bu isimleri.
Erzurum’un bir evladı olarak ‘dadaş kızı’ duruşunu çok iyi taşıdınız hanımefendiliğinizle, bunu nasıl başardınız?
Ben aslında bunu yapmacık yapmıyorum. Olduğum gibiyim. Bana bunu birkaç kez daha sordular, hani bu otokontrol sizi yormuyor mu diye ama hayır, ben zaten böyleyim. Oynamıyorum.
Sanat hayatınızda yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz?
Tabi ben çok zorluk yaşadım. Aysun Gültekin’in paçasından hep çekmeye çalıştılar. Bunu hep yaşadım. Şimdi bu kuruma herkes girer ama herkes bir Aysun Gültekin, bir Gülşen Kutlu bir Emel Taşçıoğlu olamaz. Yani benim sanatla olan yolculuğum bir tez konusudur. Ben bunu tek başıma başardım, müzik eğitimi almadan. Yanımda bir eşim yoktu. Yani vardı öyle, evliler mesela; birlikte çalışıyorlardı müzik parçalarını, bu bir avantajdır. Ama Aysun Gültekin tek başına bunu başardı. Bayan sanatçı olmanın zorluğunu tabi ki bir Erzurumlu sanatçı olarak hep yaşadım ama geriye dönüp baktığım zaman karşıma çıkacak bir ayıbım yok. Aysun Gültekin’in hayatı hep düzdü. Yani hiç eğriler olmadı. Bunu büyük bir cesurlukla söylüyorum.
TRT’den niçin ayrıldınız?
Ben zaten kuruma girdiğimde demiştim ki 50 yaşına geldiğimde emekli olacağım. Bir de 18 yaşında başlamıştım. Çok yorgun olduğumu hissettim. Hem de her gün radyoya gidip gelmem gerekiyordu. E, İstanbul Erzurum gibi değil. Bir de ben kurumun çok kullandığı sanatçılardandım, valiz elimde devamlı koşturuyordum. Özel işlerim de oluyordu, ben zaten kendimce bana yakışan ortamlarda yer aldım. O nedenle emekliye ayrılmayı tercih ettim.
Emeklilik için 50 yaş ideal mi?
Evet. Zaten bir sanatçının en verimli zamanı 30 ile 40 küsürlü yaşlardır. Sonra zaten yaşlanıyorsunuz. Birçok değişiklikle birlikte sesiniz de etkileniyor bundan.
TRT sizin için ne anlam ifade ediyor?
TRT olmasaydı ben zaten bu işi dışarıda yapamazdım. Benim amacım şöhret olmak değildi, ben radyoya girdim ekmeğimi kazanayım diye, ayakta kalma çabasıydı yani. TRT Kurumu 18 yaşında sanat hayatına başlayan Aysun’u, Aysun Gültekin yaptı. TRT Kurumu’nun apayrı bir yeri vardır, onun için TRT ne zaman çağırsa koşarak gelirim. Bugün ki rahatımı huzurumu TRT Kurumu’na borçluyum. Başta babam Mehmet Gültekin’e, Zeki Kurnuç’a ve Fuat Lehimler’e çok şey borçluyum. Bana çok emekleri olmuştur.
Şimdi neler yapıyorsunuz?
Televizyon programları olursa katılıyorum. Özel konserlerim oluyor zaman zaman. Artık biraz da ehlikeyif oldum, kendimi de çok yormak istemiyorum. Çünkü bedenin de bir dur noktası var, onu fazla yorduğunuz zaman sinyal veriyor.
Menajeriniz var mı?
Hayır. Hiç tercih etmedim. Ben her şeye kendim karar verebiliyorum. Ben bir yere davet edildiğimde önce soruyorum; ortam nasıl, bana yakışan bir ortam mı? Ben sırf para için gidip de her ortamda bulunamam. Kaset yapmayı da bu nedenle kabul etmedim. Ben radyoda mutluydum. Hırslarım da yoktu ama çok çalıştım.
Biraz özel hayatınızdan bahseder misiniz?
Yani ben tek bir evlilik yaptım. Zaten eşimi de kaybettim. Ama bu konulara hiç girmeyelim zor zamanlardı, çok çileli yoldu. Ha bir de ben muhafazakar bir kadınım Halimeciğim, özel hayat derken biz de öyle arkadaşlık falan da olmaz yani. Hadi öyle evlilik yok, flört edelim, böyle şeyler olmaz.
Aysun Gültekin nasıl bir kadın?
Çok güçlü, yani güçlü olmak da insanı yoruyor. Ben her işimi kendim yaptım. Biraz da vakur ve gururlu bir kadınım. Kimsenin önünde eğilmedim.
Seslendirdiğiniz dizi müzikleri çok hit oldu. Dizi filmlerinde türkü seslendirmek fikri nasıl doğdu?
Gökhan Kırdar, Kurtlar Vadisi Irak için ‘Altın hızma’ türküsünü söylemesi için birini ararken, Özcan diye bir arkadaşım var ritm-saz ekibinden, o Aysun abla olsun diyor. Gökhan Kırdar beni aradı “Altın hızmayı okumanızı istiyoruz” dedi, öyle başladık. Fakat ilk Hüseyin Karakaş’ın yönettiği Hülya Koçyiğit’in oynadığı TRT’de bir dizi vardı, orada ‘Batan gün kana benziyor’u okumuştum.
Dizilerde en keyifle okuduğunuz türkü?
Ben zaten sevmediğim türküyü okuyamıyorum. Bunu ayırt etmek zor. Ağzınıza yakışan türküyü okumanız lazım. Yakışmayanı da ben zaten okumam.
Röportaj / Halime DURMUŞ
Aysun Gültekin sanat hayatına nasıl başladı?
Aslında ben çok sanatçı olma isteklisi değildim. Babamın çok istediği bir şeydi sanatçı olmam. Ben Ağrı Kız Meslek Lisesi’nde okurken Ağrı’nın kurtuluşu ile ilgili Erzurum TRT radyosunda bir program yapılmıştı. Geldik, bir kayıt yaptık. Muzaffer Zeki Kurnuç vardı, o zaman şube müdürüydü. O, beni dinleyince öğretmenlerime dedi ki, “Şu tarihte bir imtihan olacak kızımız mutlaka girsin o sınava”. Ben de hiç oralı olmadım, çünkü çok istekli değilim. Sonra babam mektupla müracaat ediyor. Rahmetli Celal Kaçtıoğlu vardı, o zaman bölge müdürüydü. Geldik imtihan olduğu tarihte, dediler ki “Şahsen müracaat gerekiyor. Dışarıda büyük bir kalabalık var, eğer onlar biter zaman da olursa sizi de bir dinlerler”. Müdür beyin odasından çıktık. Zeki Kurnuç, beni görünce elimden tuttuğu gibi imtihan heyetinin önüne götürdü. İmtihan heyetinde de Mehmet Özbek vardı, Nida Tüfekçi vardı, Fuat Lehimler vardı, hatırladıklarım bunlar. Ben de çok fazla türküde bilmiyordum aslında. ‘Pancar pezik değil mi’ ve bir de Ağrı’nın ‘Çıktım çöplük başına’ türkülerini okudum. Hocalarım “Nota biliyor musun, uzun hava biliyor musun?” diye sordular, yok dedim, hiç birisi yok yani. Ses renginden almışlardı.
Ses rengi daha mı önemli?
Tabi, aslında bence doğrusu da o zaten, ses rengine göre alınmalı. Yaradan size bir şey sunmuşsa onunla ön plana çıkıyorsunuz. Okul tabi ki gerekli ama ses yoksa okulun çok da bir katkısı olmaz.
Alışılmışın dışında da bir hikayeniz var. Genelde aileler karşı çıkar ama sizin babanız istemiş.
Evet. Benim babam köy enstitüsü mezunu öğretmendi. Bir de bizim evde ablalarımın da annemin de sesi çok güzeldi. Yani meşk yapılırdı. Babam cümbüş çalardı. O köy enstitüsü mezunu öğretmenlerin hepsi mutlaka bir enstrüman çalardı, ya flüt ya mandolin. Babam cümbüşün yanında biraz da bağlama çalardı. Annem iyi bir radyo dinleyicisiydi. Sabah kalkar kalkmaz o radyo açılırdı ve hangi sanatçı hangi türküyü en iyi okuyor hepsini bilirdi.
Sizin kullandığınız bir enstrüman var mı ya da keşke çalabilseydim dediğiniz bir enstrüman?
Çaldığım bir enstrüman yok ama keşke TRT’ye ilk başladığım yıllarda bağlama çalmayı öğrenseydim. Bence bir sanatçının mutlaka bir enstrüman çalması gerektiğini düşünüyorum. Sonra dedim ki hiç olmazsa evimde bir enstrüman olsun, bağlama aldım kendime.
Türküleri bu kadar hisli nasıl okuyorsunuz?
Bu, çok sevmekle alakalı bir de yaşanılan acılarla. Bir de sesin yapısı ile.
Esat Kabaklı’dan müzikle ilgili ders almışsınız sanırım? Biraz eğitim sürecinizi anlatır mısınız?
Ya hayır. Onu benim özgeçmişime öyle yazmışlar ama ben kimseden ders almadım. Bu beni çok da rahatsız eden bir konudur. Aslına bakılırsa biz, yani o dönemde TRT’ye giren herkes Fuat Lehimler’e çok şey borçludur. Bunu hiç zikretmedik biz hiçbir zaman, ama benim önümde idoller vardı. Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Mehmet Çalmaşır gibi. O zamanlar kurumda Mehmet Çalmaşır vardı. İşte sıkıştığınız zaman bir şeyler sorarsınız, öğrenirsiniz. Ama beni bire bir eline almış, çalıştırmış bir insan yok. Yani herkes gibi ben de kuruma girdim, kendi gayretim kendi mücadelemle Aysun Gültekin oldum.
Kimleri dinlemekten büyük keyif alıyorsunuz?
Raci Alkır, Mükerrem Kemertaş, Mehmet Çalmaşır dinliyorum. Bu isimler, kaynak bizler için. Şimdi ben Erzurumluysam kimi dinleyeceğim, tabi ki bu isimleri.
Erzurum’un bir evladı olarak ‘dadaş kızı’ duruşunu çok iyi taşıdınız hanımefendiliğinizle, bunu nasıl başardınız?
Ben aslında bunu yapmacık yapmıyorum. Olduğum gibiyim. Bana bunu birkaç kez daha sordular, hani bu otokontrol sizi yormuyor mu diye ama hayır, ben zaten böyleyim. Oynamıyorum.
Sanat hayatınızda yaşadığınız zorluklardan bahseder misiniz?
Tabi ben çok zorluk yaşadım. Aysun Gültekin’in paçasından hep çekmeye çalıştılar. Bunu hep yaşadım. Şimdi bu kuruma herkes girer ama herkes bir Aysun Gültekin, bir Gülşen Kutlu bir Emel Taşçıoğlu olamaz. Yani benim sanatla olan yolculuğum bir tez konusudur. Ben bunu tek başıma başardım, müzik eğitimi almadan. Yanımda bir eşim yoktu. Yani vardı öyle, evliler mesela; birlikte çalışıyorlardı müzik parçalarını, bu bir avantajdır. Ama Aysun Gültekin tek başına bunu başardı. Bayan sanatçı olmanın zorluğunu tabi ki bir Erzurumlu sanatçı olarak hep yaşadım ama geriye dönüp baktığım zaman karşıma çıkacak bir ayıbım yok. Aysun Gültekin’in hayatı hep düzdü. Yani hiç eğriler olmadı. Bunu büyük bir cesurlukla söylüyorum.
TRT’den niçin ayrıldınız?
Ben zaten kuruma girdiğimde demiştim ki 50 yaşına geldiğimde emekli olacağım. Bir de 18 yaşında başlamıştım. Çok yorgun olduğumu hissettim. Hem de her gün radyoya gidip gelmem gerekiyordu. E, İstanbul Erzurum gibi değil. Bir de ben kurumun çok kullandığı sanatçılardandım, valiz elimde devamlı koşturuyordum. Özel işlerim de oluyordu, ben zaten kendimce bana yakışan ortamlarda yer aldım. O nedenle emekliye ayrılmayı tercih ettim.
Emeklilik için 50 yaş ideal mi?
Evet. Zaten bir sanatçının en verimli zamanı 30 ile 40 küsürlü yaşlardır. Sonra zaten yaşlanıyorsunuz. Birçok değişiklikle birlikte sesiniz de etkileniyor bundan.
TRT sizin için ne anlam ifade ediyor?
TRT olmasaydı ben zaten bu işi dışarıda yapamazdım. Benim amacım şöhret olmak değildi, ben radyoya girdim ekmeğimi kazanayım diye, ayakta kalma çabasıydı yani. TRT Kurumu 18 yaşında sanat hayatına başlayan Aysun’u, Aysun Gültekin yaptı. TRT Kurumu’nun apayrı bir yeri vardır, onun için TRT ne zaman çağırsa koşarak gelirim. Bugün ki rahatımı huzurumu TRT Kurumu’na borçluyum. Başta babam Mehmet Gültekin’e, Zeki Kurnuç’a ve Fuat Lehimler’e çok şey borçluyum. Bana çok emekleri olmuştur.
Şimdi neler yapıyorsunuz?
Televizyon programları olursa katılıyorum. Özel konserlerim oluyor zaman zaman. Artık biraz da ehlikeyif oldum, kendimi de çok yormak istemiyorum. Çünkü bedenin de bir dur noktası var, onu fazla yorduğunuz zaman sinyal veriyor.
Menajeriniz var mı?
Hayır. Hiç tercih etmedim. Ben her şeye kendim karar verebiliyorum. Ben bir yere davet edildiğimde önce soruyorum; ortam nasıl, bana yakışan bir ortam mı? Ben sırf para için gidip de her ortamda bulunamam. Kaset yapmayı da bu nedenle kabul etmedim. Ben radyoda mutluydum. Hırslarım da yoktu ama çok çalıştım.
Biraz özel hayatınızdan bahseder misiniz?
Yani ben tek bir evlilik yaptım. Zaten eşimi de kaybettim. Ama bu konulara hiç girmeyelim zor zamanlardı, çok çileli yoldu. Ha bir de ben muhafazakar bir kadınım Halimeciğim, özel hayat derken biz de öyle arkadaşlık falan da olmaz yani. Hadi öyle evlilik yok, flört edelim, böyle şeyler olmaz.
Aysun Gültekin nasıl bir kadın?
Çok güçlü, yani güçlü olmak da insanı yoruyor. Ben her işimi kendim yaptım. Biraz da vakur ve gururlu bir kadınım. Kimsenin önünde eğilmedim.
Seslendirdiğiniz dizi müzikleri çok hit oldu. Dizi filmlerinde türkü seslendirmek fikri nasıl doğdu?
Gökhan Kırdar, Kurtlar Vadisi Irak için ‘Altın hızma’ türküsünü söylemesi için birini ararken, Özcan diye bir arkadaşım var ritm-saz ekibinden, o Aysun abla olsun diyor. Gökhan Kırdar beni aradı “Altın hızmayı okumanızı istiyoruz” dedi, öyle başladık. Fakat ilk Hüseyin Karakaş’ın yönettiği Hülya Koçyiğit’in oynadığı TRT’de bir dizi vardı, orada ‘Batan gün kana benziyor’u okumuştum.
Dizilerde en keyifle okuduğunuz türkü?
Ben zaten sevmediğim türküyü okuyamıyorum. Bunu ayırt etmek zor. Ağzınıza yakışan türküyü okumanız lazım. Yakışmayanı da ben zaten okumam.