
“Ne ara BATI’dan zehri aldık”
Biz, yani Türk milleti kuşlar üşümesin diye kuş evleri yapmış, canlı olan her yaratılanı koruyup kollamış bir kültürün sahibiyiz. Kültürümüz insan merkezli olduğu gibi, doğaya ve canlıya saygıyı esas almıştır. Osmanlı, Selçuklu, Karahanlı, Timurlu, Babür, Göktürk, Hun İmparatorluğu bunun örnekleriyle doludur.
Ben değil, biz olarak bakarız. Oysa aynı BATI, ben ve öteki diye görür dünyayı. Yalnızca canlılar için değil, yaratılan için değil, bütün olarak dünyayı öyle okur. İngilizce I olarak yani ben olarak görür. Ben ve You, sen yani öteki vardır. Sözde kültürü ve medeniyeti bu bakış üzerine inşa edilmiştir. Kendinden olmayan kültürleri, toplumları, milletleri yok sayar.
Bildiğiniz bütün batılı düşünce ve düşünürlerin çıkış noktası, kültür ve medeniyet tanımında “Ben” vardır. j. Locke, Descartes, bu bakış açısının temsilcisidir. Amerikan yerlilerini yalnızca öteki olduğu için katleden, kendi medeniyetinde olanları dahi ‘cadı’ ilan eden bu hastalıklı ruh bize bulaşmış, hangi ara bulaştıysa. Cadı ilan edilen ateşe atılır ve Papalık, eğer yanmazlarsa cadı değildirler diyerek insanların yakılmalarına cevaz vermiştir.
Bu hasta ruh, caniliğini kapitalizm dediğimiz cambazlık ile paraya dönüştürmede de mahirdir. ‘Cadılar Bayramı’ en iyi örnektir.
Batının kiri bize de bulaşmış.
Gündelik yaşamda bunları görüyoruz. Hayvanlara işkence yapmak, trafikte birkaç saniye için cinayet işlemeye varan davranışlar işte bu hastalıklı ruhtan başkası değildir.
Adam kırmızı ışıktan kalkıyor, 0’dan 100’e 10 saniyede ulaşıyor. Eskiler, ‘tabakhaneye b..k mu yetiştireceksin’ diye tanımladıkları halden daha acınası bir ruh haliyle araç kullanıyoruz. Birbirimize saygımız yok, insanların, belki hayvanların yaşadığı cadde ve sokaklarda makas atarak ilerliyoruz. En öne geçebilmek için tehlikeli hareketler yapıyoruz. Yani başkasının hakkına geçmenin adı kurnazlık ve hızlı araç kullanma olabiliyor.
Aracın camını açıp, küllüğü yola utanmadan boşaltabiliyoruz.
Aslında hiçbir canlıya saygımız yok.
Asansörde sigara içiyoruz, aynı apartmanda veya binada solunum yetmezliği olan birinin o asansörü kullanabileceğini düşünmüyoruz. Sonra Cuma günü camileri doldurup, sanki günahlarımızdan arınıyoruz.
Nasıl oluyor bilmiyorum ama bir biçimde BATI’nın bu hastalıklı ruhunu taşıyoruz.
İzlemiş veya görmüşsünüzdür, Erzurum’da iki kız ve daha ortaokul öğrencisi biri diğerini hunharca dövüyor. İncir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden.
Ey aileler, anne ve babalar; ne olur evlatlarınızı insan olarak yetiştirmek için gayret gösterin. İçi boşaltılmış kavramlarla değil milli kültür, İslam kültürü ile beyinlerinin dolması için ne olur gayret edin!
Çocuklarınıza türkü, sanat musikisi dinletin. Saz çalmalarını, el sanatlarına ilgi göstermelerinin yolunu açın. Mutlaka çocuklarınızın roman, hikaye okumaları için yol açın. Sapkınlıklar, insanlıktan çıkan ruh halinin dijital ekranlar aracılığıyla bulaştırıldığını da unutmayın!.
Tek çare biziz.
Biz, yani Türk milleti kuşlar üşümesin diye kuş evleri yapmış, canlı olan her yaratılanı koruyup kollamış bir kültürün sahibiyiz. Kültürümüz insan merkezli olduğu gibi, doğaya ve canlıya saygıyı esas almıştır. Osmanlı, Selçuklu, Karahanlı, Timurlu, Babür, Göktürk, Hun İmparatorluğu bunun örnekleriyle doludur.
Ben değil, biz olarak bakarız. Oysa aynı BATI, ben ve öteki diye görür dünyayı. Yalnızca canlılar için değil, yaratılan için değil, bütün olarak dünyayı öyle okur. İngilizce I olarak yani ben olarak görür. Ben ve You, sen yani öteki vardır. Sözde kültürü ve medeniyeti bu bakış üzerine inşa edilmiştir. Kendinden olmayan kültürleri, toplumları, milletleri yok sayar.
Bildiğiniz bütün batılı düşünce ve düşünürlerin çıkış noktası, kültür ve medeniyet tanımında “Ben” vardır. j. Locke, Descartes, bu bakış açısının temsilcisidir. Amerikan yerlilerini yalnızca öteki olduğu için katleden, kendi medeniyetinde olanları dahi ‘cadı’ ilan eden bu hastalıklı ruh bize bulaşmış, hangi ara bulaştıysa. Cadı ilan edilen ateşe atılır ve Papalık, eğer yanmazlarsa cadı değildirler diyerek insanların yakılmalarına cevaz vermiştir.
Bu hasta ruh, caniliğini kapitalizm dediğimiz cambazlık ile paraya dönüştürmede de mahirdir. ‘Cadılar Bayramı’ en iyi örnektir.
Batının kiri bize de bulaşmış.
Gündelik yaşamda bunları görüyoruz. Hayvanlara işkence yapmak, trafikte birkaç saniye için cinayet işlemeye varan davranışlar işte bu hastalıklı ruhtan başkası değildir.
Adam kırmızı ışıktan kalkıyor, 0’dan 100’e 10 saniyede ulaşıyor. Eskiler, ‘tabakhaneye b..k mu yetiştireceksin’ diye tanımladıkları halden daha acınası bir ruh haliyle araç kullanıyoruz. Birbirimize saygımız yok, insanların, belki hayvanların yaşadığı cadde ve sokaklarda makas atarak ilerliyoruz. En öne geçebilmek için tehlikeli hareketler yapıyoruz. Yani başkasının hakkına geçmenin adı kurnazlık ve hızlı araç kullanma olabiliyor.
Aracın camını açıp, küllüğü yola utanmadan boşaltabiliyoruz.
Aslında hiçbir canlıya saygımız yok.
Asansörde sigara içiyoruz, aynı apartmanda veya binada solunum yetmezliği olan birinin o asansörü kullanabileceğini düşünmüyoruz. Sonra Cuma günü camileri doldurup, sanki günahlarımızdan arınıyoruz.
Nasıl oluyor bilmiyorum ama bir biçimde BATI’nın bu hastalıklı ruhunu taşıyoruz.
İzlemiş veya görmüşsünüzdür, Erzurum’da iki kız ve daha ortaokul öğrencisi biri diğerini hunharca dövüyor. İncir çekirdeğini doldurmayan sebeplerden.
Ey aileler, anne ve babalar; ne olur evlatlarınızı insan olarak yetiştirmek için gayret gösterin. İçi boşaltılmış kavramlarla değil milli kültür, İslam kültürü ile beyinlerinin dolması için ne olur gayret edin!
Çocuklarınıza türkü, sanat musikisi dinletin. Saz çalmalarını, el sanatlarına ilgi göstermelerinin yolunu açın. Mutlaka çocuklarınızın roman, hikaye okumaları için yol açın. Sapkınlıklar, insanlıktan çıkan ruh halinin dijital ekranlar aracılığıyla bulaştırıldığını da unutmayın!.
Tek çare biziz.