Karantina uygulaması hakkında Osmanlı Devleti’nde uzman kimse bulunmadığından Avusturya’dan uzmanlar istendi. İmzalanan kontrat ile Osmanlı Devleti’nde karantina nizamını yürütmek üzere bu konuda herkesten çok bilgisi olan Zemun Karantinahânesi başdirektörü Doktor Minas ile tercümanı ve yardımcısı İstanbul’a geldi (BA, HH, nr. 37475-F).
Doktor Minas, karantina nizamnâmesinin esasını teşkil eden bir lâyiha hazırlayarak İstanbul’da sokakların, pazar yerlerinin temizliği, mezbaha ve çömlekçi dükkânı gibi çeşitli imalâthanelerle mezarlıkların şehir dışına çıkarılması gibi faaliyetlere başladı. Karantina nizamnâmesinin eksiksiz hazırlanabilmesi için Avrupa devletlerinde olduğu gibi yeni bilgilerle donanmış doktorlardan oluşan Meclis-i Nizâmât-ı Tehaffuzıyye adında bir meclis kurulmasını istedi. Bunun üzerine Avusturyalı doktor Nauner, padişahın hekimi MacCarty, doktor Mayer üye sıfatıyla meclise alındı.
Avrupalı hekimler, Sefirler karantina kurulunda!
Sağlıkla ilgili yönünün yanında hem hâricî hem ticarî boyutları olan karantina tatbikatına devamlı müdahale eden Avrupalılar’ın itirazlarını önlemek için Hariciye Nâzırı Reşid Paşa’nın teklifiyle Avrupalı hekimlerin ardından İstanbul’daki sefirlerin temsilcileri de karantina meclisine dahil edildi. Başlangıçta geçici olarak meclise katılan sefir vekillerinin statüleri zamanla dâimî hale dönüştü. “Sâhib-i re’y” sıfatıyla mecliste zamanla çoğunluğu teşkil eden bu üyeler karantina meclisine milletlerarası bir mahiyet vererek alınan kararlarda söz sahibi oldular.
Sefir vekillerinin karantina meclisine dahil edilmesi umulanın aksine Osmanlı Devleti’nin aleyhine sonuçlar doğurdu. Yabancı gemilerden de karantina resmi alınmasını sağlayan Karantina Rüsûmat Tarifesi (Düstur, Birinci tertip, II, 837-839) 1872 yılında yürürlüğe konulabildi. Karantina nizamlarını ihlâl edeceklere verilecek cezaî hükümleri tesbit eden Cerâim-i Sıhhiye Kanunu ise ancak 1883 yılında düzenlenebildi. Said Paşa, Osmanlı menfaatlerine ve hukukuna ters düşen bu sakıncalı durumu ortadan kaldırmak ve tekrar mecliste çoğunluğun Osmanlı üyelerinin eline geçmesini sağlamak için on kadar tabibi fahrî üye olarak tayin etmişse de (BA, İrade-Dahiliye, nr. 73547) bunların üyelikleri uzun sürmedi. Sefir vekillerinin karantina meclisine dahil edilmesi ve verilen tâvizler neticesinde Karantina Meclisi karışık sıhhiye meclisi haline gelmiş, kapitülasyonlara sıhhiye kapitülasyonları adıyla yeni bir ilâve daha yapılmıştır.
Karantina Meclisi teşkilinden kısa bir süre sonra genişletildi. Bu sırada deniz karantinası usulünü bilmediğinden Doktor Minas’ın yerine Fransız asıllı Robert karantina başdirektörlüğüne getirildi (BA, Cevdet-Sıhhiye, nr. 896). Ayrıca karantina işlerinin daha iyi yürütülebilmesi amacıyla Lebib Efendi nâzır tayin edilerek karantina nezâreti müstakil olduysa da uzun süre varlığını koruyamadı ve müstakil statüsüne son verilerek diğer nezâretlere bağlı bir müdürlük halinde devam etti. Önce Hariciye Nezâreti’ne, ardından tophâne, tersane, ticaret nezâretlerine, 1879’da tekrar Hariciye Nezâreti’ne (BA, İrade-Hariciye, nr. 16790), 1915 yılında ise Dahiliye Nezâreti’ne bağlandı. 1896’da Hicaz Karantinası hariç 125 karantina noktasında 511 kişi çalışırken sıhhiye idaresi lağvedildiğinde idarede kırk iki doktor, 425 memur ve müstahdem çalışmaktaydı (M. Cemil, II, 156). Lozan Konferansı’nda, sağlık uygulamalarıyla ilgili ağır şartlar içeren sıhhiye kapitülasyonlarının kaldırılması söz konusu olduğu zaman Avrupalılar buna itiraz ederek İstanbul Sıhhiye Meclisi’nin yerine doktorluk komitesini kurmak istediler, ancak bu istek Türk temsilcilerince reddedildi ve sıhhiye kapitülasyonları kaldırılarak sağlık işleri millîleştirildi.
Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’si arasında sürekli yarış yaptırmak, milletin içerisinde ikilik çıkaranların fitneden yana değil ama gerçeği bilmesinde yarar olduğu kanısındayım.
Doktor Minas, karantina nizamnâmesinin esasını teşkil eden bir lâyiha hazırlayarak İstanbul’da sokakların, pazar yerlerinin temizliği, mezbaha ve çömlekçi dükkânı gibi çeşitli imalâthanelerle mezarlıkların şehir dışına çıkarılması gibi faaliyetlere başladı. Karantina nizamnâmesinin eksiksiz hazırlanabilmesi için Avrupa devletlerinde olduğu gibi yeni bilgilerle donanmış doktorlardan oluşan Meclis-i Nizâmât-ı Tehaffuzıyye adında bir meclis kurulmasını istedi. Bunun üzerine Avusturyalı doktor Nauner, padişahın hekimi MacCarty, doktor Mayer üye sıfatıyla meclise alındı.
Avrupalı hekimler, Sefirler karantina kurulunda!
Sağlıkla ilgili yönünün yanında hem hâricî hem ticarî boyutları olan karantina tatbikatına devamlı müdahale eden Avrupalılar’ın itirazlarını önlemek için Hariciye Nâzırı Reşid Paşa’nın teklifiyle Avrupalı hekimlerin ardından İstanbul’daki sefirlerin temsilcileri de karantina meclisine dahil edildi. Başlangıçta geçici olarak meclise katılan sefir vekillerinin statüleri zamanla dâimî hale dönüştü. “Sâhib-i re’y” sıfatıyla mecliste zamanla çoğunluğu teşkil eden bu üyeler karantina meclisine milletlerarası bir mahiyet vererek alınan kararlarda söz sahibi oldular.
Sefir vekillerinin karantina meclisine dahil edilmesi umulanın aksine Osmanlı Devleti’nin aleyhine sonuçlar doğurdu. Yabancı gemilerden de karantina resmi alınmasını sağlayan Karantina Rüsûmat Tarifesi (Düstur, Birinci tertip, II, 837-839) 1872 yılında yürürlüğe konulabildi. Karantina nizamlarını ihlâl edeceklere verilecek cezaî hükümleri tesbit eden Cerâim-i Sıhhiye Kanunu ise ancak 1883 yılında düzenlenebildi. Said Paşa, Osmanlı menfaatlerine ve hukukuna ters düşen bu sakıncalı durumu ortadan kaldırmak ve tekrar mecliste çoğunluğun Osmanlı üyelerinin eline geçmesini sağlamak için on kadar tabibi fahrî üye olarak tayin etmişse de (BA, İrade-Dahiliye, nr. 73547) bunların üyelikleri uzun sürmedi. Sefir vekillerinin karantina meclisine dahil edilmesi ve verilen tâvizler neticesinde Karantina Meclisi karışık sıhhiye meclisi haline gelmiş, kapitülasyonlara sıhhiye kapitülasyonları adıyla yeni bir ilâve daha yapılmıştır.
Karantina Meclisi teşkilinden kısa bir süre sonra genişletildi. Bu sırada deniz karantinası usulünü bilmediğinden Doktor Minas’ın yerine Fransız asıllı Robert karantina başdirektörlüğüne getirildi (BA, Cevdet-Sıhhiye, nr. 896). Ayrıca karantina işlerinin daha iyi yürütülebilmesi amacıyla Lebib Efendi nâzır tayin edilerek karantina nezâreti müstakil olduysa da uzun süre varlığını koruyamadı ve müstakil statüsüne son verilerek diğer nezâretlere bağlı bir müdürlük halinde devam etti. Önce Hariciye Nezâreti’ne, ardından tophâne, tersane, ticaret nezâretlerine, 1879’da tekrar Hariciye Nezâreti’ne (BA, İrade-Hariciye, nr. 16790), 1915 yılında ise Dahiliye Nezâreti’ne bağlandı. 1896’da Hicaz Karantinası hariç 125 karantina noktasında 511 kişi çalışırken sıhhiye idaresi lağvedildiğinde idarede kırk iki doktor, 425 memur ve müstahdem çalışmaktaydı (M. Cemil, II, 156). Lozan Konferansı’nda, sağlık uygulamalarıyla ilgili ağır şartlar içeren sıhhiye kapitülasyonlarının kaldırılması söz konusu olduğu zaman Avrupalılar buna itiraz ederek İstanbul Sıhhiye Meclisi’nin yerine doktorluk komitesini kurmak istediler, ancak bu istek Türk temsilcilerince reddedildi ve sıhhiye kapitülasyonları kaldırılarak sağlık işleri millîleştirildi.
Osmanlı ve Cumhuriyet Türkiye’si arasında sürekli yarış yaptırmak, milletin içerisinde ikilik çıkaranların fitneden yana değil ama gerçeği bilmesinde yarar olduğu kanısındayım.