“İnsan yaşadığı yere benzer. O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer” diyor Edip Cansever dizelerinde.
İnsan yaşadığı kente bir de dönüp kendine bakınca düşünmeden edemiyor, gerçek böyle mi yoksa edebiyat olsun diye mi döktürülmüş bu satırlar.
Madem insan yaşadığı kente benziyor o halde sıkıntı bizde mi yoksa yaşadığımız kente mi?
Niye bu kadar sevgisiz, niye bu kadar kıskanç ve niye bu kadar kopuğuz birbirimizden?
Havanın soğuk olması mı, yoksa yüksek rakımın mı suçu, ya da yağan bembeyaz kar mı yüreğimizi karartıyor...
Bence hiç biri...
Ne yağan karın ne donan nehrin kabahati var. O karamsar ruhu, o sevgisiz yaşam biçimini kendimiz keşfettik, şehrin hiç kabahati yok.
Son dönemde sıkça duyduğum bu sorunu dün bir kez daha Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği Başkanı Ethem Tanrıver’den dinledim.
Gerçi Başkan Tanrıver, bu sıkıntıyı epeydir dillendiriyor ama bu kez 2019 yılı ihracat rakamlarını açıklarken kullanması bir hayli dikkat çekiciydi.
Tanrıver, “Erzurum düştüğü yerden kalkabilir, bırakın yürümeyi koşabilir. Yeter ki tek yürek olalım. Yeter ki güç birliği yapalım” dedi ve ihracat rakamları yüksek olan şehirleri örnek göstererek reçeteyi ortaya koydu.
Aslında Ethem Bey Nevşehirlidir ancak öylesine bir Erzurum aşığıdır ki insan onun başka bir şehirli olduğuna inanmaz, inanamaz. Bu şehirde istihdam sağlayan, iktisadi hayatında önemli rol oynayan, katma değer katan bir isim.
Basın toplantısında Tanrıver’i dinlerken kendisine yüzde yüz hak verdim. Her zaman derim bir kez daha söylüyorum; Şehirlerin sahipleri o şehrin sakinleridir. Eğer bir şehir hep birlikte ‘sahipsiziz’ diye haykırıyorsa o şehrin sakinler kimliklerini kaybetmiştir. İşin içinden çıkamamıştır ve bir kurtarıcı bekliyordur.
Eğer bu şehirde bir şeyler iyi gitmiyorsa, temelinde birlik olamamanın bereketsizliği yatmaktadır.
Küçük bir kahvehanede üç kişi sohbet etse, mutlak her biri ayrı telden çalıyor bu şehirde.
Sorunu biliyoruz ama çözüm için kılımızı dahi kıpırdatmıyoruz. Genlerimize kadar işlemiş olan hoşgörüsüzlük, çekememezlik bizi bitiriyor ama birimiz de çıkıp önce ben değişmeliyim demiyor, diyemiyor...
Şunu biliyoruz ki biz değişmedikçe kentin kaderi de değişmeyecek. Evlatlarımıza yaşanabilir bir şehir bırakamayacağız. Ve en kötüsü milliyetçiliği ile ün yapmış Erzurum, günden güne Erzulüm kimliğine bürünecek.
Bu da bizim eserimiz olacak.
İnsan yaşadığı kente bir de dönüp kendine bakınca düşünmeden edemiyor, gerçek böyle mi yoksa edebiyat olsun diye mi döktürülmüş bu satırlar.
Madem insan yaşadığı kente benziyor o halde sıkıntı bizde mi yoksa yaşadığımız kente mi?
Niye bu kadar sevgisiz, niye bu kadar kıskanç ve niye bu kadar kopuğuz birbirimizden?
Havanın soğuk olması mı, yoksa yüksek rakımın mı suçu, ya da yağan bembeyaz kar mı yüreğimizi karartıyor...
Bence hiç biri...
Ne yağan karın ne donan nehrin kabahati var. O karamsar ruhu, o sevgisiz yaşam biçimini kendimiz keşfettik, şehrin hiç kabahati yok.
Son dönemde sıkça duyduğum bu sorunu dün bir kez daha Doğu Anadolu İhracatçılar Birliği Başkanı Ethem Tanrıver’den dinledim.
Gerçi Başkan Tanrıver, bu sıkıntıyı epeydir dillendiriyor ama bu kez 2019 yılı ihracat rakamlarını açıklarken kullanması bir hayli dikkat çekiciydi.
Tanrıver, “Erzurum düştüğü yerden kalkabilir, bırakın yürümeyi koşabilir. Yeter ki tek yürek olalım. Yeter ki güç birliği yapalım” dedi ve ihracat rakamları yüksek olan şehirleri örnek göstererek reçeteyi ortaya koydu.
Aslında Ethem Bey Nevşehirlidir ancak öylesine bir Erzurum aşığıdır ki insan onun başka bir şehirli olduğuna inanmaz, inanamaz. Bu şehirde istihdam sağlayan, iktisadi hayatında önemli rol oynayan, katma değer katan bir isim.
Basın toplantısında Tanrıver’i dinlerken kendisine yüzde yüz hak verdim. Her zaman derim bir kez daha söylüyorum; Şehirlerin sahipleri o şehrin sakinleridir. Eğer bir şehir hep birlikte ‘sahipsiziz’ diye haykırıyorsa o şehrin sakinler kimliklerini kaybetmiştir. İşin içinden çıkamamıştır ve bir kurtarıcı bekliyordur.
Eğer bu şehirde bir şeyler iyi gitmiyorsa, temelinde birlik olamamanın bereketsizliği yatmaktadır.
Küçük bir kahvehanede üç kişi sohbet etse, mutlak her biri ayrı telden çalıyor bu şehirde.
Sorunu biliyoruz ama çözüm için kılımızı dahi kıpırdatmıyoruz. Genlerimize kadar işlemiş olan hoşgörüsüzlük, çekememezlik bizi bitiriyor ama birimiz de çıkıp önce ben değişmeliyim demiyor, diyemiyor...
Şunu biliyoruz ki biz değişmedikçe kentin kaderi de değişmeyecek. Evlatlarımıza yaşanabilir bir şehir bırakamayacağız. Ve en kötüsü milliyetçiliği ile ün yapmış Erzurum, günden güne Erzulüm kimliğine bürünecek.
Bu da bizim eserimiz olacak.