Emel Sayın’ın söylediği sevdiğim bir şarkıdır: Yok başka yerin lütfü ne yazdan ne de kıştan/ Yok başka yerin lütfü ne yazdan ne de kıştan/Bir tatlı huzur almaya geldik/ Kalamış'tan/Ah Kalamış'tan. AK Parti Erzurum İl Başkanı Mehmet Emin Öz’e de bugünlerde iyi giden bir şarkı olsa gerek bu şarkı. Ama o Kalamış’ı değil, Çimenli’yi yaşıyor. Özellikle pandemi döneminde fırsat buldukça köyüne giden Öz, burada tatlı bir huzur alıyor. Geçen hafta sonunu Cuma gününden itibaren doğup büyüdüğü köyü olan Narman’ın Çimenli köyünde geçiren Öz, onca iş yoğunluğu ile şehir trafiğinden uzak bir hafta sonu geçirmenin mutluluğunu yaşadı. Hem de doyasıya. Kendini doğaya atan Öz, fırsat buldukça da bu mutluluğu tekrarlıyor. Son zamanlarda yakalandığı korona illetinden iyi bir tedavi süreci sayesinde kurtulmayı başaran ve yaşadığı stresten dolayı günlerce telefonunu kapalı tutan Öz, bu tür köy ziyaretlerinin kendine gelmesinde yarar gördüğünü söylüyor.
***
‘’Korona belasından Allah düşmanımı korusun. Bu illete yakalandığım zaman özellikle çocukluk ve köy hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçmişti. Çok kötü bir hastalık. Anlatamam, yaşayan bilir bunu. Allah’tan kısa zamanda atlattım da başımdan bu illeti defedebildim. ’’ diyen ve o virüsten çok çektiğini belirten Mehmet Emin Öz, kendine iyi gelen köyde de kuraklığı gözlemlediği için stres yaşadığını da anlatan Öz, ‘’Herkes yağmur bekliyor. Yeterli yağmur yağmazsa kuraklık buraları mahvedecek’’ ifadesini kullandı. Bu arada, köy ziyaretlerini kendi sosyal medya hesabından da paylaşan Öz’e akrabası olan bir paylaşımcısının ‘’Başkan eskiden çok da iyi tırpan çekerdi’’ ifadesi dikkat çekti..
O’nun da yedeği yoktu!
Son zamanlarda en yakınlarımın acı kayıplarını hep Erzurum dışındayken öğrenir oldum. İşte bir kara haber daha geldi. Kocaeli’de iken öğrendim Nazmi Ilıcalı’nın vefat haberini. Diğer adıyla organik Nazmi’nin ölüm haberini. Nazmi ağabey, Erzurum’da iz bırakan değerli ağabeylerimden biriydi. Bazıları köylü, bazıları şehirlidir ya. Nazmi ağabey ikisi birdendi. Hem köylü hem de şehirliydi. İki türlüsünü de aynı anda yaşatan bir yapısı vardı. Özellikle tarım ile uğraşanlar için bir rol modeldi. Eğitimci olmasına rağmen o hep tarımla, ziraatla anılırdı. Erzurum’u tarımda uçurmaktı en büyük hedefi ama buna gücü yetmedi. Herşeyden önce çok farklı bir karakterdi. Renkti. Herkesin giderek birbirine benzediği veya benzetilmeye çalışıldığı bir ortamda o hep aykırı kaldı. Zaten aykırılık da ona yakışıyordu. Farkındalık oluşturan işler yapması, sözler söylemesi onu gözümüzde daha da büyütüyordu. Şehrin az adamlarından biriydi. Bugün hayatta olmayan bir çok ağabeyimiz gibi o da yedeği olmayanlardandı. Muhalif kimliği ile tanınırdı hep. Sosyal demokrat bir adamdı. Biliyorum, çok arzu etmesine rağmen hiç siyasette istediği yere gelemedi. Ya da uğraştığı o kadar iş vardı ki ona zaman bulamıyordu.
Yakın akrabası eski vekil Mustafa Ilıcalı’nın bir bayram sabahı daveti üzerine evine gitmiştim Nazi ağabeyin. Bayağı kaynatmıştık. Fırfırik’e de çok kez malzeme, konu olmuştu Nazmi ağabey. 2000’li yılların başlarında hemen hemen her sayıda Nazmi ağabeyle ilgili bir espri vardı. İnanılmaz hoşgörülüydü. Bazen farklı yerlerde karşılaşmalarımızda o hakkında çıkan esprileri konuşur, neşe ile ayrılırdık. Sigara ile de özdeşleşmişti. Ben de çok bırakmak istesem de kullanıyorum ama hayatımda onun kadar sigara tiryakisi görmedim desem yalan olmaz. Her görüşmemizde en az yarım paket sigarayı o esnada içer bitirirdi. Birini söndürürken illa ki diğerini yakardı. Seviyorum derdi genelde niye o kadar çok içtiğini sorduğumda. Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Sıfır egoya sahipti. Mükemmel bir Türkçesi vardı. Almayı değil, genelde vermeyi seven bir yapısı vardı. Mertti, kibardı. Öğreten adamdı. Ben razıydım, rabbim de razı olsun. Allahım rahmet eyleye. Ailesinin ve sevenlerinin başı sağolsun.
Ringlerden amfilere uzanan bir hayat..
O şimdi prof!
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölümü’ndeki odasına tebrik ziyaretine bulunmak amacıyla giderken yolda aklıma geldi o günler. Bugün tebrik için gittiğim o profesör en az 30 yıl önce genç bir boksör iken sıklıkla haberlerini yaptığım o Gökhan Yazıcı’dan başkası değildi. Gökhan Yazıcı’yı tanırken o daha lise talebesiydi. Boks ile yatıp, boks ile kalkan bir çocuktu. Kıpır kıpırdı, kanı kaynıyordu. Daha ilk başlarda bir çok şampiyonada madalyalar almış, milli takıma seçilmiş, geleceğin yurt dışında da ülkemizi temsil edeceğine kesin gözü ile bakılan bir sporcuydu Gökhan. Herşeyden önce çok sempatikti. Çevresine enerji veren, saygılı biri olduğu daha o günlerden belliydi. Ben çok sevdiğim gibi çok da o dönem çalıştığım Türkiye Gazetesi’ne haber yapmışımdır. Özellikle o dönemin boks ajanı Süleyman Kaptan için Gökhan Yazıcı’nın yeri ayrıydı. Çok severdi, ümit beslerdi. Onu anlatırken çoğu kez cümle kullanmakta zorluk çektiğini hatırlıyorum.
Yine o dönem Erzurum’a gelen ve Yolspor’u çalıştıran Rus antrenör için de Gökhan Yazıcı ismi bambaşkaydı. Spor hayatını devam ettirirken eğitimi de ihmal etmeyen Yazıcı, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölümünü kazandı ve bir şekilde spor hayatına da sporcu olarak değil, bu defa eğitimci olarak devam etme kararı alıyordu. Bir ara bugün MKYK üyesi olduğu MHP’de Ülkü Ocakları Başkanlığı görevinde de bulunan Gökhan Yazıcı, geçen bu süre zarfında çok sayıda sporcu ve spor eğitimcisi yetiştirdi. Dün genç bir lise talebesi boksör olarak tanıdığım Gökhan Yazıcı’yı profesör olduğundan tebrik ederken, ne yalan söyleyeyim duygulandım. Eğitimci arkadaşımız Murat Ertaş ile ziyaretine gittiğim Gökhan Yazıcı’ya, bir çok sporcuya rol model olduğu için de ayrıca tebriklerimi ilettim. Dili de gönlü gibi güzel bu kardeşim varolsun, sağolsun. Profesörlüğü hem bağlı bulunduğu Üniversiteye ve hem de ona, ülkemize hayırlar getirsin.
Bu sene de doktor gezelim!
Çiçeği burnundaki profesör Ahmet Gökhan Yazıcı’yı ziyaretime gittiğimde ona Vahit Doğar hocamızı sordum. Vahit hoca da Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölümü öğretim üyelerinden biri. 1956 Adana Osmaniye doğumlu Vahit hocayı ben genelde futbol hakemi ve gözlemci olarak tanır, bilirim. Bir çok maçını seyretmişliğim vardır ve hakemliğini de hep beğenmişimdir. (Süper ligde maç yönetmiyor olmasına da hep şaşırmışımdır). Gökhan hoca, Vahit Doğar’ın aslında kendisinin hocası olduğunu söyleyince çok şaşırdım. Arkadaşlıklarını biliyordum, bir çok kez fakültede de beraber oturmuşluğumuz, çay içmişliğimiz vardı ama Yazıcı’nın Doğan’ın öğrencisi olduğunu bilmiyordum. Şaşırdım. Şaşırdım, çünkü Vahit Doğar halen doktor ünvanına sahipti ama talebesi gelmiş onu geçmiş, prof olmuştu. Anladığım kadarıyla yabancı dil sınavına takılmanın cezasını çekiyormuş Vahit hoca. Nasip, kader işte böyle bir şey olsa gerek.
Buzda 2’nci Artur dönemi!
Türkiye Sürat Pateni Milli takım başantrönürlüğüne yeniden Artur Sultangaliyev getirildi. Anna Lukanova’dan boşalan başantrenörlük için arayışa geçen Türkiye Buz Pateni Federasyonu, Sürat Pateni Milli takım başantrenörlüğü için yeniden Artur Sultangaliyev’in kapısını çaldı. Yaklaşık 2 yıl önce görev yaptığı Milli takımın teklifine ikinci kez evet diyen Kazak antrenör, göreve başladı. Aralarında miLli takım sporcularının da bulunduğu Türkiye Şampiyonası yarışları için Kocaeli’ye gelen ve sporcularını burada da takip eden Sultangaliyev, ikinci defa Türk milli takımını çalıştıracak olmaktan dolayı son derece mutlu olduğunu belirtti. Kazakistan milli takımının eski sporcularından olan Artur Sultangaliyev, amaçlarının olimpiyatlar olduğunu belirterek, teknik ve hız konularına antrenmanlarda ağırlık vereceklerini bildirdi. Çoğunluğunu Erzurumlu sürat patencilerin oluşturduğu ve Erzurum’da faaliyet gösteren Milli takım antrenör yardımcılığına ise Elif Özden getirildi.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Sahip olduğunuz tek araç çekiç ise herşeyi çivi olarak görmeye başlarsınız! ( Abraham Maslow)
DUVARIN DİLİ : Üzülmek hepimizin baba mesleği.
***
‘’Korona belasından Allah düşmanımı korusun. Bu illete yakalandığım zaman özellikle çocukluk ve köy hayatım gözümün önünden bir film şeridi gibi geçmişti. Çok kötü bir hastalık. Anlatamam, yaşayan bilir bunu. Allah’tan kısa zamanda atlattım da başımdan bu illeti defedebildim. ’’ diyen ve o virüsten çok çektiğini belirten Mehmet Emin Öz, kendine iyi gelen köyde de kuraklığı gözlemlediği için stres yaşadığını da anlatan Öz, ‘’Herkes yağmur bekliyor. Yeterli yağmur yağmazsa kuraklık buraları mahvedecek’’ ifadesini kullandı. Bu arada, köy ziyaretlerini kendi sosyal medya hesabından da paylaşan Öz’e akrabası olan bir paylaşımcısının ‘’Başkan eskiden çok da iyi tırpan çekerdi’’ ifadesi dikkat çekti..
O’nun da yedeği yoktu!
Son zamanlarda en yakınlarımın acı kayıplarını hep Erzurum dışındayken öğrenir oldum. İşte bir kara haber daha geldi. Kocaeli’de iken öğrendim Nazmi Ilıcalı’nın vefat haberini. Diğer adıyla organik Nazmi’nin ölüm haberini. Nazmi ağabey, Erzurum’da iz bırakan değerli ağabeylerimden biriydi. Bazıları köylü, bazıları şehirlidir ya. Nazmi ağabey ikisi birdendi. Hem köylü hem de şehirliydi. İki türlüsünü de aynı anda yaşatan bir yapısı vardı. Özellikle tarım ile uğraşanlar için bir rol modeldi. Eğitimci olmasına rağmen o hep tarımla, ziraatla anılırdı. Erzurum’u tarımda uçurmaktı en büyük hedefi ama buna gücü yetmedi. Herşeyden önce çok farklı bir karakterdi. Renkti. Herkesin giderek birbirine benzediği veya benzetilmeye çalışıldığı bir ortamda o hep aykırı kaldı. Zaten aykırılık da ona yakışıyordu. Farkındalık oluşturan işler yapması, sözler söylemesi onu gözümüzde daha da büyütüyordu. Şehrin az adamlarından biriydi. Bugün hayatta olmayan bir çok ağabeyimiz gibi o da yedeği olmayanlardandı. Muhalif kimliği ile tanınırdı hep. Sosyal demokrat bir adamdı. Biliyorum, çok arzu etmesine rağmen hiç siyasette istediği yere gelemedi. Ya da uğraştığı o kadar iş vardı ki ona zaman bulamıyordu.
Yakın akrabası eski vekil Mustafa Ilıcalı’nın bir bayram sabahı daveti üzerine evine gitmiştim Nazi ağabeyin. Bayağı kaynatmıştık. Fırfırik’e de çok kez malzeme, konu olmuştu Nazmi ağabey. 2000’li yılların başlarında hemen hemen her sayıda Nazmi ağabeyle ilgili bir espri vardı. İnanılmaz hoşgörülüydü. Bazen farklı yerlerde karşılaşmalarımızda o hakkında çıkan esprileri konuşur, neşe ile ayrılırdık. Sigara ile de özdeşleşmişti. Ben de çok bırakmak istesem de kullanıyorum ama hayatımda onun kadar sigara tiryakisi görmedim desem yalan olmaz. Her görüşmemizde en az yarım paket sigarayı o esnada içer bitirirdi. Birini söndürürken illa ki diğerini yakardı. Seviyorum derdi genelde niye o kadar çok içtiğini sorduğumda. Büyükle büyük, küçükle küçüktü. Sıfır egoya sahipti. Mükemmel bir Türkçesi vardı. Almayı değil, genelde vermeyi seven bir yapısı vardı. Mertti, kibardı. Öğreten adamdı. Ben razıydım, rabbim de razı olsun. Allahım rahmet eyleye. Ailesinin ve sevenlerinin başı sağolsun.
Ringlerden amfilere uzanan bir hayat..
O şimdi prof!
Atatürk Üniversitesi Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölümü’ndeki odasına tebrik ziyaretine bulunmak amacıyla giderken yolda aklıma geldi o günler. Bugün tebrik için gittiğim o profesör en az 30 yıl önce genç bir boksör iken sıklıkla haberlerini yaptığım o Gökhan Yazıcı’dan başkası değildi. Gökhan Yazıcı’yı tanırken o daha lise talebesiydi. Boks ile yatıp, boks ile kalkan bir çocuktu. Kıpır kıpırdı, kanı kaynıyordu. Daha ilk başlarda bir çok şampiyonada madalyalar almış, milli takıma seçilmiş, geleceğin yurt dışında da ülkemizi temsil edeceğine kesin gözü ile bakılan bir sporcuydu Gökhan. Herşeyden önce çok sempatikti. Çevresine enerji veren, saygılı biri olduğu daha o günlerden belliydi. Ben çok sevdiğim gibi çok da o dönem çalıştığım Türkiye Gazetesi’ne haber yapmışımdır. Özellikle o dönemin boks ajanı Süleyman Kaptan için Gökhan Yazıcı’nın yeri ayrıydı. Çok severdi, ümit beslerdi. Onu anlatırken çoğu kez cümle kullanmakta zorluk çektiğini hatırlıyorum.
Yine o dönem Erzurum’a gelen ve Yolspor’u çalıştıran Rus antrenör için de Gökhan Yazıcı ismi bambaşkaydı. Spor hayatını devam ettirirken eğitimi de ihmal etmeyen Yazıcı, Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölümünü kazandı ve bir şekilde spor hayatına da sporcu olarak değil, bu defa eğitimci olarak devam etme kararı alıyordu. Bir ara bugün MKYK üyesi olduğu MHP’de Ülkü Ocakları Başkanlığı görevinde de bulunan Gökhan Yazıcı, geçen bu süre zarfında çok sayıda sporcu ve spor eğitimcisi yetiştirdi. Dün genç bir lise talebesi boksör olarak tanıdığım Gökhan Yazıcı’yı profesör olduğundan tebrik ederken, ne yalan söyleyeyim duygulandım. Eğitimci arkadaşımız Murat Ertaş ile ziyaretine gittiğim Gökhan Yazıcı’ya, bir çok sporcuya rol model olduğu için de ayrıca tebriklerimi ilettim. Dili de gönlü gibi güzel bu kardeşim varolsun, sağolsun. Profesörlüğü hem bağlı bulunduğu Üniversiteye ve hem de ona, ülkemize hayırlar getirsin.
Bu sene de doktor gezelim!
Çiçeği burnundaki profesör Ahmet Gökhan Yazıcı’yı ziyaretime gittiğimde ona Vahit Doğar hocamızı sordum. Vahit hoca da Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi Beden Eğitimi Bölümü öğretim üyelerinden biri. 1956 Adana Osmaniye doğumlu Vahit hocayı ben genelde futbol hakemi ve gözlemci olarak tanır, bilirim. Bir çok maçını seyretmişliğim vardır ve hakemliğini de hep beğenmişimdir. (Süper ligde maç yönetmiyor olmasına da hep şaşırmışımdır). Gökhan hoca, Vahit Doğar’ın aslında kendisinin hocası olduğunu söyleyince çok şaşırdım. Arkadaşlıklarını biliyordum, bir çok kez fakültede de beraber oturmuşluğumuz, çay içmişliğimiz vardı ama Yazıcı’nın Doğan’ın öğrencisi olduğunu bilmiyordum. Şaşırdım. Şaşırdım, çünkü Vahit Doğar halen doktor ünvanına sahipti ama talebesi gelmiş onu geçmiş, prof olmuştu. Anladığım kadarıyla yabancı dil sınavına takılmanın cezasını çekiyormuş Vahit hoca. Nasip, kader işte böyle bir şey olsa gerek.
Buzda 2’nci Artur dönemi!
Türkiye Sürat Pateni Milli takım başantrönürlüğüne yeniden Artur Sultangaliyev getirildi. Anna Lukanova’dan boşalan başantrenörlük için arayışa geçen Türkiye Buz Pateni Federasyonu, Sürat Pateni Milli takım başantrenörlüğü için yeniden Artur Sultangaliyev’in kapısını çaldı. Yaklaşık 2 yıl önce görev yaptığı Milli takımın teklifine ikinci kez evet diyen Kazak antrenör, göreve başladı. Aralarında miLli takım sporcularının da bulunduğu Türkiye Şampiyonası yarışları için Kocaeli’ye gelen ve sporcularını burada da takip eden Sultangaliyev, ikinci defa Türk milli takımını çalıştıracak olmaktan dolayı son derece mutlu olduğunu belirtti. Kazakistan milli takımının eski sporcularından olan Artur Sultangaliyev, amaçlarının olimpiyatlar olduğunu belirterek, teknik ve hız konularına antrenmanlarda ağırlık vereceklerini bildirdi. Çoğunluğunu Erzurumlu sürat patencilerin oluşturduğu ve Erzurum’da faaliyet gösteren Milli takım antrenör yardımcılığına ise Elif Özden getirildi.
TUTTUĞUM BABA SÖZLER: Sahip olduğunuz tek araç çekiç ise herşeyi çivi olarak görmeye başlarsınız! ( Abraham Maslow)
DUVARIN DİLİ : Üzülmek hepimizin baba mesleği.