Osmanlı Devletinin yaş antlaşmasını imzalayarak dağılma dönemine resmen girdiği III. Selim’li yıllardır ve devlet zor günler yaşmaktadır. III. Selim, Osmanlı Devletinin batı tarzı köklü ıslahatlar yapan ilk padişahıdır ve daha şehzadeliği sırasında devletin kötü gidişatı hakkında kofa yoran isimlerdendir. III. Ahmet döneminde geçici olarak açılan elçilikler sürekli hale getirilmiş, Üsküdar’da devlet matbaası açılmış, danışma meclisleri adıyla meşveret meclisleri kurulmuştur. Avrupalı Devletlerin birbirleri ile olan çıkar çatışmaları denge siyasetinin de devreye sokulmasına imkân sağlamıştır. 1789 yılında Fransız İhtilalinin yaşandığı dönem de Osmanlı tahtına oturan III. Selim’in asıl amacı ise Yeniçeri Ocağı yerine yeni bir askeri ocak kurmak idi. Genç Osman’ın başına gelenler ise ortada idi. Düzenleme öyle yapılmalıydı ki Yeniçeriler bu durumdan yararlanıp devlete yeniden isyan etmesin. III. Selim, Nizam-ı Cedit adını verdiği yeniliklerine bir ordu da ekler ve Osmanlı Devletinin Avrupai tarzı ilk ordusu Nizam-i Cedit adıyla resmen kurulur. Yeniçerilerin tepkisini çekmemek içinde onlara bağlı bir birim olduğu söylenir. Yani alenen yeni bir ordunun kurulduğu söylenmemiş ve bu durum gizli tutulmuştur. Osmanlı Devletinin cihan şümul bir yapıya sahip olmasına neden Yeniçeriler süreç içerisinde amacının dışına çıkmış ve kendisinden korkulan bir ocak haline gelmiştir.
Nizam-ı Cedit Ordusu devrin modern orduları gibi tertip edilmiş ve sahaya sürülmüştü. İşte bu batı tarzı ordunun ilk sınavı Akka kalesi olmuş ve Cezzar Ahmet Paşa komutasında yeni bir destan yazılmıştır. 1806 yılında Bosna’da dünyaya gelen ve bedevilere karşı verdiği mücadelelerden dolayı CEZZAR yani Deve Kasabı unvanını alan Ahmet Paşa, Nizam-ı Cedit ordusu ile Napolyon BONAPARTE karşısında zafer elde etmiştir. Kendisine CEZZAR lakabıyla seslenenlere kızıyor musun diye soranlara verdiği cevap ise onun devlet yanlısı olduğunun göstergesidir. “ Ne kızayım, bana bunca iyiliği, devletime bunca hizmeti geçmiş Abdullah Bey gibi bir adamın intikamının aldığım için bana Cezzar diyorlarsa bu benim için şereftir.”
Kanuni Sultan Süleyman döneminde beri süre gelen Osmanlı-Fransız dostluğu 1798 yılında Mısır’ın işgali ile bozulmuştu. Girdiği birçok savaştan zaferle ayrılan Napolyon, AKKA Kalesi önünde sert bir kayaya çarpmış ve Cezzar Ahmet Paşa karşısında mağlubiyeti tatmıştır. Akka’da Napolyon, Cezzar Ahmet Paşa, seninle savaşmak istemiyorum, benim dostum ol diye mesaj gönderir. İhtiyar kurt Cezzar Ahmet Paşa ise “Bre kâfir, senden dost olur mu diye cevabı hemen Napolyon’a ulaştırır. Kalenin kolaylıkla alınacağına inanan Napolyon, Akka önündeyken Paşa’ya bir mektup daha yazar ve teslim olunması karşılığında esirlere iyi davranılacağı sözünü verir. Napolyon kendinden emindir ve birazdan teslim bayrağının çekileceğini beklemektedir. Beyrut’un yüz kilometre güneyinde yer alan Akka’da Napolyon ve Cezzar Ahmet Paşa arasında süre gelen mektuplaşmalar tarihin ender gördüğü bir zaferin de ipuçlarını veriyordu. Napolyon son mektubunu
”İşte şimdi başkentinin duvarları önüne geldim. Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almanın bana ne yararı var? Tekrar ediyorum, benim dostum ol. Yarına kadar istediğim olumlu cevabı vermezsen, şehri kuşatarak savaşa başlayacağım.” Diye bitirmiştir. Cezzar Ahmet Paşa ise: “ Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de küffar ile cenklerde geçiririz. Hamdolsun gücümüz yeter, elimiz silâh tutardır.” İfadeleriyle sona erdirmiştir. Son sözleri okuyan Napolyon generallerine dönerek: ”Bu ihtiyar bizim birkaç günümüzü harcıyacak. Merak etmeyiniz, üç gün sonra şehirdeyiz.” der. Napolyon’un unuttuğu bir şey vardı; o da hangi yaşta olursa olsun Türk’ün vatan toprağını son damlasına kadar savunacağına dair inançtır. Napolyon’un üç gün içinde düşer dediği kale aylar geçmesine rağmen düşmemiş; aksine askerin direnme gücü Osmanlı tarafında artarken, Fransız tarafında azalmaya başlamıştı. Cezzar Ahmet Paşa’nın azmi karşısında çaresiz kalan Napolyon, son çare olarak Paşa’nın askerleri ve silahlarıyla teslim olduktan sonra istedikleri yere gitmelerini teklif eder. Teklif Paşa’ya sunulduğunda: “Ben ki, Vezir Cezzar Ahmet Paşa’yım, devlet beni bu kaleyi düşmana vermem için vezir yapmadı. Ben, şehadet şerbetini içmeden bir karış toprak vermem! Var ve komutanına ilet!” cevabıyla elçinin eline yazılı bir metin olarak veriliyordu.
21 Mayıs 1799’da Napolyon mağlup olup geri döndüğünde ise tarihe şu notu düşecektir: “ Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim.”
Fransız Ordusu karşısında elde edilen başarı da İngilizlerin denge politikası ve Hint Deniz yolunun güvenliğini için Osmanlı Devletine yardım etmesi de etkili olmuştur. Zafer, başkent İstanbul’da şenliklerin yapılmasına neden olurken Cezzar Ahmet Paşa’nın Mısır Beylerbeyliğine atanmasını beklemesine neden olur. Cezzar Ahmet Paşa bu emeline ulaşamaz ve 1804 yılında verem hastalığından hayata veda eder. Cezzar Ahmet Paşa, cesur bir asker ve dirayetli bir devlet yöneticisi idi. Tebdili kıyafetler giyerek geceleri halkın arasına karışır, sorunları yerinden gözlemlemeye çalışırdı. Cezzar Ahmet Paşa, Akka, Beyrut, Sayda’yı tahkim eder ve Akka’da cami, çeşme ve sebil yaptırarak imar işlerini de yerine getirir.
Şan ve şerefle dolu bir devletin altın sayfalarından biri olan Cezzar Ahmet Paşa’nın 90 yaşında verdiği mücadele bugünün gençlerine de örnek olmalıdır. İnandıktan sonra yaşın bir önemi yoktur, Hedefe odaklanmak, çalışmak, şükretmek aslında asıl olan bu….
Nizam-ı Cedit Ordusu devrin modern orduları gibi tertip edilmiş ve sahaya sürülmüştü. İşte bu batı tarzı ordunun ilk sınavı Akka kalesi olmuş ve Cezzar Ahmet Paşa komutasında yeni bir destan yazılmıştır. 1806 yılında Bosna’da dünyaya gelen ve bedevilere karşı verdiği mücadelelerden dolayı CEZZAR yani Deve Kasabı unvanını alan Ahmet Paşa, Nizam-ı Cedit ordusu ile Napolyon BONAPARTE karşısında zafer elde etmiştir. Kendisine CEZZAR lakabıyla seslenenlere kızıyor musun diye soranlara verdiği cevap ise onun devlet yanlısı olduğunun göstergesidir. “ Ne kızayım, bana bunca iyiliği, devletime bunca hizmeti geçmiş Abdullah Bey gibi bir adamın intikamının aldığım için bana Cezzar diyorlarsa bu benim için şereftir.”
Kanuni Sultan Süleyman döneminde beri süre gelen Osmanlı-Fransız dostluğu 1798 yılında Mısır’ın işgali ile bozulmuştu. Girdiği birçok savaştan zaferle ayrılan Napolyon, AKKA Kalesi önünde sert bir kayaya çarpmış ve Cezzar Ahmet Paşa karşısında mağlubiyeti tatmıştır. Akka’da Napolyon, Cezzar Ahmet Paşa, seninle savaşmak istemiyorum, benim dostum ol diye mesaj gönderir. İhtiyar kurt Cezzar Ahmet Paşa ise “Bre kâfir, senden dost olur mu diye cevabı hemen Napolyon’a ulaştırır. Kalenin kolaylıkla alınacağına inanan Napolyon, Akka önündeyken Paşa’ya bir mektup daha yazar ve teslim olunması karşılığında esirlere iyi davranılacağı sözünü verir. Napolyon kendinden emindir ve birazdan teslim bayrağının çekileceğini beklemektedir. Beyrut’un yüz kilometre güneyinde yer alan Akka’da Napolyon ve Cezzar Ahmet Paşa arasında süre gelen mektuplaşmalar tarihin ender gördüğü bir zaferin de ipuçlarını veriyordu. Napolyon son mektubunu
”İşte şimdi başkentinin duvarları önüne geldim. Bir ihtiyarın geri kalmış birkaç günlük ömrünü almanın bana ne yararı var? Tekrar ediyorum, benim dostum ol. Yarına kadar istediğim olumlu cevabı vermezsen, şehri kuşatarak savaşa başlayacağım.” Diye bitirmiştir. Cezzar Ahmet Paşa ise: “ Geri kalmış birkaç günlük ömrümüzü de küffar ile cenklerde geçiririz. Hamdolsun gücümüz yeter, elimiz silâh tutardır.” İfadeleriyle sona erdirmiştir. Son sözleri okuyan Napolyon generallerine dönerek: ”Bu ihtiyar bizim birkaç günümüzü harcıyacak. Merak etmeyiniz, üç gün sonra şehirdeyiz.” der. Napolyon’un unuttuğu bir şey vardı; o da hangi yaşta olursa olsun Türk’ün vatan toprağını son damlasına kadar savunacağına dair inançtır. Napolyon’un üç gün içinde düşer dediği kale aylar geçmesine rağmen düşmemiş; aksine askerin direnme gücü Osmanlı tarafında artarken, Fransız tarafında azalmaya başlamıştı. Cezzar Ahmet Paşa’nın azmi karşısında çaresiz kalan Napolyon, son çare olarak Paşa’nın askerleri ve silahlarıyla teslim olduktan sonra istedikleri yere gitmelerini teklif eder. Teklif Paşa’ya sunulduğunda: “Ben ki, Vezir Cezzar Ahmet Paşa’yım, devlet beni bu kaleyi düşmana vermem için vezir yapmadı. Ben, şehadet şerbetini içmeden bir karış toprak vermem! Var ve komutanına ilet!” cevabıyla elçinin eline yazılı bir metin olarak veriliyordu.
21 Mayıs 1799’da Napolyon mağlup olup geri döndüğünde ise tarihe şu notu düşecektir: “ Akka’da durdurulmasaydım, bütün Doğu’yu ele geçirebilirdim.”
Fransız Ordusu karşısında elde edilen başarı da İngilizlerin denge politikası ve Hint Deniz yolunun güvenliğini için Osmanlı Devletine yardım etmesi de etkili olmuştur. Zafer, başkent İstanbul’da şenliklerin yapılmasına neden olurken Cezzar Ahmet Paşa’nın Mısır Beylerbeyliğine atanmasını beklemesine neden olur. Cezzar Ahmet Paşa bu emeline ulaşamaz ve 1804 yılında verem hastalığından hayata veda eder. Cezzar Ahmet Paşa, cesur bir asker ve dirayetli bir devlet yöneticisi idi. Tebdili kıyafetler giyerek geceleri halkın arasına karışır, sorunları yerinden gözlemlemeye çalışırdı. Cezzar Ahmet Paşa, Akka, Beyrut, Sayda’yı tahkim eder ve Akka’da cami, çeşme ve sebil yaptırarak imar işlerini de yerine getirir.
Şan ve şerefle dolu bir devletin altın sayfalarından biri olan Cezzar Ahmet Paşa’nın 90 yaşında verdiği mücadele bugünün gençlerine de örnek olmalıdır. İnandıktan sonra yaşın bir önemi yoktur, Hedefe odaklanmak, çalışmak, şükretmek aslında asıl olan bu….