“Denizle tuz gibi karıştı aklım
Bir sana tutkunum, bir sana düşman
Kalbim avucunda, yok gizli saklım
Bir sana tutkunum, bir sana düşman
Dalgalara yenik düştü yüreğim
Yelkenler perişan, yerde direğim
Gel gitlere boyun eğdi yüreğim
Bir sana tutkunum, bir sana düşman
Bir sevdazedeyim köhne kayıkta
Gönül anaforda can kayalıkta
Temmuz güneşisin sen Aralık’ta
Bir sana tutkunum, bir sana düşman”
Haber spikerleri, bültenlerin kapanışında ‘Bir yıldız daha kaydı’ nevinden klişe sözlerle tiyatromuzun gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından birinin, Yıldız Kenter’in 91 yaşında hayata veda ettiğini duyurduğu o gece, Kenter’in tiyatro sanatçısı dostu Yılmaz Gruda sosyal medya sayfasında işte bu muhteşem şiiri paylaştı.
Yıldız Kenter’in yazdığı bir şiiri…
Yazdığı, oynadığı, yönettiği sayısız oyun var.
Aldığı ödüller saymakla bitmez:
1984'te Roma’daki İtalyan Kültür Birliği’nce ‘Adalaide Ristori’ ödülüne layık görüldü. Bu ödülü alan ilk ve tek Türk sanatçıdır.
1994'te ‘Konken Partisi’ oyunundaki Fonsla rolü ile ‘Olağanüstü Yorum’ ödülünü aldı ve ödülü veren Finlandiya Dünya Kadın Kuruluşu tarafından ‘20’nci Yüzyılın En Başarılı Yüz Kadınından Biri’ olarak onurlandırıldı.
1998’de T.C. Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür ve Sanat Ödülü’ne layık görüldü; Cumhurbaşkanlığı tarafından ‘Devlet Sanatçısı’ olarak ünvanlandırıldı ama ömründe bir kez bile bu ünvanın kendisine tanığı VIP ayrıcalığını kullanmadı.
Profesör Yıldız Kenter, 37 yıl sahne hocalığı yaptı, dile kolay...
Elbette hepsinin üzerinde onun muhteşem, tarif edilemez oyunculuk becerisi var.
Ama dürüst olalım, şiir yazdığını bilmezdik.
Belki 2002’de ölen eşi, tiyatro sanatçısı Şükran Güngör biliyordu Yıldız’ın şiirlerini…
Belki, 2012’de kaybettiğimiz kardeşi, büyük bir tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter biliyordu…
Ama biz, bilmiyorduk, farkına varamamıştık…
Hangi ince hakikatin zamanında farkına varabildik ki?
Yine de haksızlık etmeyelim; belki herkes onu ayakta alkışlayacak kadar şiirin ve tiyatronun içinde değildi; ama Yıldız Kenter yaşarken de kıymeti bilinmiş bir sanatçımızdır.
Bilkent Üniversitesi o harikulade sanatçının kadrini kıymetini bildi mesela.
Ve el üstünde tuttu onu.
Tıpkı Talat Sait Halman gibi, tıpkı Hilmi Yavuz gibi, tıpkı İlber Ortaylı gibi, Prof.Dr. Norman Stone gibi, tıpkı Ersel Aydınlı gibi, Gürer Aykal gibi, Hasan Bülent Kahraman gibi ve daha nice değerli bilim ve sanat insanımız gibi Yıldız Kenter de ülkemizin bu çok önemli bilim ve sanat yuvasında baş tacı edildi.
Sözü dinlendi, sanatını icra etmesi ve yeni öğrenciler yetiştirmesi için ona geniş olanaklar sunuldu.
Uzaktan, medya tercümesiyle değil, bizzat içinde yaşayarak, kendi gözlerimle izledim bunu. Yıldız Kenter’le, İlber Ortaylı’yla, Norman Stone’la aynı kapıdan, aynı kurumun çalışanı olarak giriş-çıkış yaptım.
Ben böyle hissederken öğrencilerin duyduğu heyecanı tahmin bile edemiyordum.
***
Devletin ya da özel sektörün bütün kurumları; bütün üniversiteler, bütün bakanlıklar, bütün büyük şirketler, holdingler, ders çıkarmalı Bilkent’in kültür politikalarından.
Haklarını yemeyelim ama; Bilkent gibi yapanlar da var.
Eskiden azdı, şimdi daha fazla…
Birçok değerli bilim ve sanat insanımız, bilhassa özel üniversitelerin himayesi ile hem kendi farklılıklarını ve kültürel kimliklerini koruyabiliyorlar hem de öğrenci yetiştirip ülke kültüründe bir yükseliş doğuruyorlar.
Ocak sönmüyor.
Yıldız Kenter de ocağı hiç sönmeyecek büyük değerlerimizden biri.
MSSF’de (Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde) ya da başka dergâhlarda öğrencisi olmuş onlarca, yüzlerce genç tiyatro sanatçısı, Yıldız hanımı duygu ve ruh anlamında; tarzıyla, tiyatral ekolüyle mutlaka yaşatacaktır.
Salonlarda onu izleme onuru yaşamış şanslı izleyiciler de bu büyük ustayı yüreklerinde bir başka bağlamda hep yaşatacaktır tabii…
Ben, yaşım ilerledikçe şiir değerinde bir sözüyle anımsayacağım hep onu:
‘Yaşımı unuttuğum zaman mutlu oluyorum, hatırlayınca az zaman kaldı diyorum.
Acele ediyorum bu sefer!
Vakti boşa harcama lüksün yok artık diyorum kendi kendime…’
***
Yıldız Kenter’in bu yazının başında yer verdiğim o muhteşem şiirini paylaşan yakın arkadaşı Yılmaz Gruda, sevgili dostuna gri bir kasım ikindisinde şu notla veda ediyordu:
“Sevgili Hocam,
Tam sana ‘Kalk; sahneye, öğrencilerine, geleceğin ustalarına yürü!
Kır Kasım'ın şu 'kara-şölen’ini demiştim! Yaptın yapacağını yine!
Yine de Yürü. Hep hak ettiğin yere, ışıklara yürü…”
Bizi ışığıyla, tarifsiz ince ruhuyla, taklit edilemez romantizmiyle, eşsiz üslubuyla, hanımefendi kişiliğiyle çok etkiledi Sevgili Yıldız Kenter.
Üst düzey sanatçılığıyla dünyamızı hep aydınlattı.
Kendisi de cennette ışıklar içinde uyusun…
Bir sana tutkunum, bir sana düşman
Kalbim avucunda, yok gizli saklım
Bir sana tutkunum, bir sana düşman
Dalgalara yenik düştü yüreğim
Yelkenler perişan, yerde direğim
Gel gitlere boyun eğdi yüreğim
Bir sana tutkunum, bir sana düşman
Bir sevdazedeyim köhne kayıkta
Gönül anaforda can kayalıkta
Temmuz güneşisin sen Aralık’ta
Bir sana tutkunum, bir sana düşman”
Haber spikerleri, bültenlerin kapanışında ‘Bir yıldız daha kaydı’ nevinden klişe sözlerle tiyatromuzun gelmiş geçmiş en büyük yıldızlarından birinin, Yıldız Kenter’in 91 yaşında hayata veda ettiğini duyurduğu o gece, Kenter’in tiyatro sanatçısı dostu Yılmaz Gruda sosyal medya sayfasında işte bu muhteşem şiiri paylaştı.
Yıldız Kenter’in yazdığı bir şiiri…
Yazdığı, oynadığı, yönettiği sayısız oyun var.
Aldığı ödüller saymakla bitmez:
1984'te Roma’daki İtalyan Kültür Birliği’nce ‘Adalaide Ristori’ ödülüne layık görüldü. Bu ödülü alan ilk ve tek Türk sanatçıdır.
1994'te ‘Konken Partisi’ oyunundaki Fonsla rolü ile ‘Olağanüstü Yorum’ ödülünü aldı ve ödülü veren Finlandiya Dünya Kadın Kuruluşu tarafından ‘20’nci Yüzyılın En Başarılı Yüz Kadınından Biri’ olarak onurlandırıldı.
1998’de T.C. Cumhurbaşkanlığı Büyük Kültür ve Sanat Ödülü’ne layık görüldü; Cumhurbaşkanlığı tarafından ‘Devlet Sanatçısı’ olarak ünvanlandırıldı ama ömründe bir kez bile bu ünvanın kendisine tanığı VIP ayrıcalığını kullanmadı.
Profesör Yıldız Kenter, 37 yıl sahne hocalığı yaptı, dile kolay...
Elbette hepsinin üzerinde onun muhteşem, tarif edilemez oyunculuk becerisi var.
Ama dürüst olalım, şiir yazdığını bilmezdik.
Belki 2002’de ölen eşi, tiyatro sanatçısı Şükran Güngör biliyordu Yıldız’ın şiirlerini…
Belki, 2012’de kaybettiğimiz kardeşi, büyük bir tiyatro sanatçısı Müşfik Kenter biliyordu…
Ama biz, bilmiyorduk, farkına varamamıştık…
Hangi ince hakikatin zamanında farkına varabildik ki?
Yine de haksızlık etmeyelim; belki herkes onu ayakta alkışlayacak kadar şiirin ve tiyatronun içinde değildi; ama Yıldız Kenter yaşarken de kıymeti bilinmiş bir sanatçımızdır.
Bilkent Üniversitesi o harikulade sanatçının kadrini kıymetini bildi mesela.
Ve el üstünde tuttu onu.
Tıpkı Talat Sait Halman gibi, tıpkı Hilmi Yavuz gibi, tıpkı İlber Ortaylı gibi, Prof.Dr. Norman Stone gibi, tıpkı Ersel Aydınlı gibi, Gürer Aykal gibi, Hasan Bülent Kahraman gibi ve daha nice değerli bilim ve sanat insanımız gibi Yıldız Kenter de ülkemizin bu çok önemli bilim ve sanat yuvasında baş tacı edildi.
Sözü dinlendi, sanatını icra etmesi ve yeni öğrenciler yetiştirmesi için ona geniş olanaklar sunuldu.
Uzaktan, medya tercümesiyle değil, bizzat içinde yaşayarak, kendi gözlerimle izledim bunu. Yıldız Kenter’le, İlber Ortaylı’yla, Norman Stone’la aynı kapıdan, aynı kurumun çalışanı olarak giriş-çıkış yaptım.
Ben böyle hissederken öğrencilerin duyduğu heyecanı tahmin bile edemiyordum.
***
Devletin ya da özel sektörün bütün kurumları; bütün üniversiteler, bütün bakanlıklar, bütün büyük şirketler, holdingler, ders çıkarmalı Bilkent’in kültür politikalarından.
Haklarını yemeyelim ama; Bilkent gibi yapanlar da var.
Eskiden azdı, şimdi daha fazla…
Birçok değerli bilim ve sanat insanımız, bilhassa özel üniversitelerin himayesi ile hem kendi farklılıklarını ve kültürel kimliklerini koruyabiliyorlar hem de öğrenci yetiştirip ülke kültüründe bir yükseliş doğuruyorlar.
Ocak sönmüyor.
Yıldız Kenter de ocağı hiç sönmeyecek büyük değerlerimizden biri.
MSSF’de (Bilkent Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi’nde) ya da başka dergâhlarda öğrencisi olmuş onlarca, yüzlerce genç tiyatro sanatçısı, Yıldız hanımı duygu ve ruh anlamında; tarzıyla, tiyatral ekolüyle mutlaka yaşatacaktır.
Salonlarda onu izleme onuru yaşamış şanslı izleyiciler de bu büyük ustayı yüreklerinde bir başka bağlamda hep yaşatacaktır tabii…
Ben, yaşım ilerledikçe şiir değerinde bir sözüyle anımsayacağım hep onu:
‘Yaşımı unuttuğum zaman mutlu oluyorum, hatırlayınca az zaman kaldı diyorum.
Acele ediyorum bu sefer!
Vakti boşa harcama lüksün yok artık diyorum kendi kendime…’
***
Yıldız Kenter’in bu yazının başında yer verdiğim o muhteşem şiirini paylaşan yakın arkadaşı Yılmaz Gruda, sevgili dostuna gri bir kasım ikindisinde şu notla veda ediyordu:
“Sevgili Hocam,
Tam sana ‘Kalk; sahneye, öğrencilerine, geleceğin ustalarına yürü!
Kır Kasım'ın şu 'kara-şölen’ini demiştim! Yaptın yapacağını yine!
Yine de Yürü. Hep hak ettiğin yere, ışıklara yürü…”
Bizi ışığıyla, tarifsiz ince ruhuyla, taklit edilemez romantizmiyle, eşsiz üslubuyla, hanımefendi kişiliğiyle çok etkiledi Sevgili Yıldız Kenter.
Üst düzey sanatçılığıyla dünyamızı hep aydınlattı.
Kendisi de cennette ışıklar içinde uyusun…