
Başlıktaki şu soru, 'Derslerin süresi biraz daha kısa olamaz mı?', ilginç olmakla birlikte bana ait değil.
Biliyorsunuz, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde ders süreleri ortalama 40 dakika. O yaş grubuna dahil olup da yakın çevremde bulunan öğrencilerden -ve arada bir de öğretmenlerden- bu soruyu son dönemde o kadar sık duydum ki aynı soruyu artık kendi iç sesimle de yinelemeye başladım:
En azından bazı derslerin sürelerini yeniden düşünmek gerekmiyor mu?
Bu -söz gelimi ideal Matematik dersinin 20 dakika mı yoksa 40 dakika mı olduğunu veya o ideali etkileyen türlü faktörleri düşünmek- bir dersin haftalık ders saatini -söz gelimi Matematik dersinin haftada beş saat mi, yoksa sekiz saat mi olması gerektiğini- düşünmekten epey farklı bir şey, ikisini karıştırmayalım.
Daha açık şöyle diyelim: Birincisi (ders süresi), bir kamyonun A noktasından B noktasına tek seferde en çok kaç ton yük taşıyabileceğini; ikincisi (haftalık ders saati) ise aynı kamyonun üretimi ile hurdaya çıkması arasında toplam kaç ton yük taşıyabileceğini hesaplamak olarak düşünülebilir.
★★
40 dakika...
30 dakika...
25 dakika...
İdeal ders süresi nedir?
'Ortaöğretim çağındaki öğrencilerin ortalama dikkat süresinin 20 dakika civarında olduğunu' herhalde sağır sultan bile işitmiştir.
Yetişkin olduğumuzda bu süre ne yazık ki yaşımızla doğru orantılı uzamaz.
Bir süre aynı kalır...
Sonra usul usul kısalır...
Durum, eğitim terminolojisinde 'konsantrasyon süresi' olarak ifade ediliyor.
Ama eğer daha fazlasıyla, yani vasat olmayan, yüksek konsantrasyon süresiyle ilgileniyorsanız şunları da bilmeniz gerekir:
Özellikle bu son cümleden yola çıkarak -belki biraz da ironik biçimde- geleceğin beş altı dakikalık derslerini hayal edebilirsiniz:
Güzel olurdu, değil mi?
Aslında zaten var böyle dersler. Bkz: TEDx konuşmaları...
Ama...
Bütün bu gerçekler ve gelecek, fikir olarak her ne kadar heyecan verici olsa da okulda dersleri 40 dakikanın altına düşürmek için şimdilik yeterli bilimsel gerekçeyi oluşturmuyor.
Dersin ne kadarının, neyle ve nasıl, hangi kalitede değerlendirildiğine ve aslında ne kadar zamana gereksinim duyulduğuna iyi bakmak lazım...
'İyi' derken; basit siyaseti ve önyargıları aşıp doğru yere, doğru açıdan, bilimin bakış açısından bakmak lazım.
Bu çok söylendi, çok; ama belki yine söylemek lazım:
'Böyle şeyleri -bir zahmet- önce öğretmenlere sormak lazım!'
Bu sorulara 'birinci kaynaktan' doğru cevaplar almak lazım...
Eğitim-öğretim işinde birinci kaynak ne teorisyen-akademisyenler ne diğer uzmanlar ne siyasetçiler, bürokratlar ne girişimciler, yatırımcılar ne veliler ne de öğretmenliğin bir başka boyutuna taşınmış yöneticilerdir; eğitim-öğretimde birinci kaynak tartışmasız ve doğrudan doğruya öğretmenlerdir.
Bu nedenle önce öğretmenlerle konuşmak, sonrasında eğitimbilimcilere, toplumbilimcilere, ekonomistlere spesifik detayları danışmak ve tüm bu adımlardan sonra, gerekiyorsa değişikliğe gitmek lazım...
★★
Peki;
-Bir ders 15 dakika olsa öğretmenler, söyleyeceklerini 15 dakikaya sığdırabilir mi?
-Elbette sığdırırlar!
-Bir ders 100 dakika olsa öğretmenler, eğer isterlerse öğrencilerin sıkılıp sıkılmadıklarını umursamadan söyleyeceklerini 100 dakika boyuna uzatabilirler mi, türlü uygulamalarla mevzuyu uzun zamana yayabilirler mi?
-Elbette yapabilirler...
Öyleyse...
Evet öyleyse bu konu düşünmeye değer.
Gelecekte bir dersin 20, diğerinin 40 dakika olduğu okullar ya da öğretmenlere tanınan 'Bu dersi 15 ile 60 dakika arasında işleyebilirsin' gibi esneklikler veya inisiyatifler işitirsek şaşırmayalım.
Elbette böyle bir yeniden-programlamanın önünde teknik, lojistik ve psikolojik açıdan yığınla engel var; ama diğer tarafta en karmaşık uçuş programlarını oluşturan yapay zekâ uygulamaları da var, öyle değil mi?
Tabii bir diğer hassas ayrıntı da bu eğitim inovasyonunu bütün engelleri ve önyargıları aşarak ilk kimin yapacağı, öncünün kim olacağı.
Bunu bekleyip göreceğiz ya da biz yapıp dünyaya göstereceğiz. Biraz karmaşık görünse de...
Biliyorsunuz, ilköğretim ve ortaöğretim düzeyinde ders süreleri ortalama 40 dakika. O yaş grubuna dahil olup da yakın çevremde bulunan öğrencilerden -ve arada bir de öğretmenlerden- bu soruyu son dönemde o kadar sık duydum ki aynı soruyu artık kendi iç sesimle de yinelemeye başladım:
En azından bazı derslerin sürelerini yeniden düşünmek gerekmiyor mu?
Bu -söz gelimi ideal Matematik dersinin 20 dakika mı yoksa 40 dakika mı olduğunu veya o ideali etkileyen türlü faktörleri düşünmek- bir dersin haftalık ders saatini -söz gelimi Matematik dersinin haftada beş saat mi, yoksa sekiz saat mi olması gerektiğini- düşünmekten epey farklı bir şey, ikisini karıştırmayalım.
Daha açık şöyle diyelim: Birincisi (ders süresi), bir kamyonun A noktasından B noktasına tek seferde en çok kaç ton yük taşıyabileceğini; ikincisi (haftalık ders saati) ise aynı kamyonun üretimi ile hurdaya çıkması arasında toplam kaç ton yük taşıyabileceğini hesaplamak olarak düşünülebilir.
★★
40 dakika...
30 dakika...
25 dakika...
İdeal ders süresi nedir?
'Ortaöğretim çağındaki öğrencilerin ortalama dikkat süresinin 20 dakika civarında olduğunu' herhalde sağır sultan bile işitmiştir.
Yetişkin olduğumuzda bu süre ne yazık ki yaşımızla doğru orantılı uzamaz.
Bir süre aynı kalır...
Sonra usul usul kısalır...
Durum, eğitim terminolojisinde 'konsantrasyon süresi' olarak ifade ediliyor.
Ama eğer daha fazlasıyla, yani vasat olmayan, yüksek konsantrasyon süresiyle ilgileniyorsanız şunları da bilmeniz gerekir:
- Ortalama bir insan hafızası 2 buçuk petabyte (yaklaşık 2 buçuk milyon giga-byte) kapasiteye sahiptir.
- Yetişkin insanlar, en iyi 15 ile 25 yaş arasındaki hatıralarını hatırlarlar.
- Kısa süreli bellek en fazla 7 farklı bilgiyi akılda tutabilir ve bu da genellikle sadece 20 saniye sürer...
Özellikle bu son cümleden yola çıkarak -belki biraz da ironik biçimde- geleceğin beş altı dakikalık derslerini hayal edebilirsiniz:
- Beş dakikada Roma İmparatorluğu tarihi
- Altı dakikada moleküler biyoloji
- Yedi dakikada Avrupa'da mülteci topluluklar edebiyatı
Güzel olurdu, değil mi?
Aslında zaten var böyle dersler. Bkz: TEDx konuşmaları...
Ama...
Bütün bu gerçekler ve gelecek, fikir olarak her ne kadar heyecan verici olsa da okulda dersleri 40 dakikanın altına düşürmek için şimdilik yeterli bilimsel gerekçeyi oluşturmuyor.
Dersin ne kadarının, neyle ve nasıl, hangi kalitede değerlendirildiğine ve aslında ne kadar zamana gereksinim duyulduğuna iyi bakmak lazım...
'İyi' derken; basit siyaseti ve önyargıları aşıp doğru yere, doğru açıdan, bilimin bakış açısından bakmak lazım.
Bu çok söylendi, çok; ama belki yine söylemek lazım:
'Böyle şeyleri -bir zahmet- önce öğretmenlere sormak lazım!'
- 'Ne yapıyorsunuz o 40 dakikada?' diye sormak lazım...
- 'Sınıfa girmekle konuya girmek arasında ortalama kaç dakika geçiriyorsunuz?' diye sormak lazım...
- 'Hakikaten ya, sadece ödev vermek, yönergeler falan kaç dakikanızı alıyor?' diye sormak lazım...
- '40 dakikanın kaç dakikasını önceki derste verdiğiniz ödevi kontrol etmekle, ödev yapmamış öğrencileri uyarmakla, tenefüste yaşanmış bir olayı değerlendirmekle geçiriyorsunuz?' diye sormak lazım...
- 'Bütün bu detaylara ve sizin tüm çabanıza rağmen öğrenci kaç dakika sizinle? Geçmişten bugüne bu bağlamda bir değişim gözlemliyor musunuz?' diye sormaksa şart!
Bu sorulara 'birinci kaynaktan' doğru cevaplar almak lazım...
Eğitim-öğretim işinde birinci kaynak ne teorisyen-akademisyenler ne diğer uzmanlar ne siyasetçiler, bürokratlar ne girişimciler, yatırımcılar ne veliler ne de öğretmenliğin bir başka boyutuna taşınmış yöneticilerdir; eğitim-öğretimde birinci kaynak tartışmasız ve doğrudan doğruya öğretmenlerdir.
Bu nedenle önce öğretmenlerle konuşmak, sonrasında eğitimbilimcilere, toplumbilimcilere, ekonomistlere spesifik detayları danışmak ve tüm bu adımlardan sonra, gerekiyorsa değişikliğe gitmek lazım...
★★
Peki;
-Bir ders 15 dakika olsa öğretmenler, söyleyeceklerini 15 dakikaya sığdırabilir mi?
-Elbette sığdırırlar!
-Bir ders 100 dakika olsa öğretmenler, eğer isterlerse öğrencilerin sıkılıp sıkılmadıklarını umursamadan söyleyeceklerini 100 dakika boyuna uzatabilirler mi, türlü uygulamalarla mevzuyu uzun zamana yayabilirler mi?
-Elbette yapabilirler...
Öyleyse...
Evet öyleyse bu konu düşünmeye değer.
Gelecekte bir dersin 20, diğerinin 40 dakika olduğu okullar ya da öğretmenlere tanınan 'Bu dersi 15 ile 60 dakika arasında işleyebilirsin' gibi esneklikler veya inisiyatifler işitirsek şaşırmayalım.
Elbette böyle bir yeniden-programlamanın önünde teknik, lojistik ve psikolojik açıdan yığınla engel var; ama diğer tarafta en karmaşık uçuş programlarını oluşturan yapay zekâ uygulamaları da var, öyle değil mi?
Tabii bir diğer hassas ayrıntı da bu eğitim inovasyonunu bütün engelleri ve önyargıları aşarak ilk kimin yapacağı, öncünün kim olacağı.
Bunu bekleyip göreceğiz ya da biz yapıp dünyaya göstereceğiz. Biraz karmaşık görünse de...