Devlet Bahçeli, Türk Ocakları İstanbul Şubesince gerçekleştirilen ve infial oluşturan faaliyeti üzerine yaptığı açıklamada derin bir acıya atıf yaparak diyor ki;
“12 Eylül 1980 darbesini müteakiben talimatla açılan “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasının iddianamesi, MHP ve ülkücü kuruluşları “1912’de Türk Ocakları’nın kuruluşuyla faaliyete geçen bir suç örgütü” olarak şerefsizce yaftalamıştı.”
“Sadece 583 dava insanımızı değil, bir fikrin ve onun tarihinin de mahkum olması için cuntacılardan emir alan hukuk katliamcısı Nurettin Soyer eliyle bir tezgah kurulmuştu.”
MHP Lideri Devlet Bahçeli haklı olarak soruyor ve diyor ki hal böyleyken hiç yüreğiniz sızlamadı mı? MHP Lideri;
“Şimdi herkes elini vicdanına koyup düşünsün, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türk Ocakları’nın Kuruluşu’nun 110’uncu Yılında; İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları Sempozyumu’nda” ne işi vardır?
Biz bu hazin manzarayı nasıl okuyalım? Neye yoralım? Nasıl yorumlayalım?
Davet ede ede, hem de böylesi bir dönemde Kılıçdaroğlu mu davet edilmiştir?
Benim sözüm Türk Ocakları’nın üç-beş yöneticisinedir.
Ya bunu nasıl yaptınız? Nasıl böyle bir hatanın faili oldunuz? Bu gaflete nasıl kapıldınız?
Kılıçdaroğlu’nun “din halkın afyonudur” diyen, üstelik İslam dünyasıyla ilgili bir sempozyumda, Karl Marx’tan alıntı yaparak salonda hazır bulunanlara hitap etmesine nasıl katlandınız?
O salondan mesela Ziya Gökalp, mesela Erol Güngör, mesela Mehmet Eröz’ün yerine Marx’ın görüşlerinin kamuoyuna yansımasını içinize nasıl sindirdiniz? Bunu nasıl hazmedebildiniz?
Ben çok üzüldüm, dalıp dalıp uzaklara gittim, acaba Türk Ocakları yönetimi hiç mi rahatsız olmadı? Hiç mi vicdan azabı çekmedi?
Türk milletinin kurşun gibi ağır günlerden geçtiği bir dönemde bu Türk Ocakları ne yapar, ne arar, neyle meşgul olur?
Ebussuud Efendi’nin cevabını bir kez daha haykırıyorum:
Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Bizim asıl Ocağımız, teslim olmuş bir Ocak değildir. Adı ve unvanı da tertemiz ülkü erlerinin inancıyla, şehit ve gazilerimizin kahramanlığıyla bayraklaşan Ülkü Ocakları’dır.
Kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliği bizim damarlarımızda dolaşan kanımız, dünyaya Türkçe bakışımızın fikir namusudur.
Türk Ocakları 110 yıl evvel millet zillete düşmesin diye kurulmuştu, ama 110 yıl sonra zillete ev sahipliği yaparak geçmişine kalın bir sünger çekmiş, bizim de ciğerimizi dağlamıştır.
Çok söze gerek yoktur, Türk Ocakları’nın vaki açmazını en iyi değerlendirip sorgulayacak olanlar bu Ocağın samimi ve sağduyulu mensuplarıdır. Bu da onlar için bir tarih ve millet vazifesidir.”
Türk Ocaklarının samimi ve sağduyulu mensuplarının tavırlarını milliyetçi camia izleyecektir!
“12 Eylül 1980 darbesini müteakiben talimatla açılan “MHP ve Ülkücü Kuruluşlar” davasının iddianamesi, MHP ve ülkücü kuruluşları “1912’de Türk Ocakları’nın kuruluşuyla faaliyete geçen bir suç örgütü” olarak şerefsizce yaftalamıştı.”
“Sadece 583 dava insanımızı değil, bir fikrin ve onun tarihinin de mahkum olması için cuntacılardan emir alan hukuk katliamcısı Nurettin Soyer eliyle bir tezgah kurulmuştu.”
MHP Lideri Devlet Bahçeli haklı olarak soruyor ve diyor ki hal böyleyken hiç yüreğiniz sızlamadı mı? MHP Lideri;
“Şimdi herkes elini vicdanına koyup düşünsün, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türk Ocakları’nın Kuruluşu’nun 110’uncu Yılında; İslam Dünyasında Meseleler ve Çözüm Yolları Sempozyumu’nda” ne işi vardır?
Biz bu hazin manzarayı nasıl okuyalım? Neye yoralım? Nasıl yorumlayalım?
Davet ede ede, hem de böylesi bir dönemde Kılıçdaroğlu mu davet edilmiştir?
Benim sözüm Türk Ocakları’nın üç-beş yöneticisinedir.
Ya bunu nasıl yaptınız? Nasıl böyle bir hatanın faili oldunuz? Bu gaflete nasıl kapıldınız?
Kılıçdaroğlu’nun “din halkın afyonudur” diyen, üstelik İslam dünyasıyla ilgili bir sempozyumda, Karl Marx’tan alıntı yaparak salonda hazır bulunanlara hitap etmesine nasıl katlandınız?
O salondan mesela Ziya Gökalp, mesela Erol Güngör, mesela Mehmet Eröz’ün yerine Marx’ın görüşlerinin kamuoyuna yansımasını içinize nasıl sindirdiniz? Bunu nasıl hazmedebildiniz?
Ben çok üzüldüm, dalıp dalıp uzaklara gittim, acaba Türk Ocakları yönetimi hiç mi rahatsız olmadı? Hiç mi vicdan azabı çekmedi?
Türk milletinin kurşun gibi ağır günlerden geçtiği bir dönemde bu Türk Ocakları ne yapar, ne arar, neyle meşgul olur?
Ebussuud Efendi’nin cevabını bir kez daha haykırıyorum:
Yarın Hakk’ın divanına varınca, Süleyman’dan hakkın alır karınca.
Bizim asıl Ocağımız, teslim olmuş bir Ocak değildir. Adı ve unvanı da tertemiz ülkü erlerinin inancıyla, şehit ve gazilerimizin kahramanlığıyla bayraklaşan Ülkü Ocakları’dır.
Kaynağını Türk-İslam Ülküsünde bulmuş Türk milliyetçiliği bizim damarlarımızda dolaşan kanımız, dünyaya Türkçe bakışımızın fikir namusudur.
Türk Ocakları 110 yıl evvel millet zillete düşmesin diye kurulmuştu, ama 110 yıl sonra zillete ev sahipliği yaparak geçmişine kalın bir sünger çekmiş, bizim de ciğerimizi dağlamıştır.
Çok söze gerek yoktur, Türk Ocakları’nın vaki açmazını en iyi değerlendirip sorgulayacak olanlar bu Ocağın samimi ve sağduyulu mensuplarıdır. Bu da onlar için bir tarih ve millet vazifesidir.”
Türk Ocaklarının samimi ve sağduyulu mensuplarının tavırlarını milliyetçi camia izleyecektir!