Devlet ve Cumhuriyet için EVET.
Röportaj: Sevda Güneş
Türkiye 16 Nisan’da sandığa gidecek. Adı her ne kadar Anayasa değişikliliği referandumu olsa da esasen Türkiye yeni sistemini oylayacak. Milliyetçi Hareket Partisi Lideri Devlet Bahçeli’nin gündeme getirdiği ve iki partinin üzerinde uzlaştığı Anayasanın değişen 18 maddesi, şimdi onay için milletin önünde.
CHP ve HDP’nin karşı çıkığı bu sisteme MHP lideri nasıl oldu da tam destek verdi? Yeni sistem nasıl işleyecek? Parlamenter sistem yok mu oluyor? Eyalet sistemi var mı? Türkiye bu sistem ile bölünmeye gider mi? Yetkinin tek kişide toplanması doğru bir model mi? MHP tabanı ne diyor? Seçmenin aklına takılan tüm soruları Milliyetçi Hareket Partisi Erzurum Milletvekili Prof. Dr. Kamil Aydın tüm samimiyeti ile anlattı.
Türkiye 16 Nisan’da bir kez daha sandık başına gidip yeni sistemi oylayacak. Ancak herkesin merak ettiği MHP’nin AK Parti ile neden ve nasıl uzlaştığı. Bunun bir perde arkası var mı? Bu durumu nasıl açıklıyorsunuz?
Sevda hanım bu durumu doğrudan bir uzlaşı gibi görmek haksızlık olur. Bir kere Anayasa’da ki tadilatların ve tamiratların ne olduğunu halkımıza iyi anlatmamız gerekir. Bütün batılı demokrasilerde özelikle gelişmiş demokrasi geleneklerine baktığınız zaman bunları sayısız kere göreceksiniz. Mesela ben Anglosakson ve Amerika demokrasi geleneğini çok iyi bilirim. Gerçekten günün şartlarına göre sürekli revize edilen bir yapıdır. Bir kere Anayasa nedir? Onu bir açalım.
Anayasa demokrasilerde halkın kendi kendini idare etme noktasında erkler ayrımında Yasama, Yürütme ve Yargı kurallarının yazılı olduğu uzlaşı metninin adıdır. Çok basit tanımı ile şimdi bu metin olmadan ne yürütme yürütmesini yapabilir, ne yargı ne de yasama yasamasını yapabilir. Şuan hızla değişen, dönüşen bir dünyada yaşıyoruz. Dolayısıyla bu revizyon birileri tarafından öyle bir lanse ediliyor ki sanki Türkiye’de radikal bir değişim yapılıyor. Rejim değişiyor. Cumhuriyet değişiyor. Laiklik elden gidiyor. Krallık geliyor. Yok böyle bir şey.
Bir mevcut Anayasanın adını bir koyalım. Siz yılların gazetecisisiniz, arşivlerinize girip bir bakın. Bütün siyasi partilerin seçim beyannamesinde Anayasayı değiştireceğiz diye bir vaat vardır. Niye herkes şunda mutabık; bu Anayasa günümüzün ihtiyaçlarına cevap vermiyor. Biz bunu 2007’den beri söylüyoruz. 2011 de parlamentoya girdiğimizde bir komisyon üzerinden Anayasa değişikliliği yapılmaya çalışıldı. Tüm partiler üye verdi, çalışmalar başladı. Ama her partinin Anayasa maddelerinde beklentisi ve isteği farklıydı. İşte Milliyetçi Hareket Partisi orada ayrışıyor. 2012 de dağılan o komisyonda 52 maddeye yakın bir uzlaşı vardı ama daha ileri gidemedi. Niye, MHP’nin kuruluşundan buyana bunu sloganlaştırdığı ilke kabul ettiği Anayasa’nın ilk dört maddesidir.
İlk dört madde şudur;
MADDE 1. – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
MADDE 2. – Türkiye Cumhuriyeti demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.
MADDE 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir.
MADDE 4– Anayasanın 1. maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile 2. maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3. maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez.
Şimdi MHP bu maddelerin hiç birinden taviz vermedi. HDP’de CHP’de AK Parti’de Anayasa değişikliliği istiyor ama bu ilk dört madde de değişim istiyordu. Herkesin olmazsa olmazı var, bizim ki çok netti.
Türkiye korkunç bir darbe yaşadı, Meclis bombalandı. Şehirlere bomba yağdırıldı. İnsanlarımız şehit oldu, hepimiz canımızı zor kurtardık. Türkiye bir beka sorunu yaşadı. Gemi karaya oturdu. Şimdi biz bu gemiyi yeniden durgun sulara götürmeye çalışıyoruz ki ülke normalleşsin. Bu çok iyi bir zamanlamaydı. Milli bir mutabakat oluşmuşken Genel Başkanımız istedi ki hain FETÖ saldırıları ardından halkımız kenetlendi. O halde gelin her zaman düşündüğümüz Anayasa değişikliliğini yapalım. Çünkü iki başlılık ile bu ülke yol alamıyor. Bu şimdinin sıkıntısı değil Cumhuriyetin ilk yıllarında tek partili dönem de bile Mustafa Kemal ile Başvekil arasında bile sıkıntı oldu. Hatay meselesinde İnönü’nün çekilmesi, Mustafa Kemal’in bir an evvel vatan toprağına katılmasını istemesi bunun net örneği. Aynı şeyler süre gelen tarihler de de yaşandı. Özal ile Demirel’de öyle. Bu ülke 367 garabetini yaşadı. Kendine allemi cihan kesilen bir hukukçu Sabih Kanatoğlu denen zat, hukuk dışı bir hareket yaptı. Anayasaya Mahkemesi de buna uydu ve Meclis’de ki irade yok sayıldı.
Bunun karşısında ne yapıldı? O halde halka gidilsin dendi ve Cumhurbaşkanı’nı halk seçti. Durum böyle olunca her iki makamı da halk seçmiş oldu. İki başlılık iyice belirdi. Her ne kadar bugün ki Cumhurbaşkanı uyum içinde çalışıyoruz diyorsa da durum öyle değil. Abdullah Gül’ün itiraz ettiği bir kanun maddesine kıyamet kopuyordu, biz seçilmişiz halkın iradesiyiz diye. Örnek gezi olaylarıdır. Bugün hem Cumhurbaşkanı hem de Başbakan halk tarafından seçilmiş, işte sıkıntı burada. Milliyetçi Hareket Partisi bu ülkede ki her kaos döneminde yapıcı misyonunu başarıyla yerine getirmiştir. Bu da onlardan biridir. Biz kararımızı verdik. 2014 yılında halk Cumhurbaşkanı’nı yüzde 52 gibi bir oyla seçti. Ee Meclisi de bu halk seçti. Bu durum yetki kargaşasına neden oldu. Rus uçağının düşürülme olayında talimatı ben verdim diye iki makam vardı. Kriz büyüyünce her ikisi de ‘talimatı biz değil Genel Kurmay verdi’ dedi. Bu fotoğraf ülkedeki çift başlılığı ortaya koymuştur. Bu dünya siyaset arenasında da sıkıntı yaratmıştır. MHP, bu ülkenin bekası için, bu bayrağın dalgalanması için, bu üniter yapının bozulmaması için, Cumhuriyetin ve laik hukuk devletinin sekteye uğramaması için, kimsenin sorumluluktan kaçmaması için, Anayasa’da revize istedi.
Bunun anlamak ve anlatmak için önce 82 Anayasasını önümüze alıp incelememiz gerekir. 82 Anayasası Cumhurbaşkanına çok geniş yetkiler tanıyor. Çünkü o gün ki cunta iradesi kendine özel maddeler yazdırmış. 2,5 sayfada krallık ilan edilmiş. Mesela Cumhurbaşkanı Yasama’ya başkanlık ediyor. Lav ediyor, ülkeyi seçime götürebiliyor, ‘gidin 45 gün içinde hükümeti kurun kuramadınız haydi seçime’ diyor. Nitekim 7 Haziran’da da böyle oldu. Süre dolmadan Cumhurbaşkanı ülkeyi seçime götürdü. Biz yasama olarak karşı dahi çıkamadık çünkü yetkisi var. Kaldı ki Cumhurbaşkanı seçilirken söyledi. Ben alışagelmiş bir Cumhurbaşkanı olmayacağım, tüm yetkilerimi kullanacağım. Bunu neye göre söyledi? Haktan aldığı desteğe göre. Parlamentoda aynı desteği almış, oda doğal olarak taviz vermeyecek, ne olacak bu iki başlılık? MHP tüm bunları çok net gördü ve bundan sebep milli bir Anayasa hazırlama teklifinde bulundu.
Tamda bu noktada deniliyor ki, “ bu kadar yetkiyi bir kişiye verdik. Allah uzun ömür versin Tayyip Erdoğan gitti, kötü niyetli birisi geldi. Ne olacak bu ülkenin hali?”
Bunu böyle izah etmek bu ülkenin insanı ile feraseti ile aklı ile izanı ile alay etmektir. Demokrasilerde iyi adam, kötü adam diye bir risk yoktur. Halkın ferasetine inanmak lazım, demokrasinin adı bu milletin kendi kendini yönetmesidir. Bu güne kadar da bu millet siyasi figürlerin çok daha fazla önünde iradesini ortaya koydu. Bu millet delimi ki deli bir adamı seçsin. Böyle bir şey olmaz. Bunlar gündem dışı şeyler.
Anayasa ilk kez değişmiyor. 61 ve 82 Anayasası 24. Cumhuriyetin kurucu iradesi tamam ama bu iki Anayasa’da askeri darbelerin hazırladığı Anayasa. Kim hazırlamış? Diktatörler. Allah aşkına bu durumda bile Türkiye Cumhuriyetinin adı değişti mi? Diktatörler darbe yaptı, darbeye rağmen bugün hayır diyenlerin tereddüt ettiği şeyleri yapamadılar. Ne rejim ne laiklik nede hukuk devleti tanımı değişmedi. Ne bayrak, ne vatan, ne millet halel görmedi. Bu diktatör kendisi için öyle maddeler koymuş ki her türlü yetkim var ama sorumluluğum yok. Açın bakın 104. maddeye ne var? Vatana ihanet edersem 4/3 ile beni yargılayabilirsiniz, yüce divana gönderebilirsiniz. Hangi parlamentoda bir siyasi parti 4/3 çoğunluk sağlamış? Hiçbir parti, artı o vatana ihanet maddesi 1999 yılında değişen maddeler arasında. Allah korusun şuan bir Cumhurbaşkanı vatana ihanet etse bile onu yargılayacağımız bir kanun maddesi yok. 82 Anayasanın 102 maddesi zaten değişmiş.19 defa değişime uğramış zaten yamalı bir bohça. Şimdi neyine hayır diyoruz? Niye ipe un seriyoruz?
Öyle bir denge söz konusu ki biz bunun karşısında dedik ki; 82 Anayasasında süper yetkilere sahip Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini sınırlayalım ve birazda sorumluluk katalım. Demokrasilerdeki denge ve kontrol sistemi biraz da parlamentoda olsun. Vatana ihanetten yüce divana değil yaptığı en ufak bir hatadan dolayı meclis onu sorgulasın. Biz yetkileri daralttık. Her an mahkemeye gidebilirliğin yolunu açtık. Hatta şimdiki Anayasa ya göre Cumhurbaşkanı’nın Meclisi lav etmeğe yetkisi var ama meclisin ona herhangi bir ceza uygulamaya yetkisi yok. Şimdi eğer Cumhurbaşkanı Meclisi lav etmeye kalkarsa Meclis’te Cumhurbaşkanı’nı lav edebilecek. Bu durumda iki kanatta halka gidecek, hakem kim? Millet birlikte seçim olduğu için eğer Cumhurbaşkanın da sıkıntı varsa onun hesabını kesiyor. Parlamentoda varsa onun hesabını kesiyor.
Sistemde artık Başbakan olmayacak değil mi? Ya bakanlar kurulu?
Hayır, Başbakan olmayacak. Başbakan’ın yardımcıları olacak. Ama bakanlar kurulu olacak. Başkan Bakanlar Kurulu’na başkanlık edecek. Bugün zaten Cumhurbaşkanı Bakanlar Kurulu’na Başkanlık etmiyor mu? Hepsini Beştepe’de toplamıyor mu? Kaldı ki bu bakanların nasıl atandığını hepimiz zaten biliyoruz. Kağıt üzerinde bir Başbakan var. Listeleri hazırlayan bir parti heyeti var. Fakat hepimiz biliyoruz ki durum böyle değil. Bizde diyoruz ki; bu kaçak dövüşe son verin. Bu ülke üzerinde oyun yapmak isteyenlere malzeme vermeyelim. Hukuk devleti olduğumuzu kanıtlayıp iki başlılığa son verelim. Seçime gidelim aynı gün bu millet ellinin üzerinde kime destek veriyorsa bu artık iradenin kendisi olsun. O oyu alana artık saygı duyup arkasında olmak gerek. Bu millet öyle deli manyağı seçmez.
Peki, ilk turda o kadar oy alamayan ne yapar? Siyasi partiler ortak bir isim belirler, o isimle yeni bir seçime gider. Belki yüzde 70 oy alan olur, bu kadar oyu almış birisi artık halkın iradesidir.
Halkın endişelerinden biri de; acaba bu sistem ardından bir federalleşme ya da eyalet sistemi gelir mi? Böyle bir risk var mı?
Asla, biz bunu da teminat altına aldık. Bu Anayasa teklifinden önce vardı. Bunu en çok dile getirenler itiraf etmeliler, elimizde bunun belgeleri, bilgileri var. 2012 de ki Anayasa görüşmelerinde ve devamında partilerin teklifleri var. Cumhuriyet Halk Partisi’nin Genel Başkanı, hem mitinglerde hem de İMECE TV’ye verdiği röportajda, hem Hakkari konuşmasında, parti içi durum değerlendirmesinde ikinci bir ana dilde eğitim olma olasılığından bahsetmiş, “kim demiş ilk dört madde değişemez tartışılamaz pekala tartışılır, değişir” diyor. Şimdi inkar ediyorlar ‘dil sürçmesi’ diye, hayır değil bilakis istediler bunu. 2012 de o cicim aylarında üç partinin de teklifleri var. Anayasa’nın ilk dört maddesi ile ilgili. Türkçe dışında ikinci bir dil arayışı, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi adına bir federasyona giden bir takım yol arayışları var. Türk tanımına kadar giden alternatif maddeler vardı. Milliyetçi Hareket Partisi’nin ise duruşu netti. Onun için Allahın izni ile bu ilk dört madde olduğu gibi kalmıştır. Bir federalleşmenin olması imkânsızdır. Bizim sloganımız ne? Millet için, Devlet için, Cumhuriyetimiz için, Türkiye için EVET diyoruz biz. Bu sistem kişiler üzerinden gidecek bir sistem değildir Anayasa kişiler üzerinden gitmez, eğer bunu böyle tartışırsak yanlış yaparız. Kişilere halk karar verecek.
Hangi şık da ülke bölünür? Böyle bir yol ayrımı var mı?
Böyle bir şey olabilir mi ya. Türkiye’yi her halükarda bölemediler. Darbecilerin yaptığı Anayasa’ya rağmen bölemediler. Büyük terör olaylarına rağmen bölünmedi. Kurtuluş mücadelesi verdi, bölünmedi.15 Temmuz’da darbe yaptılar bu ülke bölünmedi. Türkiye ve Türk halkını bu kadar hafife almamak lazım.Bu ülkenin bölünüp bölünmeme oylaması değil. Birde bu Anayasa kutsal bir metin değil. Sürekli tadilata tamirata uğramış, 100 kusur maddesi değişmiş ülke bölünmemiş şimdi mi bölünecek? Bu esasen şölen havasında geçmesi gereken bir durum. Hayır diyen de halka anlatsın evet diyen de anlatsın. Şimdi ben MHP penceresinden anlattım. Bir daha bir darbe ve ciddi bir terör olayı olmaması için ciddi bir Anayasa yaptık. Ortada fiili bir durum var. Yürütmenin başında iki baş var. Biz bunu tek baş haline getiriyoruz.
MHP seçmeni bu sistemde MHP diye bir partinin kalmayacağını düşünüyor. Bu teze ne dersiniz?
Bu bir başkanlık sistemi değil. Bu parlamenter sistemin lav edilmesi değil. Parlamento güçlü bir şekilde duruyor. O yine kanun yapacak. Yürütmeye karışmayacak. Yürütmeyi Cumhurbaşkanı ve Bakanlar kurulu yapacak. MHP nereye gidecekmiş? Bunu diyenler Türk siyasi tarihine bir baksın. Babamın çok güzel bir lafı var derki, “Oğlum nece tüccarlar geldi. Nece tüccarlar battı biz yine bu keyifteyiz.” MHP 1964 yılından beri Türk siyasi hayatında var. Üzerine içerden ve dışarıdan oynanan oyunlara rağmen, darbelere rağmen var. MHP bir asansör parti olmamıştır. Bugün eski partilerin hiç biri yok. Bir tek Cumhuriyet Halk Partisi Milliyetçi Hareket Partisi’nden daha eski bir parti. Zaten bu tür söylemleri de bunlar çıkarıyorlar. Onlar kendilerine baksınlar. MHP, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve bu yüce milletin bağrından, gönlünden çıkmış bir partidir. İki bin, üç bin yıllık geleneğin siyasi söylemidir. Türk milliyetçiliği bitmediği sürece bu parti hep var olacaktır. Özgür irade bakımdan şu anda Türkiye’nin gündemini Milliyetçi Hareket Partisi belirliyor. Kimsenin endişesi olmasın, MHP Türk siyasi hayıtında bundan sonra daha da aktif hale gelecektir.
CHP neden böyle bir sisteme karşı çıkıyor. CHP’nin sorunu ne?
CHP, Türk siyasetinde aynı yerde kalan bir parti, muhalefetin adına muhalefet yapıyor. Muhalefet demek her şeye aykırı bir tez geliştirmek demek değildir. İdeal olanı bulup ortaya koymaktır. Batı’da ana muhalefet partisi gölge kabine oluşturur ve aynı parlamento gibi çalışır. Bunlar öyle yapmıyorlar. Bunlar sadece oy aldıkları bazı kentleri baz alıp siyaset yapıyorlar. Oysa Anadolu denen bir gerçek var ve Anadolu geniş zenginliklerle dolu.
% 70 muhafazakar ve milliyetçi seçmene bakınca; bizim iktidar olma şansımız hiç yok, o zaman ne yapalım biz bu sisteme karşı çıkalım. Hâlbuki onu yapmaktansa biz bu sisteme destek verelim. Ülkeyi şu zor günlerinden çıkaralım. İçerden ve dışarıdan gelen şu tehditleri bertaraf edelim demeli.
Şuanda dış ilişkilerde çok kötüyüz. Ekonomik göstergeler dibe vurmuş, işsizlik ikili rakamlara ulaşmış. Rakamlar Cumhuriyet tarihinin en kötü seviyesinde. Bunlar Türk siyasetinin çok kötüye gideceğinin işareti. Biz de diyoruz ki bir an evvel ülkeyi bu çıkmazdan düzlüğe çıkaralım. Siyasi çekişmeleri bir tarafa bırakalım, tek bir sistem ortaya koyalım, tek başlılık olsun. Ama sorumluğu olsun, hata yaptığı an Meclis olarak hesabını soralım. Yürütme ve Yasama kendi işine baksın. CHP korkuyor ki bu sistemde ben ne bir aktör olabilirim ne de aktör ortağı. Ne o zaman, biz bu işe engel olalım. Cumhuriyet elden gidiyor, üniter yapı laiklik elden gidiyor, şeriat gelecek diyor. İki üç meczubun söylemi ile hareket ediyorlar. Bu Cumhuriyeti bir kişi kurmadı. Bu milletin iradesi ile kuruldu. O halde bu işi o iradeye götürelim, millet karar versin.
Diktatörlükmüş, yahu bu millet diktatör ister mi? Bir git bakalım millet bu işe ne diyecek. Partili Cumhurbaşkanını halk seçecek. İki dönemden fazla seçilemeyecek. Lav edildiği zaman bir kez daha seçilememe ihtimali var. Her şeyden önce ölüm var. Ölümsüzlük üzerinden hesap yapmak da yanlış.
CHP’yi bu duruma getiren olgulardan biri Tayyip Erdoğan düşmanlığı olabilir mi?
Evet, çok iyi bir yere temas ettiniz. Buda var. Biz kutuplaşmaktan çok çektik. Seksen öncesi bizi kutuplaşmaya çeken şartları bir hatırlayın. Bir sağ-sol çatışması vardı. Sonra laik, anti laik durumu çıktı ortaya. Reina saldırısı bu kutuplaşma için yapıldı. Bazı troller soysal medyada harekete geçirildi. Yıllarca Türk Kürt çatışması yaşanmaması için çabaladık. Hendek siyaseti çok şükür tutmadı ama faturasını hep birlikte ağır ödedik. Bine yakın şehidimiz var. Tüm bunlara duyarlık gösteren parti yine MHP’dir. Bugün 57. Hükümete bile iltifatlar yapıyorlar. Çünkü radikal reformlar yapmışsınız diyorlar, bizde geldik uyguluyoruz. Bir ülke böyle kalkınır hep muhalefet hep muhalefet olur mu? Tayyip Erdoğan nefreti ya da bizden görünen bazılarının Devlet Bahçeli’ye hasım hane duyguları ve nefretleri vatan, millet sevgisinin önüne geçiyor. Bu sistemi niye sadece Tayyip Erdoğan olarak zihninde tasarlıyorsun. Sende olabilirsin, bende olabilirim. Bu halkın % 51 oy vereceği insan olacak, buna da saygı duyun. Millet gitti oy verdi ve Tayyip Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yaptı. Biz milletin iradesinde, seçilene de saygı duyuyoruz.
Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli fikrini değiştirsin, hayır desin, bunlar bu kez evet diyecek. Bu kadar ciddi bir meseleye etki ve tepki ile cevap verilir mi? Bu ülkeye harç olmak istiyoruz. Şimdi birde FETÖ’den dolayı yeni mağduriyetler oluştu. Sap ile saman karıştı. Suçluların yanında masum insanlarda yandı. Bir kutup daha açılmasın. Getirir buna bir de evet, hayır kutubu eklersen ne olur? O hain bu hain, çok tehlikeli bir durum. Hayır diyen de evet diyen de gitsin, birlikte hür oylarını kullansınlar.
Terör örgütlerinin taraf olup ‘hayır’ demesi biraz da bu kutuplaşmayı gündeme getirmedi mi?
Tabi o çok manidar bir durum. Ben aracılığınızla değerli Türk Milletine, sağduyulu hemşerilerime sesleniyorum. Birazda bakmak lazım kim ne diyor diye. Gerçekten dikkat etmemiz lazım. HDP Meclis’te bu Anayasaya faşist diyor. Cani Karayılan çağrıda bulunuyor. Oysa bizim Anayasamızda bu topraklarda yaşayan herkes aynı haklara sahip. Burada bir etnik kökene vurgu yaparsan ne olur? Allah korusun. Onların nedenleri başka CHP’nin ki daha başka, bir kişiye kinden dolayı bunları yapıyorlar.
Sandıktan ne çıkacak?
Tabi ki Millet için, Devlet için, Cumhuriyet için ‘EVET’ çıkacak.