Değerli Arkadaşlar, ben, ‘Kuruluş Osman’ Dizisini her çarşamba izliyorum. Hatta asistanlarıma tembih etmişimdir, o gün o saate bana yüksek lisans ya da doktora dersi de koymazlar. Diriliş Ertuğrul’u da izlemiştim.
Çarşamba akşamı, Kuruluş Osman Dizisi, sezon finalini oynadı ve Müslümanlar, Kulaca Hisar Kalesini fethettiler. Fetih gerçekleştiğinde Osman Bey, korku içinde titreyen ve bekleyen yerli halkın yanına gitti ve: ‘korkmayın, artık canınız, malınız, ırzınız, ve inancınız, bizim korumamız altındadır’, rahat olun dedi ve onları rahatlattı. Arkadaşlarıyla ‘fetih’ sevincini orada paylaştıktan sonra, kalenin burcuna Kayı Sancağını, kendi elleriyle dikti. Gür sesiyle Allah’a hamdettikten sonra, hep birlikte ‘Allahu Ekber’ nidalarıyla her tarafı ‘yıkadılar’ ‘temizlediler’, ‘inlettiler’.
İşte ‘fetih’ ile ‘işgal’ arasındaki sır, burada yatmaktadır. Şöyle ki,
1-İşgalde yağma, zulüm ve baskı vardır, fetihte sükunet, adalet ve rahatlık,
2-işgalde topraklar bir yağmacının elinden bir başka yağmacıya geçer ve her şey talan edilir. Fetihte böyle bir şey yaşanmaz.
3- işgalde o ülke, bir tağutun elinden bir başkasına geçer. Yine haksızlık, baskı ve zulüm devam eder ve yine insanlar orada herhangi bir insanın iki dudağı arasından çıkan söze bakarlar. Fetihte ise, ‘Allah’ın Adaleti’ egemen olmağa başlar.
4- İşgalde, o ülke de insanlar da esir edilirler; fetihte ise, ülke ve insanların ‘gönüllerine girmek’, onların gönüllerine ‘Tevhit Muştusunu’ ulaştırmak esastır. Yani Fetihte, gönüller hedeftir ve oralar fethedilmeye çalışılır.
5- Fetihte, Yüce Allah’ın ‘yaratmada’, ‘güçte’ ve ‘hükümde’ Tek ve En Büyük Olduğu ilan edilir. İnsanlar, o şemsiye altına çağrılırlar. Orada, En Büyük, En Yüce; Kainatın Rabbi, Sizin, Bizim, Hepimizin Rabbi Olan Allah’tır ve Bundan Sonra Hüküm De Emir De O’nundur; O ve O’nun Hükümleri En Adil ve İnsan Fıtratına En Uygun Olandır, diye haykırılır. Artık orada Allah’ın, Adil Hükümleri Geçerli Olmağa Başlar.
6- Bütün fetihler, bu anlayış ve bu ruhla gerçekleştirilir. Ya da ancak bu ruhla gerçekleştirilmeler, ‘fetih’ olur.
7- Bu açıdan, bir Müslüman, önce kendi kalesine (kişiliğine, benliğine kimliğine, yaşantısına) bu bayrağı dikmeli ve önce bu anlamda, Tevhid İnancını tam öğrenerek kuşanmalı ve kendisini fethetmelidir. İlk iş budur. Sonra Sürekli olarak bir yandan ‘kendisinde’ fethi ‘derinleştirir’ ve ‘yaygınlaştırırken’, bir yandan da başka ‘insanlara’, ‘toplumlara’ ve ‘topraklara’ bu kutlu Tevhit Muştusunun Teorisini ve Pratiğini ulaştırma çabası içerisinde olur.
8- Yeryüzünde ancak bu anlayış ve bu çabalar aktif ve etkin oldukça, hayat ‘yaşanabilir’ ve güzel olur.
İşte Dedelerimiz buna, bu mücadeleye ‘Nizam-I Alem Mücadelesi’ adını vermişler ve hiç durmadan bunu yürütmüşlerdir.
Yoksa emperyal güçler hem, insanları Rabb’lerinde koparırlar, hem de her zaman ve her yerde zulüm, baskı ve sömürüyle hayatı yaşanmaz ve çekilmez hale getirirler.
9- Bu mücadele, aslında ilk insandan bu yana, bütün Peygamberlerin ve İslam Mücahitlerinin mücadelesidir. Bugün de yarın devam etmelidir ve edecektir, İnşaallah.
10- Bu ‘kutlu mücadeleyi’ yapan Müslümanlar sürekli gelişir, büyür ve daha da ‘etkin olurlar’. Bunu terkeden ya da ihmal edenlerse, sürekli ‘zayıflar’ ‘küçülür’ ve ‘etkisiz’ olurlar.
Bu, Allah’ın kainata yerleştirdiği kendi yasasıdır.
11- Devlet Başkanlığına seçilen Hz. Ebubekir (ra), Allah Resulü’nün (sav) ashabı arasında ve onların huzurunda verdiği o meşhur ilk demecinde, bu KEVNİ YASAYI şöyle ifade ediyor:
‘Sakın Cihadı Terketmeyin, Zira Cihadı Terkeden Milletleri Allah, Zayıflatır ve Küçültür.’
Hepinize, bu anlamda hayırlı günler diliyor; selam, sevgi ve saygılar sunuyorum