
Ah şu insanlararası ilişkiler, ah!..
Hem çok zor hem çok girift hem de çok güzel. Hayat işte...
...
Bir uçak yolculuğunda yanındaki koltukta oturan adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına taktığını fark eden yazar, bu sıradışı durum üzerine yorum yapmaktan kendini alamaz:
-Bayım, evlilik yüzüğünüzü yanlış parmağınıza takmışsınız!
Adam bunun üzerine:
-Yanlış kadınla evlendim de ondan!
karşılığını verir.
Yazar, bu birkaç saniyelik diyalogu aktardıktan sonra okura şöyle sorar:
-Peki, bu adam doğru adam mı? Yani kadın doğru adamla mı evlenmiş? Yanlış seçilmiş bir insana doğru insanmış gibi davranırsanız sonuçta doğru insanla evlenmiş olmaz mısınız?
…
Evet, haklısınız.
Tam bir paradoks! Kafa karıştırıcı...
★★
Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz halde yanlış davranıyorsanız siz yanlış evlilik yapmışsınız demektir; çünkü doğru insan olmak, doğru insanı arayıp bulup onunla evlenmekten çok daha fazla önem taşır yaşamımızda, kendimize dönük değer oluşturur !
Her neyse; yazar az önceki girift sorunun üzerine kitabında şu öyküyü anlatıyor:
“Yıllar yıllar önce…
Hawaii’de başlık parasına benzer bir uygulama revaçtadır. Bir erkek, sevdiği kızla evlenebilmek için kızın ailesine belli sayıda inek vermek zorundadır. Ada geleneklerine göre verilecek inek sayısının en az on olması gerekmekle birlikte kızın ve ailesinin estetik, asalet, prestij gibi özelliklerine göre bu sayı daha da artabilmektedir.
Ve işte o çağda, o adada iki kızı olan sıradan bir adam yaşamaktadır.
Kızlardan büyük olanı pek de kabul görmeyen fiziksel yapıdadır. Şanssız (bizdeki deyişle evde kalmış) bir kızdır ve babası ona sadece üç inek fiyat biçmiştir.
Hani iki inekli birinin teklifini bile kabul edebilecek haldedir; hatta iyi bir pazarlıkla bir ineğe bile fit olmaya razıdır…
O derece yani !..
Bir gün, adanın en zenginlerinden Johny Lingo, iki kızı olan bu adamın evine geldiğinde herkes onun yaşça küçük, fiziksel açıdan da çok alımlı olan kızı isteyeceğini düşünür. Herkes yanılır halbuki…
Johny, yaşlı adamı sevince boğar ve büyük kıza talip olur.
Üstelik herkes Johny’nin ilan edilmiş asgari (minimum) limiti, yani üç ineği başlık parası olarak ödeyeceğini düşünürken Johny yanında adanın belki de en değerli on beş ineğiyle gelmiştir!
Bu daha ne ki?
O dönemlerde Hawaii’de normal bir balayı ortalama bir yıl sürmektedir ama Johny, eşinin onuruna tam iki yıllık bir balayı planlar...
Ve tam da planlandığı gibi, balayı iki yıl sürer.
İki harika yıl…
Damatla gelinin dönmesinin beklendiği gün ahaliden biri dönüşlerini haber vermeye gelir gelmesine ama gelenlerin Johny ve eşi olduğundan emin olamaz. Aslında Johny'i tanımıştır fakat kızdan emin olamamıştır; yaklaşan kadın çok güzel, olağanüstü zarif birisidir.
İyice yaklaştıklarında ise kimsenin tereddütü kalmaz. Gerçekten de kızın güzelliği, cazibesi ve çekiciliği en eleştirici gözle bile artık reddedilmeyecek ölçüdedir.
Yakından bakanlar Johny'nin sadece on beş inek karşılığında iyi bir alışveriş yaptığını düşünürler. Halbuki yazar, işin püf noktasını biraz daha farklı açıklar:
'Johny, on beş inek ödedi, kız on beş ineklik bir kadın haline geldi. Bu hep böyle olmaktadır; eşinize veya sevgilinize verdiğiniz değer, ona kazandırdığınız değerdir…
Ve aslında 'doğru adam', 'doğru kadını' inşa eder !..
Yanlış okumadınız: ‘İnşa eder’
Tabii 'doğru kadın' da 'doğru adamı'…
Tıpkı bir tapınağı, bir anıtı inşa eder gibi…”
★★
Mete Göktuna, Dr. Moris Taviki’den alıntıladığı bu metni Saklı Tarih sosyal medya sayfasında paylaşmıştı.
Umarım romanlarda, dizilerde, gazetelerin magazin sayfalarında ‘yanlış kadın-yanlış erkek’ trajedilerinin çokça işlendiği ve ilgiyle takip edildiği şu dönemde sizi ‘doğru adam-doğru kadın’ denklemi üzerine ve daha önemlisi de çözümle ilgili ‘doğru yaklaşım açısı’ hakkında düşündürür bu kısa alıntı.
★★
Öyleyse…
Ortalığı böyle dağınık bırakmamak için sosyal medya fenomeni Dakota Geduld’dan bir güzel sözle bitirelim:
“İlişki kuracağın en doğru insan, senin onunla birlikte kendine de âşık olmanı sağlayacak insandır...’
★★
Ve bitirmeden...
8 Mart, ihmale gelir bir gün değil.
Bugün orda burda büyük insanlar ‘Ciğer pâremiz, anamız, bacımız kadınlarımız...’ diye başlayan ve pratikte belki yarını göremeyecek nutuklar atarken ben de bir kadının oğlu, bir kadının eşi, bir kızın babası, iki kadının ağabeyisi, altı genç kızın dayısı veya amcası, bugün ve geçmişte birbirinden değerli kadın öğretmenlerin takım arkadaşı ve sayısını anımsayamadığım kadar kızın öğretmeni olduğumdan mütevellit; bugüne dair bir mesaj verebilirim, buna hakkım var. Öyle politik falan değil, çok samimi. Tüm kalbimle:
Bilge ozanımız Neşet Ertaş ne güzel demiş, “Kadınlar insandır, biz insanoğlu...”
Dahası var mı bunun? Yok tabii!
Bununla birlikte; insanı insan yapan, insana değer katan, hayatı aşkla anlamlı ve bereketli kılan, çocuğu olsun-olmasın genlerine yüklü mucizevi anne duyarlılığıyla hayatlarımızı katlanılabilir kılan kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü yürekten kutluyorum.
Daha doğrusu ‘isteklerini, dileklerini, çığlıklarını’ duyuyorum...
Biliyorum, bu çok zor ama; bütün kadınların karar anlarında en doğru adamla karşılaştığı, cinsiyet ayrımcılığının son bulduğu, iş ve siyaset yaşamında işe uygun ve nüfusla orantılı adaletli münhal dağılımının gerçekleştiği; önyargısız atamaların ve terfilerin sözde değil özde sağlandığı ama en, en ve en önemlisi, ‘kadına şiddetin yasalarla ve çok katı yaptırımlarla önlenebildiği, bunun gerçekten istendiği ve artık son bulduğu’ bir Türkiye ve dünya diliyorum...
Hem çok zor hem çok girift hem de çok güzel. Hayat işte...
...
Bir uçak yolculuğunda yanındaki koltukta oturan adamın alyansını sağ elinin işaret parmağına taktığını fark eden yazar, bu sıradışı durum üzerine yorum yapmaktan kendini alamaz:
-Bayım, evlilik yüzüğünüzü yanlış parmağınıza takmışsınız!
Adam bunun üzerine:
-Yanlış kadınla evlendim de ondan!
karşılığını verir.
Yazar, bu birkaç saniyelik diyalogu aktardıktan sonra okura şöyle sorar:
-Peki, bu adam doğru adam mı? Yani kadın doğru adamla mı evlenmiş? Yanlış seçilmiş bir insana doğru insanmış gibi davranırsanız sonuçta doğru insanla evlenmiş olmaz mısınız?
…
Evet, haklısınız.
Tam bir paradoks! Kafa karıştırıcı...
★★
Doğru seçilmiş bir insanla evlendiğiniz halde yanlış davranıyorsanız siz yanlış evlilik yapmışsınız demektir; çünkü doğru insan olmak, doğru insanı arayıp bulup onunla evlenmekten çok daha fazla önem taşır yaşamımızda, kendimize dönük değer oluşturur !
Her neyse; yazar az önceki girift sorunun üzerine kitabında şu öyküyü anlatıyor:
“Yıllar yıllar önce…
Hawaii’de başlık parasına benzer bir uygulama revaçtadır. Bir erkek, sevdiği kızla evlenebilmek için kızın ailesine belli sayıda inek vermek zorundadır. Ada geleneklerine göre verilecek inek sayısının en az on olması gerekmekle birlikte kızın ve ailesinin estetik, asalet, prestij gibi özelliklerine göre bu sayı daha da artabilmektedir.
Ve işte o çağda, o adada iki kızı olan sıradan bir adam yaşamaktadır.
Kızlardan büyük olanı pek de kabul görmeyen fiziksel yapıdadır. Şanssız (bizdeki deyişle evde kalmış) bir kızdır ve babası ona sadece üç inek fiyat biçmiştir.
Hani iki inekli birinin teklifini bile kabul edebilecek haldedir; hatta iyi bir pazarlıkla bir ineğe bile fit olmaya razıdır…
O derece yani !..
Bir gün, adanın en zenginlerinden Johny Lingo, iki kızı olan bu adamın evine geldiğinde herkes onun yaşça küçük, fiziksel açıdan da çok alımlı olan kızı isteyeceğini düşünür. Herkes yanılır halbuki…
Johny, yaşlı adamı sevince boğar ve büyük kıza talip olur.
Üstelik herkes Johny’nin ilan edilmiş asgari (minimum) limiti, yani üç ineği başlık parası olarak ödeyeceğini düşünürken Johny yanında adanın belki de en değerli on beş ineğiyle gelmiştir!
Bu daha ne ki?
O dönemlerde Hawaii’de normal bir balayı ortalama bir yıl sürmektedir ama Johny, eşinin onuruna tam iki yıllık bir balayı planlar...
Ve tam da planlandığı gibi, balayı iki yıl sürer.
İki harika yıl…
Damatla gelinin dönmesinin beklendiği gün ahaliden biri dönüşlerini haber vermeye gelir gelmesine ama gelenlerin Johny ve eşi olduğundan emin olamaz. Aslında Johny'i tanımıştır fakat kızdan emin olamamıştır; yaklaşan kadın çok güzel, olağanüstü zarif birisidir.
İyice yaklaştıklarında ise kimsenin tereddütü kalmaz. Gerçekten de kızın güzelliği, cazibesi ve çekiciliği en eleştirici gözle bile artık reddedilmeyecek ölçüdedir.
Yakından bakanlar Johny'nin sadece on beş inek karşılığında iyi bir alışveriş yaptığını düşünürler. Halbuki yazar, işin püf noktasını biraz daha farklı açıklar:
'Johny, on beş inek ödedi, kız on beş ineklik bir kadın haline geldi. Bu hep böyle olmaktadır; eşinize veya sevgilinize verdiğiniz değer, ona kazandırdığınız değerdir…
Ve aslında 'doğru adam', 'doğru kadını' inşa eder !..
Yanlış okumadınız: ‘İnşa eder’
Tabii 'doğru kadın' da 'doğru adamı'…
Tıpkı bir tapınağı, bir anıtı inşa eder gibi…”
★★
Mete Göktuna, Dr. Moris Taviki’den alıntıladığı bu metni Saklı Tarih sosyal medya sayfasında paylaşmıştı.
Umarım romanlarda, dizilerde, gazetelerin magazin sayfalarında ‘yanlış kadın-yanlış erkek’ trajedilerinin çokça işlendiği ve ilgiyle takip edildiği şu dönemde sizi ‘doğru adam-doğru kadın’ denklemi üzerine ve daha önemlisi de çözümle ilgili ‘doğru yaklaşım açısı’ hakkında düşündürür bu kısa alıntı.
★★
Öyleyse…
Ortalığı böyle dağınık bırakmamak için sosyal medya fenomeni Dakota Geduld’dan bir güzel sözle bitirelim:
“İlişki kuracağın en doğru insan, senin onunla birlikte kendine de âşık olmanı sağlayacak insandır...’
★★
Ve bitirmeden...
8 Mart, ihmale gelir bir gün değil.
Bugün orda burda büyük insanlar ‘Ciğer pâremiz, anamız, bacımız kadınlarımız...’ diye başlayan ve pratikte belki yarını göremeyecek nutuklar atarken ben de bir kadının oğlu, bir kadının eşi, bir kızın babası, iki kadının ağabeyisi, altı genç kızın dayısı veya amcası, bugün ve geçmişte birbirinden değerli kadın öğretmenlerin takım arkadaşı ve sayısını anımsayamadığım kadar kızın öğretmeni olduğumdan mütevellit; bugüne dair bir mesaj verebilirim, buna hakkım var. Öyle politik falan değil, çok samimi. Tüm kalbimle:
Bilge ozanımız Neşet Ertaş ne güzel demiş, “Kadınlar insandır, biz insanoğlu...”
Dahası var mı bunun? Yok tabii!
Bununla birlikte; insanı insan yapan, insana değer katan, hayatı aşkla anlamlı ve bereketli kılan, çocuğu olsun-olmasın genlerine yüklü mucizevi anne duyarlılığıyla hayatlarımızı katlanılabilir kılan kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü yürekten kutluyorum.
Daha doğrusu ‘isteklerini, dileklerini, çığlıklarını’ duyuyorum...
Biliyorum, bu çok zor ama; bütün kadınların karar anlarında en doğru adamla karşılaştığı, cinsiyet ayrımcılığının son bulduğu, iş ve siyaset yaşamında işe uygun ve nüfusla orantılı adaletli münhal dağılımının gerçekleştiği; önyargısız atamaların ve terfilerin sözde değil özde sağlandığı ama en, en ve en önemlisi, ‘kadına şiddetin yasalarla ve çok katı yaptırımlarla önlenebildiği, bunun gerçekten istendiği ve artık son bulduğu’ bir Türkiye ve dünya diliyorum...