![Reklam](https://www.gazetepusula.net/images/reklam/yeni-5.jpg)
Deprem profesörlerinin iddialarının tam aksine İstanbul'da çok ağır ve yıkıcı deprem beklenmediğini söyleyen Dr. Mehmet Salih Bayraktutan, doğuya dikkat çekerek, “ Asıl bakılması gereken fay hattındaki Erzurum, Erzincan, Muş, Bingöl gibi adeta kılıç üzerinde olan iller” dedi.
Haber Merkezi
Iğdır Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı'nda görevli öğretim üyesi Dr. Mehmet Salih Bayraktutan, İstanbul'da çok ağır ve yıkıcı deprem beklenmediğini söyledi. İstanbul için kıyamet senaryoları oluşturulmasını kabul etmeyen Bayraktutan, "İstanbul'a önyargılı yaklaşım, arazideki olumlu jeolojik gerçekleri görmemezlikten gelmenin sonucudur. Depreme hazırlık çalışmalarını da olumsuz etkilemektedir" dedi.
Anadolu'da yerleşim yerlerinin çoğunlukla fay kuşakları üzerinde kurulduğunu ifade eden Salih Bayraktutan, deprem tehlike haritası ile nüfus dağılım haritası üst üste koyulduğunda bunun yüzde 90 çakıştığının görüldüğünü belirtti. Türkiye'yi boydan boya kat eden Kuzey Anadolu Fay (KAF) kuşağında Tatvan'dan Çanakkale'ye uzanan kuşak üzerindeki şehir ve kasabalarda ne kadar deprem beklentisi varsa İstanbul'da daha zayıf bir beklentinin olduğunu hatırlatan Bayraktutan, "İstanbul'un çok büyük bölümünde yüksek geoteknik dayanımda kaya zeminin varlığı, diğer şehirlerde olmayan çok büyük bir avantajdır. Haramidere Vadisi gibi, dere tabanları ile akarsu deltası gibi sınırlı birkaç alan dışında kaya zeminin deprem şiddetini azaltıcı etkisi olacaktır. İstanbul genelinde ve özellikle Gebze-Silivri arasındaki alan, muhtemel deprem hasarlarını azaltan bazı üstünlüklere sahip. Sadece bu geoteknik üstünlük hasarı azaltan en büyük avantajdır. Bu özellik İstanbul için Allah'ın bir lütfudur. Kent alanının büyük bölümü kaya zeminden oluşumu, boğazın açığında (Üskudar-Kadıköy) Marmara Çukurluğu Yamacı'na 16 kilometre mesafede oluşu, İstanbul'un Marmara Heyelan ve Fay hattı kuzeyinde yükselen blok üzerinde olması, KAF kuşağının körfezin güney kıyısı boyunca uzanan ana fay hattından 40 kilometre uzakta bulunması (Üsküdar-Çınarcık arası) ve yapıların Anadolu'daki binalara kıyasla çok daha iyi teknik hizmet almış olması gibi üstünlüklere sahiptir" diye konuştu.
![](https://www.gazetepusula.net/images/haberler/Bayraktutan-ezber-bozdu-4.jpeg)
'İstanbul'a önyargılı yaklaşımla olumlu jeolojik gerçekler görülmüyor'
İstanbul için kıyamet senaryoları oluşturulmasını kabul etmeyen Dr. Bayraktutan, "Ülkemizde Kuzey Anadolu Fay kuşağı içinde doğrudan fayın üzerinde ve alüvyon zeminde gelişen İstanbul dışında birçok yerleşim yerlerimiz var ve gelişmeye devam etmektedir. Gerçek risk altında bulunan bu şehirlerin kısa sürede sağlam zeminlere kentsel dönüşüm sonuçlandırılmalıdır. İstanbul'a önyargılı yaklaşım, arazideki olumlu jeolojik gerçekleri görmemezlikten gelmenin sonucudur. Depreme hazırlık çalışmalarını da olumsuz etkilemektedir. Hatta birkaç milyon yapı yıkılacak ve çok yüksek can kaybı rakamları verilmesi, uygulanmakta olan yeni kentleşme stratejisini olumsuz etkileyebilir. Öyle ki, İstanbul'da çok ağır hasar ve can kaybı yapacak 7.0'inin üstünde bir depremi dört gözle bekleyen, zamanı geldi, yaklaştı, eli kulağında, ayak seslerini duyuyorum, kapıyı çalıyor gibi ifadelerle medyayı meşgul eden bir kesim oluşmuştur" dedi.
'Deprem için tehlike sıralaması yaparsak, İstanbul çok çok geride kalır'
"Depremle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz" ifadesinin 1939 Erzincan depreminden beri, her depremde tekrar edilen ve nakarat hale geldiğini sözlerine ekleyen Bayraktutan, "Hiçbir ciddi anlamı kalmamıştır. Bir ülkede yerleşim alanları, faylı vadilerde, akarsu yataklarında, yamaç molozları üzerinde, alüvyon yelpaze çökelleri üzerinde, heyelanlı arazilerde, verimli birinci derece killi-kumlu tarım toprakları üzerinde kurulmakta ise giderek de bu şekilde yanlış zeminlerde gelişmesi sürdürülüyorsa, bu ülkede depremle birlikte yaşamayı öğrenmek diye bir faaliyetten söz edilemez. Tamamen bir fanteziden ibarettir. Memleketin genelinde fay-zayıf zemin-toplu yapılaşma birlikteliği üzerinde ciddi düşünmek gerekirse, felaket geliyor yaklaşımı İstanbul için değil, çok çok daha yüksek tehlike riskine sahip şehir ve kasabalarımız için de göstermeliyiz. Tehlike sıralaması yapılacak olursa İstanbul çok gerilerde kalır. Kısaca şunu söyleyebilirim ki İstanbul'da doğal olarak 5.0- 6,0 büyüklüğünde depremler olacaktır. Ancak felaket niteliğinde bir hasar beklenmemelidir. Doğu Anadolu fay kuşağı üzerinde; Oltu, Horasan, Narman, Pasinler, Karlıova, Bingöl, Sivrice, Pötürge, Pazarcık, Kahraman Maraş, Osmaniye ve Ceyhan ile Kuzey Anadolu fay kuşağı üzerinde olan Yüksekova, Gevaş, Varto, Karlıova, Erzincan, Suşehri, Reşadiye, Niksar, Taşova, Havza ve Ovacık İstanbul’dan önce gelir. Bu bölgeler ciddi risk altındadır, asıl buralara bakılması gerekir” diye konuştu.
Kriterler fay kanunu ile belirlenmeli
Türkiye'de halen fay genişlikleri ve kuşaklarının kesinlik kazanmadığını belirten Bayraktutan, şöyle konuştu:
"Deprem zararlarını en aza indirmek bölge ve şehir planlamacıların, karar verici makamların, jeoteknik bölgelendirme haritalarına uygun yapılaşma stratejileri geliştirmeleriyle mümkündür. Henüz ülkemizde büyük fay tanımı fay kuşaklarının genişliği, özellikle kent alanları içinde kaç metre genişlikte fay kuşağı ayrılacağı bilimsel ve teknik bazda kesinlik kazanmış değildir. Aynı faya farklı uzmanlar farklı genişlik önermeleri önlenmelidir. Bir fay kanunu ile fayların genişlik ve kesin konumlarının tespiti uzman heyetler tarafından kararlaştırılmasının kriterleri belirlenmelidir."
Haber Merkezi
Iğdır Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Geoteknik Anabilim Dalı'nda görevli öğretim üyesi Dr. Mehmet Salih Bayraktutan, İstanbul'da çok ağır ve yıkıcı deprem beklenmediğini söyledi. İstanbul için kıyamet senaryoları oluşturulmasını kabul etmeyen Bayraktutan, "İstanbul'a önyargılı yaklaşım, arazideki olumlu jeolojik gerçekleri görmemezlikten gelmenin sonucudur. Depreme hazırlık çalışmalarını da olumsuz etkilemektedir" dedi.
Anadolu'da yerleşim yerlerinin çoğunlukla fay kuşakları üzerinde kurulduğunu ifade eden Salih Bayraktutan, deprem tehlike haritası ile nüfus dağılım haritası üst üste koyulduğunda bunun yüzde 90 çakıştığının görüldüğünü belirtti. Türkiye'yi boydan boya kat eden Kuzey Anadolu Fay (KAF) kuşağında Tatvan'dan Çanakkale'ye uzanan kuşak üzerindeki şehir ve kasabalarda ne kadar deprem beklentisi varsa İstanbul'da daha zayıf bir beklentinin olduğunu hatırlatan Bayraktutan, "İstanbul'un çok büyük bölümünde yüksek geoteknik dayanımda kaya zeminin varlığı, diğer şehirlerde olmayan çok büyük bir avantajdır. Haramidere Vadisi gibi, dere tabanları ile akarsu deltası gibi sınırlı birkaç alan dışında kaya zeminin deprem şiddetini azaltıcı etkisi olacaktır. İstanbul genelinde ve özellikle Gebze-Silivri arasındaki alan, muhtemel deprem hasarlarını azaltan bazı üstünlüklere sahip. Sadece bu geoteknik üstünlük hasarı azaltan en büyük avantajdır. Bu özellik İstanbul için Allah'ın bir lütfudur. Kent alanının büyük bölümü kaya zeminden oluşumu, boğazın açığında (Üskudar-Kadıköy) Marmara Çukurluğu Yamacı'na 16 kilometre mesafede oluşu, İstanbul'un Marmara Heyelan ve Fay hattı kuzeyinde yükselen blok üzerinde olması, KAF kuşağının körfezin güney kıyısı boyunca uzanan ana fay hattından 40 kilometre uzakta bulunması (Üsküdar-Çınarcık arası) ve yapıların Anadolu'daki binalara kıyasla çok daha iyi teknik hizmet almış olması gibi üstünlüklere sahiptir" diye konuştu.
![](https://www.gazetepusula.net/images/haberler/Bayraktutan-ezber-bozdu-4.jpeg)
'İstanbul'a önyargılı yaklaşımla olumlu jeolojik gerçekler görülmüyor'
İstanbul için kıyamet senaryoları oluşturulmasını kabul etmeyen Dr. Bayraktutan, "Ülkemizde Kuzey Anadolu Fay kuşağı içinde doğrudan fayın üzerinde ve alüvyon zeminde gelişen İstanbul dışında birçok yerleşim yerlerimiz var ve gelişmeye devam etmektedir. Gerçek risk altında bulunan bu şehirlerin kısa sürede sağlam zeminlere kentsel dönüşüm sonuçlandırılmalıdır. İstanbul'a önyargılı yaklaşım, arazideki olumlu jeolojik gerçekleri görmemezlikten gelmenin sonucudur. Depreme hazırlık çalışmalarını da olumsuz etkilemektedir. Hatta birkaç milyon yapı yıkılacak ve çok yüksek can kaybı rakamları verilmesi, uygulanmakta olan yeni kentleşme stratejisini olumsuz etkileyebilir. Öyle ki, İstanbul'da çok ağır hasar ve can kaybı yapacak 7.0'inin üstünde bir depremi dört gözle bekleyen, zamanı geldi, yaklaştı, eli kulağında, ayak seslerini duyuyorum, kapıyı çalıyor gibi ifadelerle medyayı meşgul eden bir kesim oluşmuştur" dedi.
'Deprem için tehlike sıralaması yaparsak, İstanbul çok çok geride kalır'
"Depremle birlikte yaşamayı öğrenmeliyiz" ifadesinin 1939 Erzincan depreminden beri, her depremde tekrar edilen ve nakarat hale geldiğini sözlerine ekleyen Bayraktutan, "Hiçbir ciddi anlamı kalmamıştır. Bir ülkede yerleşim alanları, faylı vadilerde, akarsu yataklarında, yamaç molozları üzerinde, alüvyon yelpaze çökelleri üzerinde, heyelanlı arazilerde, verimli birinci derece killi-kumlu tarım toprakları üzerinde kurulmakta ise giderek de bu şekilde yanlış zeminlerde gelişmesi sürdürülüyorsa, bu ülkede depremle birlikte yaşamayı öğrenmek diye bir faaliyetten söz edilemez. Tamamen bir fanteziden ibarettir. Memleketin genelinde fay-zayıf zemin-toplu yapılaşma birlikteliği üzerinde ciddi düşünmek gerekirse, felaket geliyor yaklaşımı İstanbul için değil, çok çok daha yüksek tehlike riskine sahip şehir ve kasabalarımız için de göstermeliyiz. Tehlike sıralaması yapılacak olursa İstanbul çok gerilerde kalır. Kısaca şunu söyleyebilirim ki İstanbul'da doğal olarak 5.0- 6,0 büyüklüğünde depremler olacaktır. Ancak felaket niteliğinde bir hasar beklenmemelidir. Doğu Anadolu fay kuşağı üzerinde; Oltu, Horasan, Narman, Pasinler, Karlıova, Bingöl, Sivrice, Pötürge, Pazarcık, Kahraman Maraş, Osmaniye ve Ceyhan ile Kuzey Anadolu fay kuşağı üzerinde olan Yüksekova, Gevaş, Varto, Karlıova, Erzincan, Suşehri, Reşadiye, Niksar, Taşova, Havza ve Ovacık İstanbul’dan önce gelir. Bu bölgeler ciddi risk altındadır, asıl buralara bakılması gerekir” diye konuştu.
Kriterler fay kanunu ile belirlenmeli
Türkiye'de halen fay genişlikleri ve kuşaklarının kesinlik kazanmadığını belirten Bayraktutan, şöyle konuştu:
"Deprem zararlarını en aza indirmek bölge ve şehir planlamacıların, karar verici makamların, jeoteknik bölgelendirme haritalarına uygun yapılaşma stratejileri geliştirmeleriyle mümkündür. Henüz ülkemizde büyük fay tanımı fay kuşaklarının genişliği, özellikle kent alanları içinde kaç metre genişlikte fay kuşağı ayrılacağı bilimsel ve teknik bazda kesinlik kazanmış değildir. Aynı faya farklı uzmanlar farklı genişlik önermeleri önlenmelidir. Bir fay kanunu ile fayların genişlik ve kesin konumlarının tespiti uzman heyetler tarafından kararlaştırılmasının kriterleri belirlenmelidir."