Erzurum'un iklim şartları ve zorluklarına, sergilediği ilginç performanslarıyla dikkati çeken Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukçu bu kez mültecilerin dramını buzla anlattı
Ayşe Nur BAYRAM / ERZURUM
Yaptığı sıra dışı çalışmalarla dikkatleri üzerine çeken Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukçu, bu kez dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen mültecileri ele aldı. ‘Sınırların Sınırsız Çığlığı’ adlı sergide, sınıra çevirdiği fakültenin önünde yaptığı tel örgü, nöbet kulübesi, minare ve ot balyaları ile çadırları buzlarla dondurarak mültecilerin yaşadığı dramı sanat ile dile getirdi.
Atatürk Üniversitesi kampusunda ilginç bir açılış gerçekleştirildi. Dekanı olduğu Güzel Sanatlar Fakültesinin önünü adeta bir sınıra çeviren Prof. Dr. Mehmet Kavukçu, yaptığı tel örgüler, askeri nöbet kulübesi, çadırlar ve cami minarelerini hava sıcaklığının sıfırın altında 15 derece soğukta hortumla sulayarak buzla kapladı. Görenlerin dikkatini çeken bu ilginç çalışmanın sınırlarda yaşanan insanlık dramını dile getirmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, “Projede, Dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen 'Mülteci' kavramına dikkat çekmek ve bazı biçimsel yapılanmalar ile bu kavrama göndermeler yapmayı amaçladım. Projenin uygulama aşamasında oluşturulan sınır hattı ile yaşama dönük bazı biçimlerin ilişkisi sorgulanmaktadır. Çalışmada mülteci kavramı metaforik olarak korkuluk göndermeleri ile ifade edilmekte. Minare, çadır, saman ve ot balyaları gibi yaşama dair nesnelerin yer aldığı dramatik etkili bir çalışma söz konusu. Projede mültecilerin yaşamları ve süregelen kültürleri ile ilgili, dinsel ve politik göndermeleri elbette var. Kompozisyon içinde yer alan semboller ve biçimler mültecilerin geçmişten günümüze kültürlerini dillendirmektedir” dedi.
“Mültecilerin ruh hallerini yansıttım”
Projede üzerinde durulan kavramlardan biri olan korkuluk kavramının, korkan-korkutan ilişkisini vurguladığını ifade eden Kavukçu, bu korku ve korkan-korkutan ilişkisi bütün kültürler için geçerli olduğunu söyledi. Bu ilişki içerisinde ki her kültür için de mültecilik bir 'ötekilik' içerdiğini ifade eden Kavukçu, mülteci kavramında ki bu olumsuz durumun ise korkulukların buzlanarak, korkuluk kavramında var olan korkan ve korkutan yaklaşımı ile ortadan kaldırması amaçlandığını belirtti. Tekilliğin Evrensellikle ve Evrenselliğin de Tekillikle bir bütünlük oluşturması düşüncesinden hareketle bu çalışmada, Tekillik Evrensellik bağlamında bir sorun olan mültecilik kavramı insani, hukuki, etik (ahlaki) değerler üzerinden çözümlenmesi gereken bir sorun olduğu ortaya konulmak istendiğini hatırlatan Kavukçu, objeler ile mültecilerin ruh hallerini yansıttığını bildirdi. Yaşanan dramı sanatçı gözüyle kendi dili ile anlatmak için bu çalışmayı yaptığını ifade eden Prof. Dr. Kavukcu, “Güncel sanatta bu tip etkinlikler olması gerekir sanatçının yaşaması gereken söylemesi gereken sözleri kendi dilimle ile anlayışımla anlatmaya çalıştım. Sınırdaki zulümleri yaşayan insanlara bir anlamda destek diyelim. İnsanlık adına etik değerler adına ahlak adına söylemek istedim. Aslında bir mesaj var burada. Arkada sınır telleri ve nöbet kulübesi var, tellere takılmış elbiseler var. Sadece gönderim amaçlı bir çalışma. Buradaki figürler ve korkuluklar bu insanlar değil. Sınırdan başka bir sınıra bir ülkeden başka bil ülkeye göç eden mültecilerin ruh halleri ve psikolojisi. Belki de iç dünyasında yaşadıkları fırtınayı ben sadece bakış açımdan bir dil oluşturmaya çalıştım. Yaklaşık 15 gündür çalışıyorum. Minare bu coğrafyanın en temel objelerinden biridir. Bir mimari yapıyı bir sanatçının kendi dili ile nasıl ifade edebileceğini ve İslam dünyasının bu olaylar karşısındaki çaresizliğini anlatma amaçlı yapılmış bir çalışma. Bu dram herkesin bu problemi. Sınırdan milyonlarca insan ülkemize geçiş yapıyor. Bunlar turistik geziye gelmiyor. Bunlar sığınmacı ve mülteci olarak geliyor. Bende bir mültecinin sığınmacının dramını anlattım. Projede yer alan ve içi ot balyaları ile doldurulmuş ters piramit, insanların hayatlarının ters-yüz oluşunu resmeder. Aynı zamanda evrenin temel biçimlerinden biri olan piramidin içine, yine temel yaşam objelerinden biri olan ot balyalarının yerleştirilmesi ise ters-yüz olma durumuna yeni bir ifade biçimi oluşturmak amacı ile tasarlanmıştır” diye konuştu. Kavukcu, son aşamada boya, farklı figürler ve objeler kullanarak gerçekleştireceği bir performansla çalışmasını sergiledi.
Ayşe Nur BAYRAM / ERZURUM
Yaptığı sıra dışı çalışmalarla dikkatleri üzerine çeken Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Kavukçu, bu kez dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen mültecileri ele aldı. ‘Sınırların Sınırsız Çığlığı’ adlı sergide, sınıra çevirdiği fakültenin önünde yaptığı tel örgü, nöbet kulübesi, minare ve ot balyaları ile çadırları buzlarla dondurarak mültecilerin yaşadığı dramı sanat ile dile getirdi.
Atatürk Üniversitesi kampusunda ilginç bir açılış gerçekleştirildi. Dekanı olduğu Güzel Sanatlar Fakültesinin önünü adeta bir sınıra çeviren Prof. Dr. Mehmet Kavukçu, yaptığı tel örgüler, askeri nöbet kulübesi, çadırlar ve cami minarelerini hava sıcaklığının sıfırın altında 15 derece soğukta hortumla sulayarak buzla kapladı. Görenlerin dikkatini çeken bu ilginç çalışmanın sınırlarda yaşanan insanlık dramını dile getirmek olduğunu söyleyen Prof. Dr. Mehmet Kavukcu, “Projede, Dünyanın en büyük sorunlarından biri haline gelen 'Mülteci' kavramına dikkat çekmek ve bazı biçimsel yapılanmalar ile bu kavrama göndermeler yapmayı amaçladım. Projenin uygulama aşamasında oluşturulan sınır hattı ile yaşama dönük bazı biçimlerin ilişkisi sorgulanmaktadır. Çalışmada mülteci kavramı metaforik olarak korkuluk göndermeleri ile ifade edilmekte. Minare, çadır, saman ve ot balyaları gibi yaşama dair nesnelerin yer aldığı dramatik etkili bir çalışma söz konusu. Projede mültecilerin yaşamları ve süregelen kültürleri ile ilgili, dinsel ve politik göndermeleri elbette var. Kompozisyon içinde yer alan semboller ve biçimler mültecilerin geçmişten günümüze kültürlerini dillendirmektedir” dedi.
“Mültecilerin ruh hallerini yansıttım”
Projede üzerinde durulan kavramlardan biri olan korkuluk kavramının, korkan-korkutan ilişkisini vurguladığını ifade eden Kavukçu, bu korku ve korkan-korkutan ilişkisi bütün kültürler için geçerli olduğunu söyledi. Bu ilişki içerisinde ki her kültür için de mültecilik bir 'ötekilik' içerdiğini ifade eden Kavukçu, mülteci kavramında ki bu olumsuz durumun ise korkulukların buzlanarak, korkuluk kavramında var olan korkan ve korkutan yaklaşımı ile ortadan kaldırması amaçlandığını belirtti. Tekilliğin Evrensellikle ve Evrenselliğin de Tekillikle bir bütünlük oluşturması düşüncesinden hareketle bu çalışmada, Tekillik Evrensellik bağlamında bir sorun olan mültecilik kavramı insani, hukuki, etik (ahlaki) değerler üzerinden çözümlenmesi gereken bir sorun olduğu ortaya konulmak istendiğini hatırlatan Kavukçu, objeler ile mültecilerin ruh hallerini yansıttığını bildirdi. Yaşanan dramı sanatçı gözüyle kendi dili ile anlatmak için bu çalışmayı yaptığını ifade eden Prof. Dr. Kavukcu, “Güncel sanatta bu tip etkinlikler olması gerekir sanatçının yaşaması gereken söylemesi gereken sözleri kendi dilimle ile anlayışımla anlatmaya çalıştım. Sınırdaki zulümleri yaşayan insanlara bir anlamda destek diyelim. İnsanlık adına etik değerler adına ahlak adına söylemek istedim. Aslında bir mesaj var burada. Arkada sınır telleri ve nöbet kulübesi var, tellere takılmış elbiseler var. Sadece gönderim amaçlı bir çalışma. Buradaki figürler ve korkuluklar bu insanlar değil. Sınırdan başka bir sınıra bir ülkeden başka bil ülkeye göç eden mültecilerin ruh halleri ve psikolojisi. Belki de iç dünyasında yaşadıkları fırtınayı ben sadece bakış açımdan bir dil oluşturmaya çalıştım. Yaklaşık 15 gündür çalışıyorum. Minare bu coğrafyanın en temel objelerinden biridir. Bir mimari yapıyı bir sanatçının kendi dili ile nasıl ifade edebileceğini ve İslam dünyasının bu olaylar karşısındaki çaresizliğini anlatma amaçlı yapılmış bir çalışma. Bu dram herkesin bu problemi. Sınırdan milyonlarca insan ülkemize geçiş yapıyor. Bunlar turistik geziye gelmiyor. Bunlar sığınmacı ve mülteci olarak geliyor. Bende bir mültecinin sığınmacının dramını anlattım. Projede yer alan ve içi ot balyaları ile doldurulmuş ters piramit, insanların hayatlarının ters-yüz oluşunu resmeder. Aynı zamanda evrenin temel biçimlerinden biri olan piramidin içine, yine temel yaşam objelerinden biri olan ot balyalarının yerleştirilmesi ise ters-yüz olma durumuna yeni bir ifade biçimi oluşturmak amacı ile tasarlanmıştır” diye konuştu. Kavukcu, son aşamada boya, farklı figürler ve objeler kullanarak gerçekleştireceği bir performansla çalışmasını sergiledi.