ERVAK Başkanı Erdal Güzel, Erzurum’da askeri amaçlı kullanılan kutsal mekanları yazdı.
Cephanelik yapılmış
Erzurum’da askeri amaçlı kullanılan kutsal mekanları kaleme alan Güzel, “1179 yılında yapılan Ulu Cami, IV.Murat’ın Revan Seferi sırasında erzak ambarı,1.Dünya Savaşı’nda ambar ve hastane,1918’den sonra da cephanelik olarak kullanılmıştır. Kırım Savaşı’nda Dervişağa Cami cephanelik, Osman Ağa Mescidi ise arşiv olarak hizmet vermiştir” diye yazdı.
Ayakta kalan bina yok!
1.Dünya Savaşı’nda, Narmanlı, Kavak, Gümrük, Gez ve Esat Paşa camileri hastane, Cennetzade, İbrahim Paşa, Caferiye, Lalapaşa ve Yakutiye Medresesi’nin ise cephanelik olarak işlev gördüğünü yazan Güzel, “İbadet etmek ve ilim öğretmek maksadıyla inşa edilen bu eserler, savaşlar, göçler, felaketler gibi olağanüstü durumlarda ihtiyaçları karşılamak üzere farklı amaçlarla kullanılmıştır” dedi.
Ayakta sağlam bir binanın bulunmadığı Erzurum’da, devlet otoritesi bu uygulamaları haklı olarak hayata geçirmiştir” ifadelerini kullandı.
Cephanelik ve Kışla Olarak Kullanılan Camiler, Medreseler
İslâm medeniyetinin en gözde mimari yapıları arasında camiler ve medreseler ilk sırayı almaktadır. İbadet etmek ve ilim öğretmek maksadıyla inşa edilen bu eserler, sağlam yapıları, büyüklükleri ve dini kimlikleri münasebetiyle savaşlar, göçler, felaketler gibi olağan üstü durumlarda ihtiyaçları karşılamak üzere farklı amaçlarla kullanılmıştır.
Kırım Savaşı,93 Harbi, Balkan Savaşları, Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında bu eserlerin askeri ve idari maksatla kullanıldığı görülmektedir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun toprak kaybetmesiyle başlayan yenilgilerin ardından Balkanlardan göç eden yüzbinlerce Müslüman Türk, İstanbul’a gelince, ortaya barınma konusunda ciddi bir sorun çıkmış, devrin padişahı göçmenlerin Ayasofya, Sultanahmet, Süleymaniye gibi camilere yerleştirilmesini kararlaştırmış özetle; camiler bir nevi yatakhaneye dönüştürülmüştür.
İkinci Dünya Savaşı’nın kapıya dayanmasıyla birlikte tedbirlerini artıran Türkiye Cumhuriyeti Devleti aralarında Efendimizin kılıcı ve hırkasının da bulunduğu kutsal emanetleri Niğde’ye taşıyarak üç camiye yerleştirmiş ve onları korumaya almıştır.
İlhanlı, Saltuklu ve Osmanlı dönemlerine ait cami ve medreselerin çokluğu ile dikkat çeken Erzurum’da da böyle benzer uygulamaların olduğunu tarih kaynaklarından öğrenmekteyiz.
1179 yılında yapılan Ulu Cami, IV.Murat’ın Revan Seferi sırasında erzak ambarı ,1.Dünya Savaşı’nda ambar ve hastane ,1918’den sonrada cephanelik olarak kullanılmıştır. Kazım Karabekir Paşa, Milli Mücadele yıllarında Ulu Cami’de bulunan 50 000 silahın iç kaleye taşındığını belirtmektedir.
Kırım Savaşı’nda, Dervişağa Camisi cephanelik olarak kullanılmış,1926 yıllarında Boyahane Cami askeriyeye, Caferiye Cami resmi makamlara tahsis edilmiş, Osman Ağa Mescidi ise arşiv olarak hizmet vermiş.
--
1.Dünya Savaşı’nda, Narmanlı, Kavak, Gümrük, Gez, Esat Paşa camileri hastane olarak, Cennetzade, İbrahim Paşa, Caferiye, Lalapaşa camileri ve Yakutiye Medresesi’nin ise cephanelik olarak işlev gördüğünü dile getiren Güzel, “ Ayakta sağlam bir binanın bulunmadığı, bir Erzurum’da devlet otoritesi bu uygulamaları haklı olarak hayata geçirmiştir.
Ayakta kalan ve askeri maksatla kullanmaya elverişli cami ve medreselerin zaruret karşısında kullanılmaları kaçınılmazdı. Devlet otoritesi ,güvenliği sağlamak adına bu uygulamaları haklı olarak hayata geçirmiştir.
--
Ulu Cami’nin bir bölümü ile Boyahane ve İhmal Cami sığınak olarak düşünülmüş, Murat Paşa Cami erat koğuşu, Caferiye, Gürcü Mehmet, Kurşunlu Camileri sevkiyathane, Zeynal ve Kurşunlu Camileri cezaevi olarak kullanılmış, Erzurum’un yüzük kaşı tarihi eserlerinin başında gelen Yakutiye Medresesi 1838 yılında tophane olmuş. Çifte Minareli Medrese’de balyemez topları dökülmüş. Medrese bir zaman kışla ve cephanelik olarak hizmet vermiştir.
Rusların şehri tehdit etmesiyle birlikte düşman eline geçmesin diye Çifte Minareli Medrese ’de bulunan cephaneliğin havaya uçurulması gündeme gelmiş, neyse ki son anda medrese bu akıbetten kurtarılmış.
İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte Nazilerin hedefinde bulunan Türkiye için tehlike çanları çalmaya başlamış, nüfusu 17 820 000 olan ülkede asker sayısı 1 300 000 çıkarılmış, dolayısıyla köylerde genç nüfus azalmış ve tarımda üretim düşünce ekmek karneye bağlanmış.
İşte bu aşamada sayısı bir hayli artan askerlerin barınmaları için ayakta kalan cami ve medrese gibi sağlam eserler tercih edilmiş.
60 milyon insanın öldüğü, milyonlarca insanın yaralandığı, sakat kaldığı, onlarca ülkenin yerle bir edildiği bu savaşa ülkeyi sokmayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti olağanüstü bir strateji izleyerek bu ateş çemberinden ülkeyi sağ salim kurtarmıştır.
Defalarca işgale uğramış, depremlerle sarsılmış, savaşların odağında bulunmuş Erzurum’un 1918 yılında ki durumunu Ahmet Refik Altınay ve Kazım Karabekir Paşa “harabeye dönmüş, yanmış, yıkılmış bir şehir” diye tarif etmişlerdir.
1.Dünya Savaşı’nda çoğu yıkılan ve harap olan camilerden geriye 52 cami kalmış bu rakam içerisinde 17 caminin ibadete elverişli olduğu devrin Belediye Başkanı Kazım Yurdalan tarafından ifade edilmiştir.
Çoğu tarihi eserin ,yıkık ve viran halde olduğunu yaşımız icabı görmüşüzdür. Çocuk halimizle tavanı çökmüş ve minaresi yarıya kadar yıkılmış Ulu Camiinin içerisine girip yarısı yok minareye çıkmak en büyük zevkimizdi.
Ortaokula giderken önünden geçtiğimiz Boyahane Hamamı toprağa gömülüydü ve sadece kubbesi görünüyordu. Bir dönem hapishane olarak kullanılan Taşhan virane haldeydi. Bir kaç arkadaşla birlikte gazete kâğıtlarını tutuşturarak meşale yapıp içeriye korku ile girerdik. Evimize yakın olmasından dolayı Kurşunlu Camii’nin önünde nöbet tutan bir askerin varlığına şahit olmuşumdur.
Geçmiş dönemlerde camilerin pencereleri olmadığından cemaatin kış şartlarında çok mağduriyet çektikleri ve Mareşal Fevzi Çakmak’ın bu konuda tahsisat çıkardığı bilinmektedir.
Ayakta sağlam bir binanın bulunmadığı,yanmış,yıkılmış bir Erzurum’da ayakta kalan ve askeri maksatla kullanmaya elverişli cami ve medreselerin zaruret karşısında kullanılmaları kaçınılmazdı. Devlet otoritesi ,güvenliği sağlamak adına bu uygulamaları haklı olarak hayata geçirmiştir.
Cumhuriyetle birlikte kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Umum Müdürlüğü sayesinde camilere ve medreselere her türlü destek sağlanmıştır. Bu gün her türlü imkânlara kavuşmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşları olarak gururla geçmişimizi yâd ediyor ve onlara saygı ve şükranlarımızı tekrarlıyor, Allah o günleri bir daha yaşatmasın diyorum.
NOT.Kaynakça
“Erzurum Camileri,Medreseleri,Kütüphaneleri” Prof Dr Murat Küçükuğurlu
“Selçuklulardan Cumhuriyet’e Erzurum” Prof.Dr.Enver Konukçu
“Doğunun Kurtuluşu” Kazım Karabekir
“Seyyahların Gözüyle Erzurum” Hanifi Hancı
Cihat İncesu
Memlekette ahlaksızlık, imansizlik, yoksulluk pahalılık almış başını gidiyor sizin ugrastiginiz işlere bak.