1990’lı yıllar; Erzurum’da kayak turizmi hayali esiyor. Mastır planlar, fizibilite çalışmaları ve büyük hayaller. Kar, kâr’a dönüşecek. Erzurum halkı paranın yüzünü görecek, kalkınacaktı. Kanada, İsviçre ile kıyaslamalar yapılıyor, en uzun ve geniş pistin Erzurum dağlarındaydı. Yapılan hesaplara göre aynı anda 40 bin kişinin kayak yapabileceği pistlere sahiptik.
Hedefi büyük koymuştuk. İsviçre Alpleriyle yarışacaktık. Herkesi kıskandıracaktık. Erzurum’a turist yağacaktı. Yalnızca bu mu? Palandöken kış sporları merkezi olacaktı. Dünyanın en meşhur sporcuları Erzurum’a gelecek, kış sporları cennetine dönüşecektik.
Elbette bunların tümü hayal olarak kursağımıza dizilecekti.
Her şeye rağmen hayali bile güzeldi.
90’lı yıllarda Dedeman Oteli Palandöken’e tabelasını astı. Polat Otel ardından geldi. Hayal buya, dünyanın meşhur otelleri de sıraya girecekti. Ancak Palandöken’de beklenen gerçekleşmedi, birkaç otel daha bacasını tüttürdü, o kadar.
Erzurum’a kış turizmi temelini oluşturacak, kış sporları merkezi yapacak en büyük yatırım 2011 Olimpiyatları ile geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Erzurum için kesenin ağzını açtığı söyleniyordu. Öylede oldu, tarihinde görmediği yatırımlar ardı ardına yapıldı. Atlama kuleleri Erzurum’un simgeleri arasında yer alıyor.
Olimpiyatların ardından birkaç sezon dağ gerçekten turist kaynamaya başlamıştı. Ruslar, İranlılar ve ünlülerimiz arzı endam etti. Esnafımız değişime ayak uyduramadı, turist uçaktan dağa, dağdan uçak’a kaldı. Ardından çoban ateşi gibi sönüp gitti.
Dedim ya Erzurum için her şey hayal olarak kaldı.
Neyi eksik yapıyoruz?!
Belliki, kalkınma için fazla seçeneğimiz bulunmuyor. İklim şartları, kalkınmanın turizm eliyle olacağını gösteriyor. Ancak onu da beceremiyoruz!
Cumhuriyet Bayramını vesile ederek kısa bir Güneydoğu turu yaptım.
Bölge nasıl canlı görmenizi isterdim.
Örneğin Diyarbakır, Mardin, Urfa cıvıl cıvıl. İnsan kaynıyor.
Diyarbakır alıp başını gitmiş, Urfa ayrı bir dünya. Mardin, bölgenin turizm cenneti adeta. Esnafı bu gelişime ayak uydurmuş. Kahvaltı keyfi ayrı, yemekler ayrı bir zenginlik.
Güneydoğu’yu bir düşünün; Van’ın kahvaltısı sınırları aştı. Diyarbakır’da ciğer yemek ayrı keyif. Aslında bölgenin tümünde kahvaltı, ciğer, kebap, baklava ayrı ayrı üne sahip.
Bizim neyi yapamadığımızı şöyle düşünün, Erzurum’a özgü bir kahvaltı dahi sunamıyoruz gelen turiste. Ya köylümüz üretmiyor, ya da köylüye üretecek fırsatı veremiyoruz. Civil peynirimiz dahi başka illerin marifetiyle çeçil oluyor.
Erzurum kahvaltısı; peynir helvası, kete, çivil peyniri, dut çullaması, tatlı helvası, lavaşıyla bir konsept oluşturulamaz mı? Lor dolması ve ayran aşını dahi doğru dürüst sunamıyoruz. Karadeniz mıhlamasıyla ün yaparken, Erzurum kuymağını ticari markaya dönüştüremiyoruz.
Palandöken gibi bir markamız var, ama sunamıyoruz. Dünyada bilinen Tortum Şelalesi, Yedi Göller, yüzen adalar, Narman Peribacaları marka olamıyorsa başımızı ellerimiz arasına alıp düşünmeliyiz.
Biz bir şeyleri ya eksik, ya da hiç yapamıyoruz.
Hedefi büyük koymuştuk. İsviçre Alpleriyle yarışacaktık. Herkesi kıskandıracaktık. Erzurum’a turist yağacaktı. Yalnızca bu mu? Palandöken kış sporları merkezi olacaktı. Dünyanın en meşhur sporcuları Erzurum’a gelecek, kış sporları cennetine dönüşecektik.
Elbette bunların tümü hayal olarak kursağımıza dizilecekti.
Her şeye rağmen hayali bile güzeldi.
90’lı yıllarda Dedeman Oteli Palandöken’e tabelasını astı. Polat Otel ardından geldi. Hayal buya, dünyanın meşhur otelleri de sıraya girecekti. Ancak Palandöken’de beklenen gerçekleşmedi, birkaç otel daha bacasını tüttürdü, o kadar.
Erzurum’a kış turizmi temelini oluşturacak, kış sporları merkezi yapacak en büyük yatırım 2011 Olimpiyatları ile geldi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Erzurum için kesenin ağzını açtığı söyleniyordu. Öylede oldu, tarihinde görmediği yatırımlar ardı ardına yapıldı. Atlama kuleleri Erzurum’un simgeleri arasında yer alıyor.
Olimpiyatların ardından birkaç sezon dağ gerçekten turist kaynamaya başlamıştı. Ruslar, İranlılar ve ünlülerimiz arzı endam etti. Esnafımız değişime ayak uyduramadı, turist uçaktan dağa, dağdan uçak’a kaldı. Ardından çoban ateşi gibi sönüp gitti.
Dedim ya Erzurum için her şey hayal olarak kaldı.
Neyi eksik yapıyoruz?!
Belliki, kalkınma için fazla seçeneğimiz bulunmuyor. İklim şartları, kalkınmanın turizm eliyle olacağını gösteriyor. Ancak onu da beceremiyoruz!
Cumhuriyet Bayramını vesile ederek kısa bir Güneydoğu turu yaptım.
Bölge nasıl canlı görmenizi isterdim.
Örneğin Diyarbakır, Mardin, Urfa cıvıl cıvıl. İnsan kaynıyor.
Diyarbakır alıp başını gitmiş, Urfa ayrı bir dünya. Mardin, bölgenin turizm cenneti adeta. Esnafı bu gelişime ayak uydurmuş. Kahvaltı keyfi ayrı, yemekler ayrı bir zenginlik.
Güneydoğu’yu bir düşünün; Van’ın kahvaltısı sınırları aştı. Diyarbakır’da ciğer yemek ayrı keyif. Aslında bölgenin tümünde kahvaltı, ciğer, kebap, baklava ayrı ayrı üne sahip.
Bizim neyi yapamadığımızı şöyle düşünün, Erzurum’a özgü bir kahvaltı dahi sunamıyoruz gelen turiste. Ya köylümüz üretmiyor, ya da köylüye üretecek fırsatı veremiyoruz. Civil peynirimiz dahi başka illerin marifetiyle çeçil oluyor.
Erzurum kahvaltısı; peynir helvası, kete, çivil peyniri, dut çullaması, tatlı helvası, lavaşıyla bir konsept oluşturulamaz mı? Lor dolması ve ayran aşını dahi doğru dürüst sunamıyoruz. Karadeniz mıhlamasıyla ün yaparken, Erzurum kuymağını ticari markaya dönüştüremiyoruz.
Palandöken gibi bir markamız var, ama sunamıyoruz. Dünyada bilinen Tortum Şelalesi, Yedi Göller, yüzen adalar, Narman Peribacaları marka olamıyorsa başımızı ellerimiz arasına alıp düşünmeliyiz.
Biz bir şeyleri ya eksik, ya da hiç yapamıyoruz.