“Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizsiniz; zengin ve övülmeye lâyık olan ise O’dur.” (Fâtır 15)
İnsan olmasaydı insanın yaptığı, icat ettiği şeyler de olmazdı. İnsanın yaptıkları insana muhtaçtır: İnsan, yaptıkları karşısında, sıfatları bakımından üstün olduğu gibi, zenginliği ifade eden ‘gani’ sıfatı bakımından da üstündür. İnsanın yaptığı şeylerin hepsi çaresizdir, çareleri kendilerini yapan, yaşatan ve ihtiyaçlarını gideren insandır. Mesela sandalyenin ayağı çıksa yahut kırılsa; otomobilin benzini bitse yahut arızalansa; evin kapısı, penceresi bozulsa, musluk su damlatsa; ayakkabının boyası gitse; bilgisayar bozulsa vb. tüm bunların eksikliklerini giderecek, ihtiyaçlarını karşılayacak, onları yapan insandan başkası olmayacaktır.
Eşya, eşyayı yapan karşısında pasiftir, ölü gibidir, eşyayı işlevsel kılan onları belli amaçlar için üreten, aklı, iradesi, ilmi, kudreti, sevgisi, merhameti olan insandır. Yapan yaptığının ihtiyacını da karşılamaktadır. Bu nedenle insanın yaptıkları insana karşı -eğer böyle bir özellikleri olsaydı-, teşekkürle dolu olacak, insana hamd edeceklerdi. Öte yandan yapan yaptığına muhtaç değildir, yaptığı her şeyi bir kenara atıp yenilerini yapabilir ki, tarih boyunca hep böyle olageldi.
İşte yaptığı eşya, her türlü alet edevat, nasıl insana ‘zorunlu olarak’ muhtaçsa, Allah’ın bir yaratması olarak insan ve diğer tüm varlık da, bunun gibi, yaratıcıya ‘zorunlu’ olarak muhtaçtır. Varlığı varlık sahnesine çıkaran, her türlü ihtiyacını ‘şeriksiz’ karşılayan Allah’tır.
Gani, Rezzak ve Kerim olan Allah’ın, ayette geçen ‘gani’ sıfatı ‘her türlü zenginliğin sahibi’ demektir. Varlık, Allah’ın mülküdür; gökyüzü ve yeryüzü içindekilerle birlikte Ona aittir. O, öyle bir zengindir ki, her şey ona muhtaçken O hiçbir varlığına muhtaç değildir. İnsanların beş duyusu ihtiyaç kapısıdır ve her kapıdan giren nimet Allah’ındır. Mideyi yaratan onu doyuracak gıdaları; gözü yaratan gözün görmesi için güneşi yaratmıştır. Vb.
Varlığın yaptığı şey (evrensel hareket) Allah’ın yaptığı harekettir; güneşin öyle tepemizde durup bize ısı ve ışık vermesinin hiçbir mantığı yoktur, bunun bir sebebi varsa ki, vardır, o sebep Allah’tır. Her bir varlık için bu böyledir. Nasıl uçak insanla birlikte varsa biz de Allah’la birlikte varız. Bizim anlamımız, değerimiz, gücümüz, bizi bulunduğumuz fıtrat üzere yaratan, Allah’tır. Kendisine Peygamber ve Kitap gönderilen ve varoluş amacı öğretilen insan, Allah’la değilse, o yok hükmündedir, o insanın Allah katında bir değeri yoktur.
Sonuç: Varlığın varlık kazanması, zaman ve mekânda bir süre (ömür) gözükmesi, Hakk’ın yaratması ve takdiriyledir. İnsan, Kuran aydınlığında, tabiatta ve kendi varlığında, tabiatı ve kendini görmeyip, yaratıcıyı gördüğünde, o artık yüreği iman sevgisiyle ısınmış, mümin bir kişi değeri kazanmıştır. Mümin insan, Rabbini bilip Ona hakkıyla kulluk etiğinden vaadedilen cennete girecek ve ebedi hayata kavuşacaktır.
İnsan olmasaydı insanın yaptığı, icat ettiği şeyler de olmazdı. İnsanın yaptıkları insana muhtaçtır: İnsan, yaptıkları karşısında, sıfatları bakımından üstün olduğu gibi, zenginliği ifade eden ‘gani’ sıfatı bakımından da üstündür. İnsanın yaptığı şeylerin hepsi çaresizdir, çareleri kendilerini yapan, yaşatan ve ihtiyaçlarını gideren insandır. Mesela sandalyenin ayağı çıksa yahut kırılsa; otomobilin benzini bitse yahut arızalansa; evin kapısı, penceresi bozulsa, musluk su damlatsa; ayakkabının boyası gitse; bilgisayar bozulsa vb. tüm bunların eksikliklerini giderecek, ihtiyaçlarını karşılayacak, onları yapan insandan başkası olmayacaktır.
Eşya, eşyayı yapan karşısında pasiftir, ölü gibidir, eşyayı işlevsel kılan onları belli amaçlar için üreten, aklı, iradesi, ilmi, kudreti, sevgisi, merhameti olan insandır. Yapan yaptığının ihtiyacını da karşılamaktadır. Bu nedenle insanın yaptıkları insana karşı -eğer böyle bir özellikleri olsaydı-, teşekkürle dolu olacak, insana hamd edeceklerdi. Öte yandan yapan yaptığına muhtaç değildir, yaptığı her şeyi bir kenara atıp yenilerini yapabilir ki, tarih boyunca hep böyle olageldi.
İşte yaptığı eşya, her türlü alet edevat, nasıl insana ‘zorunlu olarak’ muhtaçsa, Allah’ın bir yaratması olarak insan ve diğer tüm varlık da, bunun gibi, yaratıcıya ‘zorunlu’ olarak muhtaçtır. Varlığı varlık sahnesine çıkaran, her türlü ihtiyacını ‘şeriksiz’ karşılayan Allah’tır.
Gani, Rezzak ve Kerim olan Allah’ın, ayette geçen ‘gani’ sıfatı ‘her türlü zenginliğin sahibi’ demektir. Varlık, Allah’ın mülküdür; gökyüzü ve yeryüzü içindekilerle birlikte Ona aittir. O, öyle bir zengindir ki, her şey ona muhtaçken O hiçbir varlığına muhtaç değildir. İnsanların beş duyusu ihtiyaç kapısıdır ve her kapıdan giren nimet Allah’ındır. Mideyi yaratan onu doyuracak gıdaları; gözü yaratan gözün görmesi için güneşi yaratmıştır. Vb.
Varlığın yaptığı şey (evrensel hareket) Allah’ın yaptığı harekettir; güneşin öyle tepemizde durup bize ısı ve ışık vermesinin hiçbir mantığı yoktur, bunun bir sebebi varsa ki, vardır, o sebep Allah’tır. Her bir varlık için bu böyledir. Nasıl uçak insanla birlikte varsa biz de Allah’la birlikte varız. Bizim anlamımız, değerimiz, gücümüz, bizi bulunduğumuz fıtrat üzere yaratan, Allah’tır. Kendisine Peygamber ve Kitap gönderilen ve varoluş amacı öğretilen insan, Allah’la değilse, o yok hükmündedir, o insanın Allah katında bir değeri yoktur.
Sonuç: Varlığın varlık kazanması, zaman ve mekânda bir süre (ömür) gözükmesi, Hakk’ın yaratması ve takdiriyledir. İnsan, Kuran aydınlığında, tabiatta ve kendi varlığında, tabiatı ve kendini görmeyip, yaratıcıyı gördüğünde, o artık yüreği iman sevgisiyle ısınmış, mümin bir kişi değeri kazanmıştır. Mümin insan, Rabbini bilip Ona hakkıyla kulluk etiğinden vaadedilen cennete girecek ve ebedi hayata kavuşacaktır.