Meşhur âlim Hadrâmî kitap alma ile ilgili bir anısını şöyle anlatmaktadır:
“Kurtuba’da bulunduğum sırada kitapçılar çarşısına gider, aramakta olduğum bir kitabı elde etmeye çalışırdım. Nihayet bir gün bir eserin güzel yazılı, ciltli bir nüshasına rastladım ve çok sevindim, müzayede başlayınca fiyatını artırmaya başladım, ancak her artırmanın sonunda tellal tekrar bana artırılmış yeni bir fiyat ile dönüyordu. Artık kitap değerini çoktan aşmıştı. Tellaldan bu kitabı, değerinin üzerine çıkaran adamı bana göstermesini istedim. Üzerinde değerli elbiseler olan bir adamı bana işaret etti. O şahsa yaklaşarak “Allah mertebenizi yükseltsin ey aziz fakih, eğer bu kitabı ille de almak istiyorsanız ben çekileyim, zira kitap değerinin çok üzerine çıktı” dedim. Bana dönerek “Ben din bilgini değilim, kitabın neye dair olduğunu da bilmiyorum. Ancak bir kütüphane kurdum ve bu kütüphaneyle şehrin soyluları arasında ün yapmak istiyorum. Kitaplarımın arasında tam da bu kitabın sığacağı kadar bir boşluk kaldı. Cildinin ve yazısının güzelliğini görünce fiyatına bakmadan bu kitabı almak istedim, bende para Allah’a şükür çok, dedi.”
Hadrâmî de evet para senin gibilerde var, Allah cevizi dişi olmayana veriyor, bu kitapta ne olduğunu bilen ve ondan istifade etmek isteyen ben ama benim param yok, bu da benim o kitaba erişmemi engelliyor, dediğini aktarmaktadır.
İsmail Erünsal’ın Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar adlı kitabında aktardığı bu olay kitabın geçmişteki zengin ve fakir insanlarla olan serüvenini anlatmaktadır.
Fakir insanların kitap ile imtihanı çok daha zor olmakta kitap fakir insanların evine girmemekteydi. Eskiden zenginlere mahsus olan okuma, medreselerdeki eğitimi de etkilemekteydi. Molla Fenârî, medrese öğrencilerinin Cuma ve Salı olan tatillerine, kitap istinsah (kopyalama) etsinler diye Pazartesi gününü de eklemiştir. O dönem medrese öğrencilerinin derste takip edecekleri bir kitabı elde etmeleri çok zor olmaktaydı.
Eskiden Kuranıkerim camilerde bile çok az bulunmaktaydı. Bazı zamanlar yirmi koyun fiyatına, bazen de bir tarla karşılığında değerli bir kitap satın alınabilmekteydi. Kuranıkerim’i bütün olarak görmenin zor olduğu camilerde daha ziyade cüzler bulunmaktaydı.
Osmanlı’da vasıflı bir işçinin on günlük kazancı ile ortalama bir Kuranıkerim alabildiğini göz önünde bulundurursak o dönemde kitabın vatandaşla buluşma zorluğunu anlaşılmış oluruz. Hayır işi yapmak isteyen kişilerin, öldüklerinde mirasından Kuranıkerim alınıp halka, camilere dağıtılması şeklide vasiyet etmeleri, halkın Kuranıkerim’i elde etmesindeki müşkül durumu işaret etmektedir.
Matbaanın işlevsel hâle gelmesine kadar Batı’da da durum pek farklı değildi. Batı’da kitaplar çok değerli olarak görülmekte, kitapların kitaplıkta mı yoksa kasada mı saklanması tartışma konusu olmaktaydı. Kitaplar, çalınmaması için kütüphanelerde zincirlere vurularak okuyucunun hizmetine sunulurdu. Osmanlı’da da bir dönem ödünç kitap verme işlemi kaldırılmış, okuyucular kitaplara sadece kütüphane içinde erişebilir olmuştur.
Matbaanın işlevsel hâle gelmesiyle kitabın değerinin on beş kata kadar düştüğü bilinmektedir. Dünyanın en büyük buluşlarından olan matbaa, kitabı halkın ayağına getirince, kitap zenginlere mahsus olan bir meta olmaktan çıktı. Fakirler de kitap almaya, kendi evlerinde özel kütüphanelerini kurmaya, çocuklarını kitapla buluşturmaya başladılar.
Kitap okuyan kişi kendisini diğer insanlardan ayrıcalıklı kılmaktadır. Fakirlerin çocukları geçmişte kitaplara yoksulluk nedeni ile erişememekteydiler. Günümüzde de cehaletleri onları kitaptan uzak tutmaktadır. Halbuki zengin çocuğu ile fakir çocuğu arasındaki eğitimle ilgili dezavantajlı durumu en hızlı kapatacak unsur kitap okumak olmaktadır. Özel kolejlerde okuyan ve özel hocalardan ders alan bazı kişiler kitap okumadıkları için eğitimlerinin belirli dönemlerinde sorun yaşamaktadırlar. Kitap okuyan kişi kariyer basamaklarını daha hızlı çıkmakta ve karşılaştığı olayları daha mantıklı değerlendirdiği için hayatta daha mutlu olmaktadır.
Fakat halkın gözünde kitabın cazibesi olmadığı için normal aile çocukları zengin çocuklarının elindeki telefonun, altındaki arabanın cazibesine kapılarak gerekli zamanda gerekli adımı atmakta geç kalmaktadır.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de maalesef çocuklar kitaplara uzak durarak kitapla olan imtihanlarında sorun yaşamaktadırlar.
“Kurtuba’da bulunduğum sırada kitapçılar çarşısına gider, aramakta olduğum bir kitabı elde etmeye çalışırdım. Nihayet bir gün bir eserin güzel yazılı, ciltli bir nüshasına rastladım ve çok sevindim, müzayede başlayınca fiyatını artırmaya başladım, ancak her artırmanın sonunda tellal tekrar bana artırılmış yeni bir fiyat ile dönüyordu. Artık kitap değerini çoktan aşmıştı. Tellaldan bu kitabı, değerinin üzerine çıkaran adamı bana göstermesini istedim. Üzerinde değerli elbiseler olan bir adamı bana işaret etti. O şahsa yaklaşarak “Allah mertebenizi yükseltsin ey aziz fakih, eğer bu kitabı ille de almak istiyorsanız ben çekileyim, zira kitap değerinin çok üzerine çıktı” dedim. Bana dönerek “Ben din bilgini değilim, kitabın neye dair olduğunu da bilmiyorum. Ancak bir kütüphane kurdum ve bu kütüphaneyle şehrin soyluları arasında ün yapmak istiyorum. Kitaplarımın arasında tam da bu kitabın sığacağı kadar bir boşluk kaldı. Cildinin ve yazısının güzelliğini görünce fiyatına bakmadan bu kitabı almak istedim, bende para Allah’a şükür çok, dedi.”
Hadrâmî de evet para senin gibilerde var, Allah cevizi dişi olmayana veriyor, bu kitapta ne olduğunu bilen ve ondan istifade etmek isteyen ben ama benim param yok, bu da benim o kitaba erişmemi engelliyor, dediğini aktarmaktadır.
İsmail Erünsal’ın Osmanlılarda Sahaflık ve Sahaflar adlı kitabında aktardığı bu olay kitabın geçmişteki zengin ve fakir insanlarla olan serüvenini anlatmaktadır.
Fakir insanların kitap ile imtihanı çok daha zor olmakta kitap fakir insanların evine girmemekteydi. Eskiden zenginlere mahsus olan okuma, medreselerdeki eğitimi de etkilemekteydi. Molla Fenârî, medrese öğrencilerinin Cuma ve Salı olan tatillerine, kitap istinsah (kopyalama) etsinler diye Pazartesi gününü de eklemiştir. O dönem medrese öğrencilerinin derste takip edecekleri bir kitabı elde etmeleri çok zor olmaktaydı.
Eskiden Kuranıkerim camilerde bile çok az bulunmaktaydı. Bazı zamanlar yirmi koyun fiyatına, bazen de bir tarla karşılığında değerli bir kitap satın alınabilmekteydi. Kuranıkerim’i bütün olarak görmenin zor olduğu camilerde daha ziyade cüzler bulunmaktaydı.
Osmanlı’da vasıflı bir işçinin on günlük kazancı ile ortalama bir Kuranıkerim alabildiğini göz önünde bulundurursak o dönemde kitabın vatandaşla buluşma zorluğunu anlaşılmış oluruz. Hayır işi yapmak isteyen kişilerin, öldüklerinde mirasından Kuranıkerim alınıp halka, camilere dağıtılması şeklide vasiyet etmeleri, halkın Kuranıkerim’i elde etmesindeki müşkül durumu işaret etmektedir.
Matbaanın işlevsel hâle gelmesine kadar Batı’da da durum pek farklı değildi. Batı’da kitaplar çok değerli olarak görülmekte, kitapların kitaplıkta mı yoksa kasada mı saklanması tartışma konusu olmaktaydı. Kitaplar, çalınmaması için kütüphanelerde zincirlere vurularak okuyucunun hizmetine sunulurdu. Osmanlı’da da bir dönem ödünç kitap verme işlemi kaldırılmış, okuyucular kitaplara sadece kütüphane içinde erişebilir olmuştur.
Matbaanın işlevsel hâle gelmesiyle kitabın değerinin on beş kata kadar düştüğü bilinmektedir. Dünyanın en büyük buluşlarından olan matbaa, kitabı halkın ayağına getirince, kitap zenginlere mahsus olan bir meta olmaktan çıktı. Fakirler de kitap almaya, kendi evlerinde özel kütüphanelerini kurmaya, çocuklarını kitapla buluşturmaya başladılar.
Kitap okuyan kişi kendisini diğer insanlardan ayrıcalıklı kılmaktadır. Fakirlerin çocukları geçmişte kitaplara yoksulluk nedeni ile erişememekteydiler. Günümüzde de cehaletleri onları kitaptan uzak tutmaktadır. Halbuki zengin çocuğu ile fakir çocuğu arasındaki eğitimle ilgili dezavantajlı durumu en hızlı kapatacak unsur kitap okumak olmaktadır. Özel kolejlerde okuyan ve özel hocalardan ders alan bazı kişiler kitap okumadıkları için eğitimlerinin belirli dönemlerinde sorun yaşamaktadırlar. Kitap okuyan kişi kariyer basamaklarını daha hızlı çıkmakta ve karşılaştığı olayları daha mantıklı değerlendirdiği için hayatta daha mutlu olmaktadır.
Fakat halkın gözünde kitabın cazibesi olmadığı için normal aile çocukları zengin çocuklarının elindeki telefonun, altındaki arabanın cazibesine kapılarak gerekli zamanda gerekli adımı atmakta geç kalmaktadır.
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de maalesef çocuklar kitaplara uzak durarak kitapla olan imtihanlarında sorun yaşamaktadırlar.