Gezegen üzgün!.. ‘ Solmayan renk, kısılmayan ses, kırılmayan çizgi, geçmeyen an, pörsümeyen yeni, küflenmeyen maden’den haber beklemekte… Hava, su, ateş, toprak, bitki, hayvan hasadı derken, oyaladığımız ve istismar ettiğimiz Gezegenin bir gün yeniden sıra sizde diyeceği günlerin karanlığındayız… Kahkahaların, üstünlük ihtiraslarının, harita kabadayılığının hasat zamanı gelecekti… Aç aç kaldığı için, tok tok kaldığı için; aç toka tokuşturulacaktı…
Çünkü Gezegen diğer yıldızlara göre çok mutsuzdu… Kemiğe benzeyen ağaç dallarından, kuru kafalara benzeyen dağlara kadar…
Gezenlerin sessiz kiracılar olarak kalmadığı yıllar çok… Gezegeni alınca göğü unutan sarmaşık medeniyeti… Tam buldu, yarım düşündü… Oysa Gök Medeniyetinde ne yıldız yıldıza çarptı, ne Güneş ışığı kiraladı, ne karanlık ayı istismar etti…
Gezegeni yine yazmıştım… Ha beşyüz yıl önce, beşyüz yıl sonra… Ne fark eder… Karınca, bir türlü yuvamı çiğneme diyemedi file…
‘ … Beş yüz yıl önce.. Avrupa!..
Avrupa’da çok sayıda kurt yaşardı, vahşi ve mutlu. Kurt sürüleri Paris’e kadar iner, sokaklara Jura dağlarının soğuğunu taşırlardı. Kurtların Jura dağından inerek halkı hayli korkuttukları bilinir. Bununla da kalmaz on dokuzuncu yüzyıl başlarında kurtlar İngiltere, İskoçya ve İrlanda’yı da basarlar. Bu sularda Orta çağ Batı Avrupa’sında boz ayılar yaygındır. Dahası Kunduzlar..
Krallara mahsus av partileri, deli hobiler derken avlana avlana artık avlananlar masallara saklandılar.
Turnaları unutmamak lazım.Turnalar da vardı tabi. İngiltere de ötünce Fransa dan sesleri duyulan turnalar.. Deniz kartalları.. Onlar da artık yok. Dahası, somon avı yapabilmek adına balık kartallarını da yok ettiler. Belki en şanslı çalı horozları oldu. Onlar özellikle ormanlar talan edilinceye kadar yaşadılar.. Kaya kartalı, kızılca karga derken yirminci yüzyılın başında kala kala yüz çift kızıl çaylak kaldı.. Öyle ki, av yıllarında İngiliz rahip Edmunt Hickeringell şöyle buyurmuştu(!); “… Bulabildiğiniz bütün salyangozları toplayın, kurbağaları ve yumurtalarını yok edin, sonra solucanları toplayın, karıncaları yok edin, yaban arısı ve sinekleri… Öldürün..”
Vurun kahpeye… ( Bu tavrı tanıyoruz.)
Arkasından, su samurundan yalı çapkınına ölü kuş getirene hükümet eliyle para ve avcı şöhreti… Daha derinlere saklanamayan köstebekler, akabinde Bedfordshirede on binlerce serçe, bir o kadar yumurtasıyla yok edildi…’
Ve nihayet!..
Gerileme Osmanlısı dönemlerinde, kelebekleri öldürdüler… Sonra foklar, develer….
Şimdi; “ne diyor bu adam?” Diye, soranlara dönelim: Sıra yeniden insanlara geldi, diyorum… Bütün düşünemeyenler, bütün şuuru taşıyamayan planları, fikirleri yada medeniyet aksiyonları dahil, mazlum ve mahzun Gezegen yarım yarım yudumlamaya başladı… Gezegen yoruldum diyor, susadım diyor… Gezegen şuurda, sezişte, yargıda, aksiyonda bütün gezeni arıyor…
Sıla sevmezse gurbete gönderir, gurbet sevmezse türküye…
Şimdi!..
Yumruk büyüklüğünde kırık bir baş gibi kalan Gezegeni, avuç büyüklüğünde okşama zamanı gelmedi mi sizce?..
Vesselam…
Çünkü Gezegen diğer yıldızlara göre çok mutsuzdu… Kemiğe benzeyen ağaç dallarından, kuru kafalara benzeyen dağlara kadar…
Gezenlerin sessiz kiracılar olarak kalmadığı yıllar çok… Gezegeni alınca göğü unutan sarmaşık medeniyeti… Tam buldu, yarım düşündü… Oysa Gök Medeniyetinde ne yıldız yıldıza çarptı, ne Güneş ışığı kiraladı, ne karanlık ayı istismar etti…
Gezegeni yine yazmıştım… Ha beşyüz yıl önce, beşyüz yıl sonra… Ne fark eder… Karınca, bir türlü yuvamı çiğneme diyemedi file…
‘ … Beş yüz yıl önce.. Avrupa!..
Avrupa’da çok sayıda kurt yaşardı, vahşi ve mutlu. Kurt sürüleri Paris’e kadar iner, sokaklara Jura dağlarının soğuğunu taşırlardı. Kurtların Jura dağından inerek halkı hayli korkuttukları bilinir. Bununla da kalmaz on dokuzuncu yüzyıl başlarında kurtlar İngiltere, İskoçya ve İrlanda’yı da basarlar. Bu sularda Orta çağ Batı Avrupa’sında boz ayılar yaygındır. Dahası Kunduzlar..
Krallara mahsus av partileri, deli hobiler derken avlana avlana artık avlananlar masallara saklandılar.
Turnaları unutmamak lazım.Turnalar da vardı tabi. İngiltere de ötünce Fransa dan sesleri duyulan turnalar.. Deniz kartalları.. Onlar da artık yok. Dahası, somon avı yapabilmek adına balık kartallarını da yok ettiler. Belki en şanslı çalı horozları oldu. Onlar özellikle ormanlar talan edilinceye kadar yaşadılar.. Kaya kartalı, kızılca karga derken yirminci yüzyılın başında kala kala yüz çift kızıl çaylak kaldı.. Öyle ki, av yıllarında İngiliz rahip Edmunt Hickeringell şöyle buyurmuştu(!); “… Bulabildiğiniz bütün salyangozları toplayın, kurbağaları ve yumurtalarını yok edin, sonra solucanları toplayın, karıncaları yok edin, yaban arısı ve sinekleri… Öldürün..”
Vurun kahpeye… ( Bu tavrı tanıyoruz.)
Arkasından, su samurundan yalı çapkınına ölü kuş getirene hükümet eliyle para ve avcı şöhreti… Daha derinlere saklanamayan köstebekler, akabinde Bedfordshirede on binlerce serçe, bir o kadar yumurtasıyla yok edildi…’
Ve nihayet!..
Gerileme Osmanlısı dönemlerinde, kelebekleri öldürdüler… Sonra foklar, develer….
Şimdi; “ne diyor bu adam?” Diye, soranlara dönelim: Sıra yeniden insanlara geldi, diyorum… Bütün düşünemeyenler, bütün şuuru taşıyamayan planları, fikirleri yada medeniyet aksiyonları dahil, mazlum ve mahzun Gezegen yarım yarım yudumlamaya başladı… Gezegen yoruldum diyor, susadım diyor… Gezegen şuurda, sezişte, yargıda, aksiyonda bütün gezeni arıyor…
Sıla sevmezse gurbete gönderir, gurbet sevmezse türküye…
Şimdi!..
Yumruk büyüklüğünde kırık bir baş gibi kalan Gezegeni, avuç büyüklüğünde okşama zamanı gelmedi mi sizce?..
Vesselam…