İyisiyle, hatalarıyla bir bayramı daha geride bıraktık. Kesilen kurbanları Rabbim kabul etsin.
Öncelikle her bayram öncesi aynı muhabbet, aynı görüntü, aynı hataları yapmaktan geri durmayarak, gösterişle süslenmiş bayramlar geçiriyoruz. Bayrama birkaç gün kala her köşe başında, kahvede, mecliste, kurban alacak durumu olmayanları aldırmadan, kurbanlarından övünerek bahsedilmesi tam bir görmemişlik veya Erzurum tabiri ile “desinlere karşı” kurban kesildiğinin göstergesidir. Sosyal medya üzerinden kurbanın fotoğrafının paylaşılması, sanki Allah rızası için değil de birilerine gösteriş için kesildiği izlenimi uyandırıyor. Ya derin dondurucu satışlarında patlama yaşanması ya da marketler de buzdolabı poşetinin yok satılması tam bir dünyalık kurban bayramının kanıtı gibi karşımızda duruyor.
Bitti mi!
Kasap arkadaşımla konuşurken bir kişinin 150 kilo eti kıymalık çektirmek için geldiğini ve saatlerce uğraştığını anlatırken bizler hayretler içinde dinledik! Kesimden sonra bir de “senin kurban kaç kilo et verdi, benim ki bu kadar verdi” muhabbeti bir hafta boyunca konuşulmaya devam ediyor... Bu konuşmalar yapılırken bir parça et, bir parça kemik gönderilecek ailelere “bu kadar et fazla” söylemlerinin de olduğunu belirtmekte fayda var! Gerçi birbirine selam vermeyen komşuların kimin kurban kesip veya kesmediğinden haberdar olması ayrı konuşulması gereken sosyolojik bir konu...
Ülke genelinde bir araştırma yapılsa, sadece gösteriş için kredi çekip, çevreden borç alıp, borcu olduğu halde borcunu ödemeyip kurban kesenlerin oranının yüzde 25’lerde olduğunu göreceksiniz! Benim çevremde bu sayı yüzde 30’ların üzerinde. Daha iyimser davranarak bu sayıyı yüzde 25 olarak belirttim. Allah rızasının gözetilmediği bazılarında kurban kesmemenin rencide edici, küçük düşürücü durum gibi kültürleşmiş bir algı oluştuğunu gözlemliyoruz.
Bu yıl Suriyeliler, hiç olmadığı kadar fazlaydı kurban kesilen yerlerde. Sadece şehir merkezlerinde değil, ilçelerin, köylerin tamamına yakınında vardılar. Kurban etinden istemek için gelen bu kişiler ister 30, ister 50 kişi olsun. Bağırarak, azarlayarak gönderilmesi mübarek günde hoş bir görüntü oluşturmadı. Yakın çevreniz dururken, onlara dağıtmak istememeniz en doğal hakkınız. Ancak kırarak, dökerek Allah’ın rızasını kazanamazsınız.
Zenginin Tatili Ekonomistlerin Çenesini Yoruyor
Yeni yapılan 4+1 dairenin fiyatı 550 bin lira olarak satışa sunuluyor. Bakıyorsunuz daireler daha yapılmadan yok satılmış.
30 bin liralık ikinci el araç 100 bin liraya, 150 bin liralık ikinci el ev 450 bine çıkmış iken kimler bu ev ve araçları alıyor?
Yeni çıkan araçları almak için acentelerde aylarca sıra bekleyenler var.
Tatil yollarında araç kuyruğunun ucu bucağı yok.
Peki ekonomik veriler bu kadar kötü iken eğlence yerleri, tatil yöreleri nasıl oluyor da tıklım tıklım doluyor?
Nasıl oluyor da hissedilen enflasyon oranı yüzde 50’lerde iken, çuvalla para harcayan insanlar var?!
Nasıl oluyor da 2013 yılında kişi başına düşen GSYH 12 bin 480 dolar iken bugün 9 bin dolar civarında olduğu bir dönemde hafif araç satışları yıllık bazda son 10 yılın üzerinde seyrediyor?!
Nasıl oluyor da TL, Dolar ve Euro’ya karşı son yılların en yüksek değer kaybını yaşıyorken salgın sürecinde milyarderler servetlerine trilyonlar ekliyor?!
Nasıl oluyor da açlık sınırı 2 bin 865 lira, yoksulluk sınırı ise 9 bin 332 lira iken, geceliği 20 bin Euro olan villalar dolabiliyor?!
Nasıl oluyor da politika faizi yüzde 19’larda iken, sermayenin milli gelirden aldığı pay çoğalıyor?!
Nasıl mı?
Ülkemizde gelir dağılımında ki adaletsizlik son yıllarda oldukça fazlalaştı. Zengin ile yoksul arasındaki fark, uçurum derecesinde büyüdü.
Bir yanda 17 bin liralık tek başına tosun kesen devlet görevlisi, diğer yanda onun dağıtacağı et ile bayram eti görecek 7 asgari ücretli aile var.
Bir yanda araçlarının benzin hesabını yapamayacak kesimle, diğer yanda otobüs kartını dolduramayacak kadar yoksul halk var.
Bir yanda sıfır aldığı evin mobilyalarını komple değiştirenlerden, diğer yanda ömrü boyunca hiç ev sahibi olamayacak milyonlarca asgari ücretli var.
Bir yanda yaz aylarında klimalı evlerde serin oturanlardan, diğer yanda kış aylarında bazı odaların kalorifer peteklerini kapatan aileler var.
Bakın sayıları 5 milyona yaklaşan işsizleri, 4 milyona yakın asgari ücretin altında çalışanları hiç saymıyorum bile!
Sorabilirsiniz... İnsanlar çabalayıp didindiği emeğini dağıtsın mı? Geçmiş yıllarda bu ayrım yok muydu? Tabi ki vardı ancak bu kadar açık ve çok değildi.
Herhangi bir kurumda yönetici kadrosunda çalışanlar ikinci lüks evini ve arabasını alırken, eşdeğer bölüm mezunu olup da asgari ücretle çalışmaya razı gelmiş işçi, bırakın yatırım yapmayı, evini binbir güçlükle geçindiriyor.
Eskiden orta direk diye tabir ettiğimiz bir kesim vardı. Artık orta direğin yerini az yoksullar aldı. Memurların dahi pek çoğunu bu kategoride sayabiliriz.
Sonuç olarak ekonomik veriler ortadayken ve akşamları yüzlerini gizleyerek çöp kutularını karıştıran aileler varken, ekonominin iyi olduğunu Bodrum’a tatile giden 100 bin aracı örnek göstererek kimseyi inandıramazsınız.
Öncelikle her bayram öncesi aynı muhabbet, aynı görüntü, aynı hataları yapmaktan geri durmayarak, gösterişle süslenmiş bayramlar geçiriyoruz. Bayrama birkaç gün kala her köşe başında, kahvede, mecliste, kurban alacak durumu olmayanları aldırmadan, kurbanlarından övünerek bahsedilmesi tam bir görmemişlik veya Erzurum tabiri ile “desinlere karşı” kurban kesildiğinin göstergesidir. Sosyal medya üzerinden kurbanın fotoğrafının paylaşılması, sanki Allah rızası için değil de birilerine gösteriş için kesildiği izlenimi uyandırıyor. Ya derin dondurucu satışlarında patlama yaşanması ya da marketler de buzdolabı poşetinin yok satılması tam bir dünyalık kurban bayramının kanıtı gibi karşımızda duruyor.
Bitti mi!
Kasap arkadaşımla konuşurken bir kişinin 150 kilo eti kıymalık çektirmek için geldiğini ve saatlerce uğraştığını anlatırken bizler hayretler içinde dinledik! Kesimden sonra bir de “senin kurban kaç kilo et verdi, benim ki bu kadar verdi” muhabbeti bir hafta boyunca konuşulmaya devam ediyor... Bu konuşmalar yapılırken bir parça et, bir parça kemik gönderilecek ailelere “bu kadar et fazla” söylemlerinin de olduğunu belirtmekte fayda var! Gerçi birbirine selam vermeyen komşuların kimin kurban kesip veya kesmediğinden haberdar olması ayrı konuşulması gereken sosyolojik bir konu...
Ülke genelinde bir araştırma yapılsa, sadece gösteriş için kredi çekip, çevreden borç alıp, borcu olduğu halde borcunu ödemeyip kurban kesenlerin oranının yüzde 25’lerde olduğunu göreceksiniz! Benim çevremde bu sayı yüzde 30’ların üzerinde. Daha iyimser davranarak bu sayıyı yüzde 25 olarak belirttim. Allah rızasının gözetilmediği bazılarında kurban kesmemenin rencide edici, küçük düşürücü durum gibi kültürleşmiş bir algı oluştuğunu gözlemliyoruz.
Bu yıl Suriyeliler, hiç olmadığı kadar fazlaydı kurban kesilen yerlerde. Sadece şehir merkezlerinde değil, ilçelerin, köylerin tamamına yakınında vardılar. Kurban etinden istemek için gelen bu kişiler ister 30, ister 50 kişi olsun. Bağırarak, azarlayarak gönderilmesi mübarek günde hoş bir görüntü oluşturmadı. Yakın çevreniz dururken, onlara dağıtmak istememeniz en doğal hakkınız. Ancak kırarak, dökerek Allah’ın rızasını kazanamazsınız.
Zenginin Tatili Ekonomistlerin Çenesini Yoruyor
Yeni yapılan 4+1 dairenin fiyatı 550 bin lira olarak satışa sunuluyor. Bakıyorsunuz daireler daha yapılmadan yok satılmış.
30 bin liralık ikinci el araç 100 bin liraya, 150 bin liralık ikinci el ev 450 bine çıkmış iken kimler bu ev ve araçları alıyor?
Yeni çıkan araçları almak için acentelerde aylarca sıra bekleyenler var.
Tatil yollarında araç kuyruğunun ucu bucağı yok.
Peki ekonomik veriler bu kadar kötü iken eğlence yerleri, tatil yöreleri nasıl oluyor da tıklım tıklım doluyor?
Nasıl oluyor da hissedilen enflasyon oranı yüzde 50’lerde iken, çuvalla para harcayan insanlar var?!
Nasıl oluyor da 2013 yılında kişi başına düşen GSYH 12 bin 480 dolar iken bugün 9 bin dolar civarında olduğu bir dönemde hafif araç satışları yıllık bazda son 10 yılın üzerinde seyrediyor?!
Nasıl oluyor da TL, Dolar ve Euro’ya karşı son yılların en yüksek değer kaybını yaşıyorken salgın sürecinde milyarderler servetlerine trilyonlar ekliyor?!
Nasıl oluyor da açlık sınırı 2 bin 865 lira, yoksulluk sınırı ise 9 bin 332 lira iken, geceliği 20 bin Euro olan villalar dolabiliyor?!
Nasıl oluyor da politika faizi yüzde 19’larda iken, sermayenin milli gelirden aldığı pay çoğalıyor?!
Nasıl mı?
Ülkemizde gelir dağılımında ki adaletsizlik son yıllarda oldukça fazlalaştı. Zengin ile yoksul arasındaki fark, uçurum derecesinde büyüdü.
Bir yanda 17 bin liralık tek başına tosun kesen devlet görevlisi, diğer yanda onun dağıtacağı et ile bayram eti görecek 7 asgari ücretli aile var.
Bir yanda araçlarının benzin hesabını yapamayacak kesimle, diğer yanda otobüs kartını dolduramayacak kadar yoksul halk var.
Bir yanda sıfır aldığı evin mobilyalarını komple değiştirenlerden, diğer yanda ömrü boyunca hiç ev sahibi olamayacak milyonlarca asgari ücretli var.
Bir yanda yaz aylarında klimalı evlerde serin oturanlardan, diğer yanda kış aylarında bazı odaların kalorifer peteklerini kapatan aileler var.
Bakın sayıları 5 milyona yaklaşan işsizleri, 4 milyona yakın asgari ücretin altında çalışanları hiç saymıyorum bile!
Sorabilirsiniz... İnsanlar çabalayıp didindiği emeğini dağıtsın mı? Geçmiş yıllarda bu ayrım yok muydu? Tabi ki vardı ancak bu kadar açık ve çok değildi.
Herhangi bir kurumda yönetici kadrosunda çalışanlar ikinci lüks evini ve arabasını alırken, eşdeğer bölüm mezunu olup da asgari ücretle çalışmaya razı gelmiş işçi, bırakın yatırım yapmayı, evini binbir güçlükle geçindiriyor.
Eskiden orta direk diye tabir ettiğimiz bir kesim vardı. Artık orta direğin yerini az yoksullar aldı. Memurların dahi pek çoğunu bu kategoride sayabiliriz.
Sonuç olarak ekonomik veriler ortadayken ve akşamları yüzlerini gizleyerek çöp kutularını karıştıran aileler varken, ekonominin iyi olduğunu Bodrum’a tatile giden 100 bin aracı örnek göstererek kimseyi inandıramazsınız.