“Senden önce de hangi memlekete uyarıcı göndermişsek oranın varlıklıları, ‘babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izlerine uyarız,’ derlerdi.” (Zuhruf 23)
Peygamberlerin cevabı ise şöyledir: “Ben, size, babalarınızın inandığı dinden daha doğrusunu getirmişsem yine mi bana uymazsınız? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.” (Zuhruf 24)
Hak dinin karşısındaki en büyük engel, peygamber gönderilen toplumların yerleşik kültürü ile o kültürü savunan siyasi-ekonomik çevreler ve din sınıfı olmuştur.
Bu sosyolojik ve psikolojik engel Kuran’da pek çok ayette vurgulanmıştır:
“Müşriklere: ‘Allah’ın indirdiğine uyun,’ denildiği zaman onlar: ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız,’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış ve doğruyu bulamamıştıysa?” (2/170)
“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yolda bulduk; Allah da bize bunu emretti,’ derler. De ki: ‘Allah kötülüğü emretmez; Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (7/28)
“Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz dinden bizi döndüresiniz ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldiniz? Hâlbuki biz size inanacak değiliz!” (10/78)
“Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.” (21/53)
“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dendiğinde: ‘Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız,’ derler. Ya şeytan onları alevli ateşin azabına çağırıyorsa!” (31/21)
Halk çoğunluğunun, refah içinde yaşayan ve memleketin köşelerini tutan ileri gelenleri izledikleri bir gerçektir. At, sahibine göre kişner! Halkı iyi ya da kötü yola sevk eden ülkelerin, tabiri caizse, bu ‘kaymak’ tabakalarıdır.
Hak dinin tebliğcisi Peygamberler ise, Allah tarafından gönderilen birer rahmet nehirleridir ki, kim onlara yaklaşmış ve tebliğlerinden istifade etmişse, derhal yağış almış kuru tabiat gibi yeşerip çimlenerek, yapraklanıp çiçeklenerek, meyveye durmuşlardır….
Rahmet kaynağı peygamberlere ilk karşı çıkıp Hak Dini yalanlayanlar, ülkelerin yönetici sınıfıyla, ekonomiyi yöneten, getirimleri kontrol eden ve paylaşan kesimleri olmuştur.
Hak Dinin getirdiği adalet sistemiyle paylaşım düzeni ve ahlak prensipleri, hâkim yapıyı paniğe sevk etmiştir. Bu tarihsel durum kıyamete kadar geçerli kalacaktır.
İslam’ı vicdanlara iten ve Batı kültür değerlerini benimseyen Türkiye’mizde de durum benzerdir. Ülkemizde İslam’ın gelişmesini, dini eğitimin ve dini ahlakın yaygınlaşmasını istemeyenler, halk değil, ülkeyi yöneten ve rantları paylaşan kesimlerdir.
Sonuç: 80 milyonluk Türkiye’de sosyoloji psikoloji değiştirilmiştir. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Hak Dinin karşısında birçok cephe kurulmuştur. Bu cephelerin militanları, kimi ateist cephede, kimi laik cephede, kimi ırkçılık, kimi ideolojik cephelerde, kimi eyyamcılar cephesinde… vs. cephelerde, yar almışlardır. Dejenere olmuş bu çevreler, yaşantılarına ve edindikleri yeni inançlara göre, Hak Din karşısında bir tutum ve davranış sergilemektedirler.
Bun cephelerin en tehlikelisi, bozuk amellerini hedef almayan, yeni bir din anlayışı oluşturma çabası içinde olanlardır.
Hak Dinin kaynağı Kuran’dan ve Sünnetten taviz veren hocalar, akademisyenler, yazıp çizen kesimler, bu müfsit kitlenin favori şahsiyetleridir. Kontrollerindeki kitle iletişim araçlarıyla bu ifsat edici şahısları toplumun önüne ‘büyük hocalar’ olarak çıkarıp bozuk fikirlerini topluma yayma çabası içindedirler.
Müslümanlar, asrımızın bu en büyük fitnesini artık daha net görüyorlar. Fakat daha dikkatli davranılmalı: Kuran nimetine karşı husumet besleyen bu azgın-şımarık kesimlere, Müslümanlar, ticaret ve siyasetlerini daha da büyüterek, şer cephenin alan hâkimiyetini daraltıp, zehirlerini kusmalarına fırsat vermemeye gayret göstermelidirler.
Peygamberlerin cevabı ise şöyledir: “Ben, size, babalarınızın inandığı dinden daha doğrusunu getirmişsem yine mi bana uymazsınız? deyince, dediler ki: Doğrusu biz sizinle gönderilen şeyi inkâr ediyoruz.” (Zuhruf 24)
Hak dinin karşısındaki en büyük engel, peygamber gönderilen toplumların yerleşik kültürü ile o kültürü savunan siyasi-ekonomik çevreler ve din sınıfı olmuştur.
Bu sosyolojik ve psikolojik engel Kuran’da pek çok ayette vurgulanmıştır:
“Müşriklere: ‘Allah’ın indirdiğine uyun,’ denildiği zaman onlar: ‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız,’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış ve doğruyu bulamamıştıysa?” (2/170)
“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman: ‘Babalarımızı bu yolda bulduk; Allah da bize bunu emretti,’ derler. De ki: ‘Allah kötülüğü emretmez; Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (7/28)
“Onlar dediler ki: Babalarımızı üzerinde bulduğumuz dinden bizi döndüresiniz ve yeryüzünde ululuk sizin ikinizin olsun diye mi bize geldiniz? Hâlbuki biz size inanacak değiliz!” (10/78)
“Dediler ki: Biz, babalarımızı bunlara tapar kimseler bulduk.” (21/53)
“Onlara, ‘Allah’ın indirdiğine uyun’ dendiğinde: ‘Hayır, biz babalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız,’ derler. Ya şeytan onları alevli ateşin azabına çağırıyorsa!” (31/21)
Halk çoğunluğunun, refah içinde yaşayan ve memleketin köşelerini tutan ileri gelenleri izledikleri bir gerçektir. At, sahibine göre kişner! Halkı iyi ya da kötü yola sevk eden ülkelerin, tabiri caizse, bu ‘kaymak’ tabakalarıdır.
Hak dinin tebliğcisi Peygamberler ise, Allah tarafından gönderilen birer rahmet nehirleridir ki, kim onlara yaklaşmış ve tebliğlerinden istifade etmişse, derhal yağış almış kuru tabiat gibi yeşerip çimlenerek, yapraklanıp çiçeklenerek, meyveye durmuşlardır….
Rahmet kaynağı peygamberlere ilk karşı çıkıp Hak Dini yalanlayanlar, ülkelerin yönetici sınıfıyla, ekonomiyi yöneten, getirimleri kontrol eden ve paylaşan kesimleri olmuştur.
Hak Dinin getirdiği adalet sistemiyle paylaşım düzeni ve ahlak prensipleri, hâkim yapıyı paniğe sevk etmiştir. Bu tarihsel durum kıyamete kadar geçerli kalacaktır.
İslam’ı vicdanlara iten ve Batı kültür değerlerini benimseyen Türkiye’mizde de durum benzerdir. Ülkemizde İslam’ın gelişmesini, dini eğitimin ve dini ahlakın yaygınlaşmasını istemeyenler, halk değil, ülkeyi yöneten ve rantları paylaşan kesimlerdir.
Sonuç: 80 milyonluk Türkiye’de sosyoloji psikoloji değiştirilmiştir. Birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de Hak Dinin karşısında birçok cephe kurulmuştur. Bu cephelerin militanları, kimi ateist cephede, kimi laik cephede, kimi ırkçılık, kimi ideolojik cephelerde, kimi eyyamcılar cephesinde… vs. cephelerde, yar almışlardır. Dejenere olmuş bu çevreler, yaşantılarına ve edindikleri yeni inançlara göre, Hak Din karşısında bir tutum ve davranış sergilemektedirler.
Bun cephelerin en tehlikelisi, bozuk amellerini hedef almayan, yeni bir din anlayışı oluşturma çabası içinde olanlardır.
Hak Dinin kaynağı Kuran’dan ve Sünnetten taviz veren hocalar, akademisyenler, yazıp çizen kesimler, bu müfsit kitlenin favori şahsiyetleridir. Kontrollerindeki kitle iletişim araçlarıyla bu ifsat edici şahısları toplumun önüne ‘büyük hocalar’ olarak çıkarıp bozuk fikirlerini topluma yayma çabası içindedirler.
Müslümanlar, asrımızın bu en büyük fitnesini artık daha net görüyorlar. Fakat daha dikkatli davranılmalı: Kuran nimetine karşı husumet besleyen bu azgın-şımarık kesimlere, Müslümanlar, ticaret ve siyasetlerini daha da büyüterek, şer cephenin alan hâkimiyetini daraltıp, zehirlerini kusmalarına fırsat vermemeye gayret göstermelidirler.