Yaşam sizin için ne ifade ediyor?
Neyi kaybettiğinizde, yaşamın elinizden uçup gideceğini söyleyebilirsiniz?
Uzun zamandır böyle bir soru aklınızın ucuna bile gelmediyse, size biraz düşünme zamanı verebilirim.
Hayatınıza müdahale saymazsanız, daha da ileri gidip sormak istiyorum.
Hangisini hayatınızdan çıkardığınızda, soluğunuz kesilir?
Aşk…
Erdem…
Geleceği garantiye alma çabanız!
Hangisi?
Yaşamın sıradan temposuna alışmış herkes gibi, ‘bu da nereden çıktı?’ diyebilirsiniz.
Bence demeyin!
Mutlaka karşınıza dikilecek olan, hayatınızın sorusuyla bugün yüzleşmeyi deneyin.
Birisi size Aşk dediğinde, aklınıza ilk gelen şey; gelip geçici ilişkiler mi oluyor, yoksa sıkıcı olduğuna epeyi zamandır ikna olduğunuz evliliğiniz mi aklınıza geliyor?
Sizin, aşk diye dilinize pelesenk ettiğiniz şey bunlardan biriyse, bu seçeneği hiç düşünmeden eleyebilirsiniz.
Aşk; erkekle kadının birbirlerine hissettiklerinin hepsinden daha büyük bir şey.
Leyla’yla Mecnun’un o bilindik hikayesini hatırlayın.
Her şeyinden vazgeçip Leyla’sını arayan Mecnun, ona kavuştuğunda, aradığı şeyin karşısında dikilen kadın olmadığını hemen anlıyor.
Aşk öyle bir arayıştır ki, sonu gelmeyen!
Bu asırda, bu kadar büyüğüyle kafanızı karıştırmak niyetinde değilim.
Ben ruhunuzu dinginleştiren anların peşindeyim sadece.
Aşk var mı çok özel zamanlarınızın içinde?
Hiç olmadık bir zamanda, kafanızda gökkuşağının renkleriyle çakan bir şimşeğin engellenemez ışıltısıyla, tebessüm doluyor mu cemalinize?
Tam o anda, nerede olursanız olun, bir fırsatını bulup, eliniz telefonun bilindik numarasını tuşluyor mu?
Bunu yapacak zamanınız yoksa yazık ediyorsunuz kendinize!
Unuttuğunuz şey, size bağışlanan hayatın bir yedeğinin olmadığı gerçeğidir.
Yoksa siz, her şeye rağmen zamanımızın az bulunan erdem savaşçılarından mısınız?
Bir mum gibi erimeye rıza gösterip, etrafını aydınlatmak çabasıyla, kendisini tutuşturmuş kahramanlardan mısınız?
Öyleyseniz, kendinizi tüketerek ilerlediniz yolda, etrafınızdakileri mutlu etmek için süren çabanıza selam olsun.
Seçtiğiniz zor yolu da aslında aşk diye nitelemek gerek.
Karşılıksız, dur durak bilmez, yıpratıcı bir aşk.
Erdemin bir yaşam boyu, ruhunuza getireceği acımtırak ferahlıkla ne kadar öğünseniz az!
Bunların ikisi de size uygun değilse; siz, iflah olmaz bir hamalsınız demektir.
Kendinizin, eşinizin, dostunuzun, çocuklarınızın, sorumluluk alanınıza girdiğine inandığınız kim varsa hepsinin, bütün yüklerine talip bir hamal.
Geleceği garantiye alma yükünü, ruhuyla sırtlayan tüm hamallar, mutlu olacağı zamanları düşünerek, sürekli mutsuz yaşarlar.
Siz bunu fark ettiğinizde ise elinizde; kaybedilmiş bir gençlik, soluksuz koşuşturmalarla geçmiş bir olgunluk, neye yarayacağını bilmediğiniz bir ihtiyarlık olacak.
Siz ve el sürülmemiş yaşamınız yani!
Neyi kaybettiğinizde, yaşamın elinizden uçup gideceğini söyleyebilirsiniz?
Uzun zamandır böyle bir soru aklınızın ucuna bile gelmediyse, size biraz düşünme zamanı verebilirim.
Hayatınıza müdahale saymazsanız, daha da ileri gidip sormak istiyorum.
Hangisini hayatınızdan çıkardığınızda, soluğunuz kesilir?
Aşk…
Erdem…
Geleceği garantiye alma çabanız!
Hangisi?
Yaşamın sıradan temposuna alışmış herkes gibi, ‘bu da nereden çıktı?’ diyebilirsiniz.
Bence demeyin!
Mutlaka karşınıza dikilecek olan, hayatınızın sorusuyla bugün yüzleşmeyi deneyin.
Birisi size Aşk dediğinde, aklınıza ilk gelen şey; gelip geçici ilişkiler mi oluyor, yoksa sıkıcı olduğuna epeyi zamandır ikna olduğunuz evliliğiniz mi aklınıza geliyor?
Sizin, aşk diye dilinize pelesenk ettiğiniz şey bunlardan biriyse, bu seçeneği hiç düşünmeden eleyebilirsiniz.
Aşk; erkekle kadının birbirlerine hissettiklerinin hepsinden daha büyük bir şey.
Leyla’yla Mecnun’un o bilindik hikayesini hatırlayın.
Her şeyinden vazgeçip Leyla’sını arayan Mecnun, ona kavuştuğunda, aradığı şeyin karşısında dikilen kadın olmadığını hemen anlıyor.
Aşk öyle bir arayıştır ki, sonu gelmeyen!
Bu asırda, bu kadar büyüğüyle kafanızı karıştırmak niyetinde değilim.
Ben ruhunuzu dinginleştiren anların peşindeyim sadece.
Aşk var mı çok özel zamanlarınızın içinde?
Hiç olmadık bir zamanda, kafanızda gökkuşağının renkleriyle çakan bir şimşeğin engellenemez ışıltısıyla, tebessüm doluyor mu cemalinize?
Tam o anda, nerede olursanız olun, bir fırsatını bulup, eliniz telefonun bilindik numarasını tuşluyor mu?
Bunu yapacak zamanınız yoksa yazık ediyorsunuz kendinize!
Unuttuğunuz şey, size bağışlanan hayatın bir yedeğinin olmadığı gerçeğidir.
Yoksa siz, her şeye rağmen zamanımızın az bulunan erdem savaşçılarından mısınız?
Bir mum gibi erimeye rıza gösterip, etrafını aydınlatmak çabasıyla, kendisini tutuşturmuş kahramanlardan mısınız?
Öyleyseniz, kendinizi tüketerek ilerlediniz yolda, etrafınızdakileri mutlu etmek için süren çabanıza selam olsun.
Seçtiğiniz zor yolu da aslında aşk diye nitelemek gerek.
Karşılıksız, dur durak bilmez, yıpratıcı bir aşk.
Erdemin bir yaşam boyu, ruhunuza getireceği acımtırak ferahlıkla ne kadar öğünseniz az!
Bunların ikisi de size uygun değilse; siz, iflah olmaz bir hamalsınız demektir.
Kendinizin, eşinizin, dostunuzun, çocuklarınızın, sorumluluk alanınıza girdiğine inandığınız kim varsa hepsinin, bütün yüklerine talip bir hamal.
Geleceği garantiye alma yükünü, ruhuyla sırtlayan tüm hamallar, mutlu olacağı zamanları düşünerek, sürekli mutsuz yaşarlar.
Siz bunu fark ettiğinizde ise elinizde; kaybedilmiş bir gençlik, soluksuz koşuşturmalarla geçmiş bir olgunluk, neye yarayacağını bilmediğiniz bir ihtiyarlık olacak.
Siz ve el sürülmemiş yaşamınız yani!