Çocukluğumunda geçtiği mahalleydi Mehdi Efendi. Dolu dolu bir yirmibeş yıl. Bu zaman zarfında kimler geldi kimler geçmedi ki. Beybaba, Nuri Amca, Şişko Yılmaz, Celal Dede, Neriman Teyze, Tortumlular, Seyfettin Hoca, Topal Kemal, Ali Amca ve Babası, Ahmet Amca, Ekrem Emi, Gülyaşar Abla ve Şevket Amca. Aklı yerinde olmayan Nuri Amcamızdan hep bir şeyler isterdik. Nuri Amca bize ne alacan derdik oda bize cevap verirdi. Bisiklet, araba yada herhangi başka birşey. Ne zaman deyince hep yarın sözünü alır onunla mutlu olurduk. Nuri Amca bir kış günü sahipsiz olarak yaradanına geri döndüğünde biz ümit dağıtıcımızı kaybetmiştik. Mahallemizin gönül eri Yılmaz Amca ise zihnimizde hep şişmanlığı ile yer etmiş lakabıda şişko olmuştu. Bunu bilir ve hiçbirimize kızmazdı. Çocukluğumuzun oyuncaklarını hep ondan alır mutlu olurduk. Küçücük dükkanında bu işini yapar mahalleyi terk etmeyi hiç düşünmez idi. Oda bir gün aramızdan sessiz ve usulca kayıp gidenlerden olmuştur. Temizlikleri ile mahallemizin müdavinleriydi Neriman ve Refiye Teyzeler. Hiç bıkmadan sabah akşam evini, barkını yıkar yıkar dururlardı temizlik ise onlar için bir alışkanlık olmuş ne varsa yıkar hale gelmişlerdi. Yaşlılık ancak onları bu meşgalelerinden biraz olsun almıştı. Mahallemizde televizyon sadece Topal Kemal Amcalarda vardı. Evleri tek katlı ve küçük pencereli idi. Pencerelerine perdeleri kapatmadıkları zaman evin önü panayır yeri olurdu. Televizyona bakabilmek için birbirimizle yarışır yer kapmaya uğraşırdık. Tam filme kendimizi kaptırdıgımız an perde kapatılır boynumuz bükülürdü. Kemal Amca’nın ayagının topal olmasını merak ederdik. Savaşta bomba girmiş derdi sorduğumuz insanlar ama gerçeği öğrenmeden mahalleyi ilk terk edenler arasına katıldı Kemal Amca. Mahallemizin tek bakkalı olan Celal Dede ise manevi bir direkti sanki.Mahallenin bütün yaşlısı genci onun dükkanında toplanır kaynaşırdı. Birçok kez bende bu sohbetlere katılmış cayır cayır yanan sobanın yanında sıcacık çayımı yudumlamışımdır. Ne güzeldi o günler o anlar yalvarsakta yakarsakta bir daha geri gelmeyecek biliyorum ama keşke geri dönebilsek diye içimden geçirmiyorda değilim. Celal Dedenin dükkanına gözlüklü bir dede gelirdi adını bilmezdik. Zihnimizde hep o gözlüklü dede olarak kaldı. Derileri yürüttüğünü, nuska falan yaptığını duyar birazda korkardık hani bu insandan. Tek başına yaşar pek fazla konuşmazdı. O da birgün kalp krizinden ölmüş sırrını mezara götürenlerden olmuştur. Bülbül sesli insanlardı Ali Amca ve babası. Çocuklarına Kur’an ögretmeyi meslek edinmişler ve arkalarında bir hafızlar ordusu bırakmışlardır. Ruhunuz şad mekanınız cennet olsun. Mahallede at arabası koşardı Ekrem Emi. Atlarına büyük özen verir çocukları gibi severdi onları. Atlara nal çakılmasını hep dikkatlice izler Ekrem Emi’nin atları dizginlemesini hayretle karşılardım. Evinin yanında ahır bulunur ve akşam atlar serbest kaldıklarında yerlerine giderdi. Ekrem Emi’yi felç vurmuş uzun süre hastahanelerde yattıktan sonra ebedi aleme göç etmiştir.Hanımı öldükten sonra genç biri ile evlenmesi mahallelinin gözünden düşürmüştü Şevket Amcayı.Mahalleden geçim sıkıntısı nedeniyle Mersin’e gitmiş daha sonrada geri dönmüştü.Oda ansızın aramızdan ayrılanlar arasına katılmıştı. Geride ise mahallemizin müdavinlerinden Gülyaşar Abla’yı bırakmıştı. Mahallemizin hocasıydı Seyfettin Amca. Hanımıyla birlikte yaptığı işler nedeniyle garipsenir eleştirilirdi. Hoca bunlara kulak asmaz işini yapardı. Onu yün yıkarken çamaşır asarken görenler şaşkınlıklarını gizleyemezlerdi.
Osmanlı erkeği Cumhuriyet çocuğuydu Dedem Hulusi Özdemir. Sözünü esirgemez haksızlığa hiç tahammül etmezdi. Yaşlılığında Kur’an-ı-Kerim’i okumayı öğrenmiş o ilahi iksirden kana kana içmiştir. Sert yapısı nedeniyle yanında ciddiyetsiz olunmaz ileri geri konuşamazdık. Televizyon aldığımızda hiç unutmam günlerce ondan saklamış sonunda yakalanmıştık. Çabuk sinirlenir ama hemen yola gelirdi. Hep Allah canımı bir gecede alsın beni kimsenin umudana koymasın diye dua ederdi. 1995 yılında gece yatıp sabah rahmana kavuşmuş duası kabul olmuştu. Yattıgın yerde Rabbim seni utandırmasın dedem. (Özdemir, Kaybolan Şehir Erzurum, s.252)
Osmanlı erkeği Cumhuriyet çocuğuydu Dedem Hulusi Özdemir. Sözünü esirgemez haksızlığa hiç tahammül etmezdi. Yaşlılığında Kur’an-ı-Kerim’i okumayı öğrenmiş o ilahi iksirden kana kana içmiştir. Sert yapısı nedeniyle yanında ciddiyetsiz olunmaz ileri geri konuşamazdık. Televizyon aldığımızda hiç unutmam günlerce ondan saklamış sonunda yakalanmıştık. Çabuk sinirlenir ama hemen yola gelirdi. Hep Allah canımı bir gecede alsın beni kimsenin umudana koymasın diye dua ederdi. 1995 yılında gece yatıp sabah rahmana kavuşmuş duası kabul olmuştu. Yattıgın yerde Rabbim seni utandırmasın dedem. (Özdemir, Kaybolan Şehir Erzurum, s.252)