
“Nihayet doğum sancısı onu bir hurma ağacının dibine gitmeye mecbur etti. (Utancından) ‘Keşke bundan önce ölmüş ve unutulmuş olsaydım!’ dedi.” (Meryem 23)
Meryem suresinin 24,25 ve 26. ayetlerinde Hazreti Meryem’in Hazreti İsa’yı doğururken yaşadığı sıkıntılar açıklanmış ve sonrasında muhatap olacağı sorulara karşı vereceği cevaplar için de bir yöntem öğretilmiştir: “Aşağısından ona şu nida geldi: Tasalanma, Rabbin senin alt tarafında bir su arkı vücuda getirdi. Hurma ağacını kendine doğru silk, üstünden taze hurma dökülecektir. Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer beşerden her hangi birini görürsen, ben, o çok esirgeyici Allah’a oruç adadım, bu yüzden bu gün kimseyle konuşmayacağım, de.”
Hazreti İsa’nın doğumu Hazreti Âdem ve Hazreti Havva validemizin yaratılmaları gibidir. Hazreti Âdem ve Hazreti Havva validemizin ne babası ne de annesi yoktur. Hazreti İsa’nın ise babası yok, fakat annesi Hazreti Meryem vardır. Bu harika hilkat örnekleri gösteriyor ki Rabbimiz sebeplere bağlı değildir; O, her türlü yaratmaya kadir bir İlahtır.
Hazreti Meryem, doğum sancıları başlayınca yaşadığı yerden ayrılıp tenha bir yere çekildi. Sığındığı yer meyvesiz dallara sahip sapadaki bir hurma ağacının altıydı. Ağacın biraz ilerisinde de yine kuru bir su yatağı vardı. Hurmanın kuru dalları hemen başının üstündeydi ve sancı anında onlara tutunuyordu. Hazreti Meryem bir yandan doğum sancılarıyla kıvranırken biryandan da babasız bir çocuk doğuracağından bunu insanlara nasıl izah edeceğinin sıkıntısını yaşıyordu. Akrabaları, konu-komşusu, kabilesi babasız bir çocuk doğurduğuna inanmayacak ve mutlaka kendisini iffetsizlikle suçlayacaklardı. Onu asıl kahreden izahı mümkün olmayan bu gerçeklikti.
Hazreti Meryem’in bu psikolojisini bilen Rabbimiz, onu rahatlatmak üzere, eş zamanlı mucizelerle onu kuşattı. Hazreti İsa’nın doğumu gerçekleşti. Birden tutunduğu hurma dalı yeşerdi ve üzerinde taze hurmalar belirdi. Aynı zamanda ayaklarını uzattığı kuru su yatağından su akmaya başladı. Toparlanıp kendini ve Hazreti İsa’yı o suda yıkadı, sudan içti, halsizliğini ve açlığını gidermek üzere, hurma dolu dalı silkeledi ve topladığı taze hurmaları yedi. Böylece Hazreti İsa’nın içeceği süt de göğüslerinde birikmeye başladı.
Bu olağanüstü hadisede bize öğretilen pek çok ders vardır. Derslerden biri şudur: Allah (cc), istediği anda istediği kadar mucize yaratır. Her mucize insanla ilgilidir ve mucizelerin ortaya çıkmasında insan unsuru zorunludur. İnsanın yapamayacağı şeyi Allah’ın yapması mucizedir. İnsan çaresiz kalmışken gerçekleşen mucizede Rabbimiz, insanın eylemini mucizeyi tamamlayan bir unsur olarak konuya dâhil etmektedir. Kuru derede su, kuru dalda hurma yaratmak Allah’ın ilminin ve kudretinin bir eseridir; fakat dalı çekip hurmaları silkelemek, toplayıp yemek, uzanıp derenin suyunda kendini, bebeğini yıkamak ve avuçlarına aldığı sudan içmek Hazreti Meryem’in görevidir.
Kuran’dan bir iki örnek daha verirsek; Hazreti Nuh’a düşen emredildiği gibi karada bir gemi inşa etmesidir; karayı denize çevirecek olan Allah’tır. Hazreti Musa’ya düşen asasını kaldırıp taşa vurmasıdır; taştan pınarlar fışkırtacak olan Allah’tır. Yine Hazreti Musa’ya düşen asasını denize sokmasıdır; denizi yaracak ve İsrail oğullarını Kızıldeniz’den geçirecek olan Allah’tır. Hazreti Meryem’e düşen de Hazreti İsa’yı dokuz ay on gün karnında taşıma zahmetine katlanması ve doğum sancısını yüklenmesidir. Hazreti İsa’nın durumunu insanlara izah edecek olan Allah’tır. Nitekim bu durum Kuran’da şu şekilde açıklanmıştır:
“Çocuğu alıp kavmine getirdi, onlar: Meryem! Utanılacak bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi, dediler.” (Meryem 27,28) Emredildiği üzere ‘sükût orucu’tutan Hazreti Meryem, Hazreti İsa’yı işaret ederek onunla konuşmalarını istedi. Bunun üzerine kavmi, “…Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?” (Meryem 29) İşte o anda Allah yeni bir mucize ile onları şaşkına çevirdi: “Bebek: Ben şüphesiz Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun, dedi.”(Meryem 30,31,32,33)
Sonuç: Mucizeler bize şunu öğretmektedir: İnsanın gücünün yetmediğini Allah yaratır, kulun gücünün yettiği işleriyse kula bırakır. Armudun dalda bitip ağzımıza düşmesi tabii kanunlara aykırıdır. Bizim, elimizi dala uzatıp armudu koparmamız ve sonra da ağzımıza götürüp yememiz gerekir. Kâinatta geçerli Sünnetullah yasalarına uygun hareket etmek, güç ve imkân dâhilindeki işleri yapmak, farzdır. İnsanın gücünün yetmediğini, dilerse yaratacak olan Allah’tır.
Meryem suresinin 24,25 ve 26. ayetlerinde Hazreti Meryem’in Hazreti İsa’yı doğururken yaşadığı sıkıntılar açıklanmış ve sonrasında muhatap olacağı sorulara karşı vereceği cevaplar için de bir yöntem öğretilmiştir: “Aşağısından ona şu nida geldi: Tasalanma, Rabbin senin alt tarafında bir su arkı vücuda getirdi. Hurma ağacını kendine doğru silk, üstünden taze hurma dökülecektir. Artık ye, iç. Gözün aydın olsun. Eğer beşerden her hangi birini görürsen, ben, o çok esirgeyici Allah’a oruç adadım, bu yüzden bu gün kimseyle konuşmayacağım, de.”
Hazreti İsa’nın doğumu Hazreti Âdem ve Hazreti Havva validemizin yaratılmaları gibidir. Hazreti Âdem ve Hazreti Havva validemizin ne babası ne de annesi yoktur. Hazreti İsa’nın ise babası yok, fakat annesi Hazreti Meryem vardır. Bu harika hilkat örnekleri gösteriyor ki Rabbimiz sebeplere bağlı değildir; O, her türlü yaratmaya kadir bir İlahtır.
Hazreti Meryem, doğum sancıları başlayınca yaşadığı yerden ayrılıp tenha bir yere çekildi. Sığındığı yer meyvesiz dallara sahip sapadaki bir hurma ağacının altıydı. Ağacın biraz ilerisinde de yine kuru bir su yatağı vardı. Hurmanın kuru dalları hemen başının üstündeydi ve sancı anında onlara tutunuyordu. Hazreti Meryem bir yandan doğum sancılarıyla kıvranırken biryandan da babasız bir çocuk doğuracağından bunu insanlara nasıl izah edeceğinin sıkıntısını yaşıyordu. Akrabaları, konu-komşusu, kabilesi babasız bir çocuk doğurduğuna inanmayacak ve mutlaka kendisini iffetsizlikle suçlayacaklardı. Onu asıl kahreden izahı mümkün olmayan bu gerçeklikti.
Hazreti Meryem’in bu psikolojisini bilen Rabbimiz, onu rahatlatmak üzere, eş zamanlı mucizelerle onu kuşattı. Hazreti İsa’nın doğumu gerçekleşti. Birden tutunduğu hurma dalı yeşerdi ve üzerinde taze hurmalar belirdi. Aynı zamanda ayaklarını uzattığı kuru su yatağından su akmaya başladı. Toparlanıp kendini ve Hazreti İsa’yı o suda yıkadı, sudan içti, halsizliğini ve açlığını gidermek üzere, hurma dolu dalı silkeledi ve topladığı taze hurmaları yedi. Böylece Hazreti İsa’nın içeceği süt de göğüslerinde birikmeye başladı.
Bu olağanüstü hadisede bize öğretilen pek çok ders vardır. Derslerden biri şudur: Allah (cc), istediği anda istediği kadar mucize yaratır. Her mucize insanla ilgilidir ve mucizelerin ortaya çıkmasında insan unsuru zorunludur. İnsanın yapamayacağı şeyi Allah’ın yapması mucizedir. İnsan çaresiz kalmışken gerçekleşen mucizede Rabbimiz, insanın eylemini mucizeyi tamamlayan bir unsur olarak konuya dâhil etmektedir. Kuru derede su, kuru dalda hurma yaratmak Allah’ın ilminin ve kudretinin bir eseridir; fakat dalı çekip hurmaları silkelemek, toplayıp yemek, uzanıp derenin suyunda kendini, bebeğini yıkamak ve avuçlarına aldığı sudan içmek Hazreti Meryem’in görevidir.
Kuran’dan bir iki örnek daha verirsek; Hazreti Nuh’a düşen emredildiği gibi karada bir gemi inşa etmesidir; karayı denize çevirecek olan Allah’tır. Hazreti Musa’ya düşen asasını kaldırıp taşa vurmasıdır; taştan pınarlar fışkırtacak olan Allah’tır. Yine Hazreti Musa’ya düşen asasını denize sokmasıdır; denizi yaracak ve İsrail oğullarını Kızıldeniz’den geçirecek olan Allah’tır. Hazreti Meryem’e düşen de Hazreti İsa’yı dokuz ay on gün karnında taşıma zahmetine katlanması ve doğum sancısını yüklenmesidir. Hazreti İsa’nın durumunu insanlara izah edecek olan Allah’tır. Nitekim bu durum Kuran’da şu şekilde açıklanmıştır:
“Çocuğu alıp kavmine getirdi, onlar: Meryem! Utanılacak bir şey yaptın. Ey Harun’un kız kardeşi! Baban kötü bir kimse değildi, annen de iffetsiz değildi, dediler.” (Meryem 27,28) Emredildiği üzere ‘sükût orucu’tutan Hazreti Meryem, Hazreti İsa’yı işaret ederek onunla konuşmalarını istedi. Bunun üzerine kavmi, “…Biz, dediler, beşikteki bir sabi ile nasıl konuşuruz?” (Meryem 29) İşte o anda Allah yeni bir mucize ile onları şaşkına çevirdi: “Bebek: Ben şüphesiz Allah’ın kuluyum. Bana kitap verdi ve beni peygamber yaptı, nerede olursam olayım beni mübarek kıldı. Yaşadığım müddetçe namaz kılmamı, zekât vermemi ve anneme iyi davranmamı emretti. Beni bedbaht bir zorba kılmadı. Doğduğum günde, öleceğim günde, dirileceğim günde bana selam olsun, dedi.”(Meryem 30,31,32,33)
Sonuç: Mucizeler bize şunu öğretmektedir: İnsanın gücünün yetmediğini Allah yaratır, kulun gücünün yettiği işleriyse kula bırakır. Armudun dalda bitip ağzımıza düşmesi tabii kanunlara aykırıdır. Bizim, elimizi dala uzatıp armudu koparmamız ve sonra da ağzımıza götürüp yememiz gerekir. Kâinatta geçerli Sünnetullah yasalarına uygun hareket etmek, güç ve imkân dâhilindeki işleri yapmak, farzdır. İnsanın gücünün yetmediğini, dilerse yaratacak olan Allah’tır.