
“Oraya gelince, o mübarek yerdeki vadinin sağ kıyısından, (oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben âlemlerin Rabbi Allah’ım.” (Kasas 30)
Kasas suresinin 30-50. ayetlerinde Hz. Musa’nın, gördüğü ateş üzerine, Tur Dağı’na gidişi, orada Allah’ın hitabına muhatap olması, Tevrat ayetlerini alışı ve Mısır’a dönerek Firavun nezdinde mücadeleye başlaması anlatılır. Tur Dağı’nda Hz. Musa’ya mucizeler de verildi. Yere bırakınca asası ejderha oluyordu, elini koynuna sokup çıkarınca bembeyaz çıkıyordu. Hz. Musa hitabeti daha iyi durumdaki kardeşi Hz. Harun’u da kendisini doğrulayan bir yardımcı olarak, tabiri caizse, peygamberliğe tayinini talep etti ve bu isteği de kabul edildi. Hz. Musa’ya verilen, fakat kardeşi Hz. Harun’a verilmeyen mucizeler ise, Firavuna ve onun putperest toplumuna karşı, Rabbın Hz. Musa’nın elindeki iki deliliydi.
Surenin 44. Ayetinde, Rabbimiz, Hazreti Muhammed (sav)e şöyle hitap etmektedir: “Musa’ya vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve görenlerden de değildin.”; 46. Ayette; “ Musa’ya seslendiğimiz zaman da, sen Tûr’un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik); ola ki düşünüp öğüt alırlar,” denilmektedir.
Şimdi durup düşünelim: Haşa! Kuran, Hazreti peygamberin bir sözü olsa Kuran’da önemli yer tutan peygamber öyküleri ve her bir peygamberin yüceltilmesi, Kuran’da, bu yoğunlukta acaba yer alır mıydı? Ki, Hz. Muhammed (sav)’in mücadelesi Kuran ayetlerinde az yer almışken! ‘Ben size gönderilmiş Allah resulüyüm,’ diyen bir peygamber, diğer peygamberlerin yaşadıkları ile kendisinin kıyaslanacağını, ‘bakın, Allah Hz. Musa ile konuşmuş, fakat Hz. Muhammed ile konuşmuş mu?’ Ya da, ‘Allah, Hz. Musa’ya, ejderha ve beyaz el mucizesi vermiş, peki Hz. Muhammed (sav)’e vermiş mi?’ denileceğini düşünmesi her halde zor değildi. Psikoloji, sosyoloji hangi bilgi dalını referans alırsanız alın eğer Kuran Allah’ın kelamı olmasaydı Hz. Peygamber, Kuran’da anılan peygamberleri ön plana çıkarıp kendisini gölgede bırakmaz ve diğer peygamberlerle kendisinin kıyaslanacağı ayetlere yer vermezdi!
Nitekim surenin 48. ayetinden öğreniyoruz ki bu kıyaslamayı Hz. Muhammed (sav) için yapmışlardır: “Fakat onlara tarafımızdan o hak (Peygamber) gelince: Musa’ya verilen mucizeler gibi ona da verilmeli değil miydi?’ dediler…” Surenin devamında Hz Musa’nın gösterdiği mucizelere ve Tevrat’a rağmen kavminin inanmama yolunu seçtiğini, Mekkeli kâfirlerin de, Kuran ayetlerinden yola çıkıp, “Birbirini destekleyen iki sihir! Biz hiçbirine inanmıyoruz!” mantığını yürüttüklerini görüyoruz.
Rabbimiz, o zaman, 49 ve 50’nci ayetlerde Hz. Muhammed (sav)’e şu yöntemi öğretmiş ve inançsızlarla ilgili şu tespiti yapmıştır: “Resulüm! De ki: Eğer doğru söylüyorsanız Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa’ya inen kitaptan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım! Cevap veremezlerse bil ki onlar heveslerine uymaktadır. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.”
Sonuç: Kuran, eğer, Hz. Muhammed (sav)’in bir eseri olsaydı yahut manası Allah’tan olup, fakat ayetlerin Arapça cümleler haline getirilmesi Hz. Muhammed (sav)’e bırakılsaydı, her bir peygamber gibi, Rabbimizin seçtiği ve yetiştirdiği zeki bir kul olan Allah resulü, Kuran’da, kendi adını ön plana çıkartırdı. Ancak görüyoruz ki, öyle değildir: Kuran’daki bu yapı bile hem mana ve hem de lafız olarak Kuran’ın Rabbimize ait olduğunun açık bir delilidir.
Kasas suresinin 30-50. ayetlerinde Hz. Musa’nın, gördüğü ateş üzerine, Tur Dağı’na gidişi, orada Allah’ın hitabına muhatap olması, Tevrat ayetlerini alışı ve Mısır’a dönerek Firavun nezdinde mücadeleye başlaması anlatılır. Tur Dağı’nda Hz. Musa’ya mucizeler de verildi. Yere bırakınca asası ejderha oluyordu, elini koynuna sokup çıkarınca bembeyaz çıkıyordu. Hz. Musa hitabeti daha iyi durumdaki kardeşi Hz. Harun’u da kendisini doğrulayan bir yardımcı olarak, tabiri caizse, peygamberliğe tayinini talep etti ve bu isteği de kabul edildi. Hz. Musa’ya verilen, fakat kardeşi Hz. Harun’a verilmeyen mucizeler ise, Firavuna ve onun putperest toplumuna karşı, Rabbın Hz. Musa’nın elindeki iki deliliydi.
Surenin 44. Ayetinde, Rabbimiz, Hazreti Muhammed (sav)e şöyle hitap etmektedir: “Musa’ya vahyettiğimiz sırada, sen batı yönünde bulunmuyordun ve görenlerden de değildin.”; 46. Ayette; “ Musa’ya seslendiğimiz zaman da, sen Tûr’un yanında değildin. Bilakis, senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen kavmi uyarman için Rabbinden bir rahmet olarak (orada geçenleri sana bildirdik); ola ki düşünüp öğüt alırlar,” denilmektedir.
Şimdi durup düşünelim: Haşa! Kuran, Hazreti peygamberin bir sözü olsa Kuran’da önemli yer tutan peygamber öyküleri ve her bir peygamberin yüceltilmesi, Kuran’da, bu yoğunlukta acaba yer alır mıydı? Ki, Hz. Muhammed (sav)’in mücadelesi Kuran ayetlerinde az yer almışken! ‘Ben size gönderilmiş Allah resulüyüm,’ diyen bir peygamber, diğer peygamberlerin yaşadıkları ile kendisinin kıyaslanacağını, ‘bakın, Allah Hz. Musa ile konuşmuş, fakat Hz. Muhammed ile konuşmuş mu?’ Ya da, ‘Allah, Hz. Musa’ya, ejderha ve beyaz el mucizesi vermiş, peki Hz. Muhammed (sav)’e vermiş mi?’ denileceğini düşünmesi her halde zor değildi. Psikoloji, sosyoloji hangi bilgi dalını referans alırsanız alın eğer Kuran Allah’ın kelamı olmasaydı Hz. Peygamber, Kuran’da anılan peygamberleri ön plana çıkarıp kendisini gölgede bırakmaz ve diğer peygamberlerle kendisinin kıyaslanacağı ayetlere yer vermezdi!
Nitekim surenin 48. ayetinden öğreniyoruz ki bu kıyaslamayı Hz. Muhammed (sav) için yapmışlardır: “Fakat onlara tarafımızdan o hak (Peygamber) gelince: Musa’ya verilen mucizeler gibi ona da verilmeli değil miydi?’ dediler…” Surenin devamında Hz Musa’nın gösterdiği mucizelere ve Tevrat’a rağmen kavminin inanmama yolunu seçtiğini, Mekkeli kâfirlerin de, Kuran ayetlerinden yola çıkıp, “Birbirini destekleyen iki sihir! Biz hiçbirine inanmıyoruz!” mantığını yürüttüklerini görüyoruz.
Rabbimiz, o zaman, 49 ve 50’nci ayetlerde Hz. Muhammed (sav)’e şu yöntemi öğretmiş ve inançsızlarla ilgili şu tespiti yapmıştır: “Resulüm! De ki: Eğer doğru söylüyorsanız Allah katından bu ikisinden (bana ve Musa’ya inen kitaptan) daha doğru bir kitap getirin de ben ona uyayım! Cevap veremezlerse bil ki onlar heveslerine uymaktadır. Allah’tan bir yol gösterici olmaksızın kendi hevesine uyandan daha sapık kim olabilir! Allah zalim kavmi doğru yola iletmez.”
Sonuç: Kuran, eğer, Hz. Muhammed (sav)’in bir eseri olsaydı yahut manası Allah’tan olup, fakat ayetlerin Arapça cümleler haline getirilmesi Hz. Muhammed (sav)’e bırakılsaydı, her bir peygamber gibi, Rabbimizin seçtiği ve yetiştirdiği zeki bir kul olan Allah resulü, Kuran’da, kendi adını ön plana çıkartırdı. Ancak görüyoruz ki, öyle değildir: Kuran’daki bu yapı bile hem mana ve hem de lafız olarak Kuran’ın Rabbimize ait olduğunun açık bir delilidir.