Hz. Yûsuf ABD’ye Başkan olaydı!
“Yûsuf, beni ülkenin hazinelerine memur et, şüphe yok ki ben onları iyi korurum ve ne yapacağımı bilirim dedi.” (Yûsuf 55)
Kuran’daki Hz. Yûsuf (as) yüksek ahlak sahibi, sözleri ve olayları doğru bir şekilde yorumlamada mahir, insanları ikna etmede başarılı, ekonomi ve siyaset ilminde adeta bir dahi. Bu, Hz. Yûsuf’un bir ülkeyi yönetebilecek bir kabiliyete, liyakate sahip olduğunu göstermektedir. Hz. Yusuf Mısır Melikinin rüyasını yorumlayarak yaklaşmakta olan felâketi Allah’ın izniyle görmüş ve yine Allah’ın bir öğretmesi olarak, bu durumdan o ülke insanlarının ve civar kabilelerin nasıl kurtulacaklarının çaresini de bilmiştir. Ayetlerden anlıyoruz ki Hz. Yûsuf Mısır’ı yönetmeye lâyık, faziletli, hünerli, muktedir pek kıymetli bir kimsedir.
Ayette geçen “ceale” fiilinin sözlük manası şöyledir: Kılmak, yapmak, etmek, atamak, tayin etmek, başlamak, koymak, sanmak, değiştirmek, getirmek, yaratmak… Hz. Yûsuf’un yaklaşan tehlikeyi görerek, “Beni ülkenin yöneticisi yap, beni işlerin başına tayin et, bana görev var” talebi dünyevi bir ihtirasla ilgili değildir, aksine yüksek bir insanlık ve ahlak örneğidir; sevgi ve merhamet dolu bir kalbin tehlike ve tehdit altındaki bir coğrafyada yaşayan kavimleri, Allah rızası için, tehlikeden koruma maksatlı bir görev talebidir. Hz. Yûsuf için dünya devleti Allah için insanlara hizmet etmektir. Onun saltanatı ülkeyi liyakat ve adaletle yönetmekten ibarettir. Bir ülkenin semasında saadet güneşi parlıyorsa o ülkenin muktedirleri adil kimseler demektir. Bir evde olduğu gibi bir devlette de huzur, emniyet ve saadet adaletten doğar.
Hz. Yûsuf örneğinden yola çıkıldığında liyakatli ve adil bir Müslüman kişinin ABD’nin yahut AB ülkelerinin ya da Çin’in, Rusya’nın yöneticisi olmasını mümkün kılmaktadır. Adaletle yönetmek İslamî kanunlarla yönetmek demektir. Hz. Yûsuf Mısır’ı Firavun’un kanunlarına göre değil, Allahü Teâlâ’nın, kendisine ilham ettiği, öğrettiği bir usulle/adaletle yönetti. Bu da bize gösteriyor ki, iyi yetişmiş, müspet hareket eden Müslüman bir kimse hangi ülkede iş başına gelirse gelsin, o ülkede İslam adaletini muktedir yapabilir.
Sonuç: İyi yetişmiş imanlı bir insan bir milletin kaderini değiştirebilir. Bu vasıflardaki Hz. Yûsuf (as) Mısır’da ülkenin meliki olarak görev yaptı. Bir tarım toplumu olan Mısır’da aldığı tedbirlerle uzun yıllar süren kuraklığın etkisini azalttı ve Mısır toplumunu yok olmaktan kurtardı. Hz. Yûsuf, Mısır Meliki sıfatını kazınırken, haşa, Firavunlaşarak bu sıfatı kazanmadı, aksine o Mısır’da ve tüm dünyada Kuran imanının, ahlakının, adaletinin ve liyakatinin bir sembolü olarak insanlığa örneklik etti. Onun Allah’a bağlı şefkat dolu yüreğinin açtığı çığır, Mısır toprağına ektiği rahmanî tohum, sonunda Firavunlar ülkesini Müslüman beldelerin arasına katmaya yetti. Bugün yeryüzü menfaatlerini kıble edinmiş büyük devletlerin bir sömürü alanıdır. ABD, AB, Rusya vd. eğer menfaatlerine göre değil de adalet gereği hareket etselerdi günümüz Orta Doğu’su bu kargaşayı, bu felaketleri yaşar mıydı? Eğer Hz. Yûsuf (as) bugün yaşasaydı ve ABD’ye Başkan olsaydı, ABD küresel kapitalizmin/sömürünün merkezi olabilir miydi? Yûsuf’suz her ülke Firavun şaşkınlığında debelenip duruyor demektir. Tarihsel olarak bakıldığında hangi ülkede bir asudelik görülmüşse orada Yusuf suret ve siret insanlar iktidarı kullanmışlardır.
Hz. Yûsuf’un aynı surenin yüz birinci ayetinde yer alan Rabbine yakarışı Müminlerin ortak duası olmalıdır: “Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkânını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat.”