“Hem, yeryüzünde kibir ve azametle yürüme. Çünkü sen ne yeri yırtabilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin.” İsra Suresi / 37
Aynaları sevmen boşuna; yıllar, aksinle aranda iflah olunmaz bir düşmanlığı oluşturmak için aralıksız çalışıyor.
Hiç ara vermiyor zaman, herkesin meftun bulunduğuna inandığın iri gözlerinin altına kendi mührünü çizik çizik eklemek telaşına.
Vazgeçilmezliğin, suyun taşı yıprattığından daha hızlı uçup gidiyor elinden. Zaman seni törpülüyor. İnkâr etmeye çalışsan da.
Aynalar hep görmek istediğini göstermekten aciz.
En güzel kıyafetler senin yalancı krallığını sonsuza kadar sürdürmeye yetmez. Kaldı ki, senin sonsuzluk dediğin, sonunu sadece her şeyin sahibinin bildiği kısacık bir andan başka bir şey değil.
Sonsuzluk karşısında nihayeti bilinen neyin kıymeti olabilir ki?
En yumuşak koltuklarda bütün bunları unutmanın komik azametiyle, heybetli olduğunu sanıyorsan, telafisi imkânsız bir çaresizliğin girdabına kapıldığını da bilmiyorsun demektir.
Etrafında, önünde eğilerek durmadan ne mükemmel bir insan olduğunu söyleyip duran kuklaların aldatmasın seni.
Senin olduğuna inandığın her şey gibi onları da yitireceksin, şüphen olmasın.
Sözünün herkese geçtiğini zanneden, kudretinin kilometreler ötesini titrettiğine vehmeden, emrinin itaatten gayri bir sonuç doğurabileceğine inanmayan zavallı; aldandığını anladığında derin bir kederle dolacak gözlerin.
Kimse senin gözlerinde o ifadenin bu kadar berrak olabileceğine inanamayacak, sen bile.
Çaresizlik, bütün yüreklerin korkuyla gelmesini beklediği konuktur. Geç kalsa da sakın ümide kapılma!
İnsan en çok bildiklerinde yanılır. En çok bildiğine inandığına kördür insan.
Kimseyi konuşturmaz kendi engin ilminin karşısında. Kimse karşısında duramaz saygısından başını yere eğmeden.
İnanır kendisine yapılan her saygısızlığın, kendisinden başkasının bilmediğine inandığı sonsuz bilgisine yapıldığına.
Yeri doldurulamaz bir kudrette olduğuna inanır. Bilmekle öğündüğü her şeyi ona öğreteni unutur.
En sevgilinin ümmi olduğundan bihaber kalır. O zaman ilmi yakar onu.
Varamaz farkına; her şeyi bildiğini sanmaktan yararsızlaşan ilmiyle kendi tükenmişliğinin.
Yaşadığın her yerin, senin sonsuz becerilerinle yaşanır kılındığına inanan şaşkın.
Sen olmasan; otobüslerin işlemeyeceğine, suların akmayacağına, insanların karanlıkta kalacağına inanan şaşkın.
Sensiz dünyanın adaletten yoksun, senin yönetmediğin insanların fukaralıktan bitkin düşeceğine inanan şaşkın.
Sensizliğin önü alınamaz bir yoksulluk olacağından zerre kadar şüphesi kalmamış şaşkın.
Senden önce sana benzeyen çaka satıcıların, cesetlerinden bile eser kalmadığını aklına getirmeyen şaşkın.
‘Bütün ömrü’ dediği, kâinat saatinde âna denk gelmeyen kısacık mesafe için nelerden vazgeçtiğini, ‘dünyaya yettiğini’ söylediği aklıyla kestiremeyen şaşkın.
Tarih sana benzeyenlerin hüsranla biten sonlarının anlatıldığı menkıbelerle dolu. Bunlara bir yenisini daha eklemekten bıkmayacak mısın?
Ben diye başlayan bütün cümlelerin sahibi, mahvoldun sen.
Suratında biriktirdiğin kibirle arşınladığın sokaklar, günü geldiğinde senden şikâyetçi olmak için bekliyorlar.
Verdiği her şeyin kendi hazinesinden eksildiğini sanan yeryüzü zenginliğinin bekçisi, mahvoldun sen.
Azametle rızkını temin ettiğini söyleyerek yüzlerine bakmaktan tiksindiğin yetim yavrular, adaletin zerrece şüphe götürmez olduğu tartıda haklarını almak için bekliyorlar.
Gönülden gönüle girmeyi kendisine verilmiş bir ayrıcalık sanan aşk taciri, mahvoldun sen.
Derin bir masumiyetle sana inanarak kalplerini açmış bütün mağdurlar, yürek sızılarını yüreksizliğinden koparıp almak için, her şeyin hakkıyla takdir edildiği günü bekliyorlar.
Her şeyi kendisine maletmek fenasıyla tutuştuğunu anlamak istemeyen garip, seni insan olarak şereflendiren Rabbin, “yeryüzünde kibir ve azametle yürüme” diyor. Yürüme.
Aslında sana verilen imtiyaz olmadan, olamayacağını anlamaktan beri garip, bütün gücünü kullandığın halde ölmekten kurtulamadığına göre, neden bu ahmaklık? Rabbin sadece senin için değil bütün kardeşlerin için en sevimli olasın diye bildiriyor; “sen ne yeri yırtabilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin.”
O halde usulca yürü ve sana verilmiş olanlar için ruhundan minneti eksiltme.
Aynaları sevmen boşuna; yıllar, aksinle aranda iflah olunmaz bir düşmanlığı oluşturmak için aralıksız çalışıyor.
Hiç ara vermiyor zaman, herkesin meftun bulunduğuna inandığın iri gözlerinin altına kendi mührünü çizik çizik eklemek telaşına.
Vazgeçilmezliğin, suyun taşı yıprattığından daha hızlı uçup gidiyor elinden. Zaman seni törpülüyor. İnkâr etmeye çalışsan da.
Aynalar hep görmek istediğini göstermekten aciz.
En güzel kıyafetler senin yalancı krallığını sonsuza kadar sürdürmeye yetmez. Kaldı ki, senin sonsuzluk dediğin, sonunu sadece her şeyin sahibinin bildiği kısacık bir andan başka bir şey değil.
Sonsuzluk karşısında nihayeti bilinen neyin kıymeti olabilir ki?
En yumuşak koltuklarda bütün bunları unutmanın komik azametiyle, heybetli olduğunu sanıyorsan, telafisi imkânsız bir çaresizliğin girdabına kapıldığını da bilmiyorsun demektir.
Etrafında, önünde eğilerek durmadan ne mükemmel bir insan olduğunu söyleyip duran kuklaların aldatmasın seni.
Senin olduğuna inandığın her şey gibi onları da yitireceksin, şüphen olmasın.
Sözünün herkese geçtiğini zanneden, kudretinin kilometreler ötesini titrettiğine vehmeden, emrinin itaatten gayri bir sonuç doğurabileceğine inanmayan zavallı; aldandığını anladığında derin bir kederle dolacak gözlerin.
Kimse senin gözlerinde o ifadenin bu kadar berrak olabileceğine inanamayacak, sen bile.
Çaresizlik, bütün yüreklerin korkuyla gelmesini beklediği konuktur. Geç kalsa da sakın ümide kapılma!
İnsan en çok bildiklerinde yanılır. En çok bildiğine inandığına kördür insan.
Kimseyi konuşturmaz kendi engin ilminin karşısında. Kimse karşısında duramaz saygısından başını yere eğmeden.
İnanır kendisine yapılan her saygısızlığın, kendisinden başkasının bilmediğine inandığı sonsuz bilgisine yapıldığına.
Yeri doldurulamaz bir kudrette olduğuna inanır. Bilmekle öğündüğü her şeyi ona öğreteni unutur.
En sevgilinin ümmi olduğundan bihaber kalır. O zaman ilmi yakar onu.
Varamaz farkına; her şeyi bildiğini sanmaktan yararsızlaşan ilmiyle kendi tükenmişliğinin.
Yaşadığın her yerin, senin sonsuz becerilerinle yaşanır kılındığına inanan şaşkın.
Sen olmasan; otobüslerin işlemeyeceğine, suların akmayacağına, insanların karanlıkta kalacağına inanan şaşkın.
Sensiz dünyanın adaletten yoksun, senin yönetmediğin insanların fukaralıktan bitkin düşeceğine inanan şaşkın.
Sensizliğin önü alınamaz bir yoksulluk olacağından zerre kadar şüphesi kalmamış şaşkın.
Senden önce sana benzeyen çaka satıcıların, cesetlerinden bile eser kalmadığını aklına getirmeyen şaşkın.
‘Bütün ömrü’ dediği, kâinat saatinde âna denk gelmeyen kısacık mesafe için nelerden vazgeçtiğini, ‘dünyaya yettiğini’ söylediği aklıyla kestiremeyen şaşkın.
Tarih sana benzeyenlerin hüsranla biten sonlarının anlatıldığı menkıbelerle dolu. Bunlara bir yenisini daha eklemekten bıkmayacak mısın?
Ben diye başlayan bütün cümlelerin sahibi, mahvoldun sen.
Suratında biriktirdiğin kibirle arşınladığın sokaklar, günü geldiğinde senden şikâyetçi olmak için bekliyorlar.
Verdiği her şeyin kendi hazinesinden eksildiğini sanan yeryüzü zenginliğinin bekçisi, mahvoldun sen.
Azametle rızkını temin ettiğini söyleyerek yüzlerine bakmaktan tiksindiğin yetim yavrular, adaletin zerrece şüphe götürmez olduğu tartıda haklarını almak için bekliyorlar.
Gönülden gönüle girmeyi kendisine verilmiş bir ayrıcalık sanan aşk taciri, mahvoldun sen.
Derin bir masumiyetle sana inanarak kalplerini açmış bütün mağdurlar, yürek sızılarını yüreksizliğinden koparıp almak için, her şeyin hakkıyla takdir edildiği günü bekliyorlar.
Her şeyi kendisine maletmek fenasıyla tutuştuğunu anlamak istemeyen garip, seni insan olarak şereflendiren Rabbin, “yeryüzünde kibir ve azametle yürüme” diyor. Yürüme.
Aslında sana verilen imtiyaz olmadan, olamayacağını anlamaktan beri garip, bütün gücünü kullandığın halde ölmekten kurtulamadığına göre, neden bu ahmaklık? Rabbin sadece senin için değil bütün kardeşlerin için en sevimli olasın diye bildiriyor; “sen ne yeri yırtabilirsin, ne de boyca dağlara erişebilirsin.”
O halde usulca yürü ve sana verilmiş olanlar için ruhundan minneti eksiltme.