“De ki: Ey gökleri ve yeri yaratan, gizliyi de aşikârı da bilen Allah! Kullarının arasında, ayrılığa düştükleri şeyin hükmünü ancak sen vereceksin.” (Zümer 46)
Ayette geçen ‘yaḣtelifûn’ ifadesi aykırı inanışa veya görüşe sahip olmak anlamındadır. Dinler arasındaki ihtilaf kıyamete kadar sürecektir. Kuran, inançlar arasındaki bu temel ayrılıkları vurgulamıştır:
“Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. (Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.” (2/113)
“İnsanlar bir ümmetti sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz (imtihan) geçmemiş olsaydı ayrılığa düştükleri konuda aralarında hemen hüküm verilirdi.” (10/19)
“Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.” (10/93)
“Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için Allah onları diriltecek.” (16/39)
“Doğrusu bu Kur’an, İsrailoğullarına, hakkında ihtilâf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.” (27/76)
“Muhakkak ki Rabbin, ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında kıyamet günü onların aralarında hükmedecektir.” (32/25)
“Dikkat et, hâlis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (39/3)
“Din konusunda onlara açık deliller verdik; ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (45/17)
Sonuç: Farklı dini inançların, felsefi veya ideolojik görüşlerin bireyler ve milletler arasındaki sürtüşmelerin hatta kimi kanlı çatışmaların nedenleri arasında yer aldığını biliyoruz. Oysa bütün dinlerin, felsefi veya ideolojik görüşlerin doğru olduğu söylenemez ve böyle bir iddia kabul edilemez. Çünkü doğrunun kaynağı Allah Teâlâ’dır ve O’nun da insanlığa bildirdiği gerçek Kuran’da toplanmıştır. Haliyle hak (gerçek) birdir, birkaç değildir. İnanç ve ideolojilerden birisi gerçek ise diğerleri gerçek değildir. Buna rağmen her millet kendi inancını, hayat felsefesini ve kültürünü doğru kabul ederek savunmaktadır. Tarihsel olarak da durum bundan ibarettir.
Oluşmuş ihtilafları oradan kaldırmak, imtihan sırrı gereği, mümkün değildir. Doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırt edecek ilahi yasa, Kuran, aramızdadır; Kuran’ın hâkimliğini kabul etmeyenlerin durumunu çözecek, hakkı batıldan ayıracak olan Allah teâlâdır ve onun zamanı da ahirettir.
Öte yandan yukarıya aldığımız Kuran ayetleri, ideal ve inanç düzeyinde, insanların psikolojik tutumuna ve şartlanmış durumuna dikkatimizi çekmekte ve ihtilafları bir çatışma alanı haline getirmeyip kendi haline bırakmanın uygun olacağını da bize ifade etmektedir. Kuran’ı dinleyelim:
“De ki: Ey inkârcılar!
Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere tapmam.
Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.
Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim.
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kâfirûn, 1-6)
Ayette geçen ‘yaḣtelifûn’ ifadesi aykırı inanışa veya görüşe sahip olmak anlamındadır. Dinler arasındaki ihtilaf kıyamete kadar sürecektir. Kuran, inançlar arasındaki bu temel ayrılıkları vurgulamıştır:
“Hepsi de kitabı (Tevrat ve İncil’i) okumakta oldukları halde Yahudiler: Hıristiyanlar doğru yolda değillerdir, dediler. Hıristiyanlar da: Yahudiler doğru yolda değillerdir, dediler. (Kitabı) bilmeyenler de birbirleri hakkında tıpkı onların söylediklerini söylediler. Allah, ihtilâfa düştükleri hususlarda kıyamet günü onlar hakkında hükmünü verecektir.” (2/113)
“İnsanlar bir ümmetti sonradan ayrılığa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz (imtihan) geçmemiş olsaydı ayrılığa düştükleri konuda aralarında hemen hüküm verilirdi.” (10/19)
“Andolsun biz İsrailoğullarını güzel bir yurda yerleştirdik ve onlara temiz nimetlerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ayrılığa düşmediler. Şüphesiz ki Rabbin, kıyamet günü onların, aralarında ihtilaf etmekte oldukları şeyler hakkında hükmedecektir.” (10/93)
“Hakkında ihtilaf ettikleri şeyi onlara açıklaması ve kâfir olanların da kendilerinin yalancılar olduklarını bilmeleri için Allah onları diriltecek.” (16/39)
“Doğrusu bu Kur’an, İsrailoğullarına, hakkında ihtilâf edegeldikleri şeylerin pek çoğunu anlatmaktadır.” (27/76)
“Muhakkak ki Rabbin, ihtilâf etmekte oldukları şeyler hakkında kıyamet günü onların aralarında hükmedecektir.” (32/25)
“Dikkat et, hâlis din yalnız Allah’ındır. O’nu bırakıp kendilerine bir takım dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah’a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz, derler. Doğrusu Allah, ayrılığa düştükleri şeylerde aralarında hüküm verecektir. Şüphesiz Allah, yalancı ve inkârcı kimseyi doğru yola iletmez.” (39/3)
“Din konusunda onlara açık deliller verdik; ama onlar kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Şüphesiz Rabbin, ayrılığa düştükleri şeyler hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.” (45/17)
Sonuç: Farklı dini inançların, felsefi veya ideolojik görüşlerin bireyler ve milletler arasındaki sürtüşmelerin hatta kimi kanlı çatışmaların nedenleri arasında yer aldığını biliyoruz. Oysa bütün dinlerin, felsefi veya ideolojik görüşlerin doğru olduğu söylenemez ve böyle bir iddia kabul edilemez. Çünkü doğrunun kaynağı Allah Teâlâ’dır ve O’nun da insanlığa bildirdiği gerçek Kuran’da toplanmıştır. Haliyle hak (gerçek) birdir, birkaç değildir. İnanç ve ideolojilerden birisi gerçek ise diğerleri gerçek değildir. Buna rağmen her millet kendi inancını, hayat felsefesini ve kültürünü doğru kabul ederek savunmaktadır. Tarihsel olarak da durum bundan ibarettir.
Oluşmuş ihtilafları oradan kaldırmak, imtihan sırrı gereği, mümkün değildir. Doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırt edecek ilahi yasa, Kuran, aramızdadır; Kuran’ın hâkimliğini kabul etmeyenlerin durumunu çözecek, hakkı batıldan ayıracak olan Allah teâlâdır ve onun zamanı da ahirettir.
Öte yandan yukarıya aldığımız Kuran ayetleri, ideal ve inanç düzeyinde, insanların psikolojik tutumuna ve şartlanmış durumuna dikkatimizi çekmekte ve ihtilafları bir çatışma alanı haline getirmeyip kendi haline bırakmanın uygun olacağını da bize ifade etmektedir. Kuran’ı dinleyelim:
“De ki: Ey inkârcılar!
Ben sizin tapmakta olduğunuz şeylere tapmam.
Siz de benim taptığıma tapıyor değilsiniz.
Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim.
Siz de benim taptığıma tapacak değilsiniz.
Sizin dininiz size, benim dinim banadır.” (Kâfirûn, 1-6)