O gün Nazım Amca ve babam saatler süren konuşmalarına devam etmişlerdi. Salgının daha ülkemizde etkisinin bilinmediği dönemdi ve sürecin öyle devam edeceği sanılıyordu. Nazım Amca’da babama her daim yanında olacağını söylüyor ve onu yalnız bırakmayacağını tekrarlıyordu. Ne yazık ki iki dost bir daha birbirini göremeyecek ve Nazım Amca son görevini yapmak üzere Erzurum’a gelecekti. Ölüm iki can dostu ayırmış tekrardan buluşma ahrete kalmıştı. Son gelişinde Nazım Amca 2-3 gün kalmış ardından geri dönmüştü. Onun hesabında daha sonra tekrardan gelmek vardı. Tüm dünyada olduğu ülkemizde de salgın etkisini artırıp birde şehirlerarası ulaşıma yasak gelince Nazım Amca’da bedenen Kırşehir’de ruhen Erzurum’da kalmıştı. Babamın hastalığı ilerlemişti, bunu çok geç öğrenmiştik; fakat rabbimden umut kesilmezdi. Nazım Amca babamın hastalığı için akrabalarında biriyle bizi tanıştırmıştı. Geldiğinde yanına gittik. Ben, kardeşim ve Nazım Amca babamdan habersiz hastanedeydik. Doktor bey ameliyatta idi. Uzun sürecek bir ameliyat olduğunu öğrenince Nazım Amca ve Kardeşim Mesut orada kaldılar bense eve geri döndüm. Doktorun ne diyecekti? Acaba bizim elimizdeki tahliller ve diğer sonuçlar yanıltıcı mıydı? Ya ameliyat derse? Babam buna ne derdi? Kafamda farklı sorularla evin yolunu tutmuştur? Bir iki saat sonra Nazım Amca ve kardeşim gelmişlerdi. İkisinin de yüz ifadeleri durumun ne olduğunu belli ediyordu. Babam kötüydü ve tedavisi sürmeliydi. Doktor tüm durumu açıklamış ve her şeye hazırlıklı olmamızı bir kez de o teyit etmiştir. Nazım Amca ağlıyor bir yandan da bizlere teselli vermeye çalışıyordu. Ben kardeşimin iyileşeceğine inanıyorum, sizin yanınızda ben varım, elimizden ne geliyorsa yapacağız ve daha farklı umut veren ve bizi rahatlatacak cümleler söylüyordu. Ben şuna inanıyordum onu canı bizden daha fazla yanıyordu. Tek başına olsa çoktan hüngür hüngür ağlayacaktı. Gözlerine baktım bana bakmıyordu. Bizleri o halde görmek istemiyor; ama kendi hüznünü saklamaya çalışıyordu. Dim dik ayakta duruyor, bizim başımızı okşuyor ve güçlü olmamız gerektiğini söylüyordu. Dışarıda babamdan habersiz bir süre oturduktan sonra babamın yanına geri döndük. Hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştık. Babam bir şey öğrenmek istercesine sorular soruyor, Nazım Amca konuyu başka yere çeviriyordu. O son iki, üç babam ve Nazım Amca birlikte aynı odada kalarak geçerdiler. Babamın vefatından sonra Nazım Amca’ya o günlerde ne yaptınız diye sordum. Askerlikte aynı koğuşta ranzada geçirdiğimiz günler gibiydik. O üst ranzada ve ben alt ranzadaymış gibi hayal ettik. Hane halkı uyuduktan sonra biz sohbete devam ettik. Ben anlattım o dinledi, o anlattı ben dinledim. Elini uzat tuttum, bana güç verdi, moralim yerine geldim dedi. Keşke hiç gitmesen burada kalsa dedi. Bende yeniden geleceğimi ve hep yanında olacağımı söyledim. İkimizin de o iki, üç gün gözüne uyku girmemişti. Nazım Amca bir ha çekerek, ah keşke biraz daha fazla kalsaydım o günler yanında dedi ve sustu. Nerede bilebilirdi ki yollar kapanacak, salgın yayılacak ve can dostunu bir daha göremeyecek.
Nazım Amca Kırşehir’e gittikten sonra her gün babamı aradı ve durumu hakkında bilgi aldı. Babamla konuşmasının haricinde mutlaka bizi arar ve yapabileceği bir şey var mı diye sorardı. Elinin ulaşamamasının üzüntüsünü bildirir yasakların kalktığı ilk gün Erzurum’da olacağını ifade ederdi. Nihayetinde o da salgında etkilenebilirdi, o yüzden bizde onu yormak istemiyorduk. Onun ise gözü aslında hiçbir şey görmüyordu. 65 yaş sınırı da belini büken bir diğer yasak olmuştu. Geldiğinde can kardeşine bilmeden de olsa zarar verme korkusu da vardı. Tüm bunların arasında kendi hüznüyle yaşayan artık bir Nazım Amcamız vardı. Onun candan yaklaşımı, bizden biri olması da bizi bizden alıyor ona karşı olan muhabbetimizi de artırıyordu. Günler günleri kovalamış ve bir gün babam tedavisine cevap veremez hale gelmişti. İşte o gün yine aranan ve haberdar edilen kişi Nazım Amcamız olmuştu.
Nazım Amca Kırşehir’e gittikten sonra her gün babamı aradı ve durumu hakkında bilgi aldı. Babamla konuşmasının haricinde mutlaka bizi arar ve yapabileceği bir şey var mı diye sorardı. Elinin ulaşamamasının üzüntüsünü bildirir yasakların kalktığı ilk gün Erzurum’da olacağını ifade ederdi. Nihayetinde o da salgında etkilenebilirdi, o yüzden bizde onu yormak istemiyorduk. Onun ise gözü aslında hiçbir şey görmüyordu. 65 yaş sınırı da belini büken bir diğer yasak olmuştu. Geldiğinde can kardeşine bilmeden de olsa zarar verme korkusu da vardı. Tüm bunların arasında kendi hüznüyle yaşayan artık bir Nazım Amcamız vardı. Onun candan yaklaşımı, bizden biri olması da bizi bizden alıyor ona karşı olan muhabbetimizi de artırıyordu. Günler günleri kovalamış ve bir gün babam tedavisine cevap veremez hale gelmişti. İşte o gün yine aranan ve haberdar edilen kişi Nazım Amcamız olmuştu.