“(Resûlüm)! Şüphesiz biz bu Kitap’ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.” (Zümer 41)
Rabbimizin indirdiği bütün hak kitapların özü Kuran’da toplanmış ve Kuran ilahî son kitap olarak insanlığa Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz tarafından tebliğ edilmiştir.
Kuran insanın varoluşuyla ilgili tüm soruların cevabını içerir. Kuran’ın muhtevası Allah teâlânın sözü olarak, ‘haktır’; yani mutlak gerçektir.
Şimdi ortada insanın tüm sorularına verilmiş bir cevap varsa ve bu cevaba itirazı olanların itirazları tarihsel olarak hükümsüz kalmışsa artık şaşkınlığa yer yoktur. Gerçek güneş gibi, aşikârdır.
Kim dünya hayatını Allah teâlânın bir kulu (memuru) olarak geçirmeyi kabul eder ve gereğini yaparsa kendi lehine büyük bir gelişme elde etmiş, büyük bir başarıya ulaşmış olur.
Böylesi kişi, her iki dünyasını, -istikametini bozmadığı sürece- garanti altına almış kabul edilir.
Kim de Allah’ın kulu olduğunu kabul etmez ve Kuran’ın emrettiği yükümlülükleri üstlenmezse bu de kendi aleyhine bir iş yapmış olur.
Cenab-ı Hak, kişilerin iradeleriyle yaptıkları iki seçimi de kabul etmektedir.
Vaadi gereği, nefsini, Kuran’la hidayet altına alan kulunu cennetine koyarken nefsini serbest bırakan ve kulluğu / memuriyeti reddeden kulunu de seçiminin bir sonucu olarak cehennemine yerleştirecektir.
Kâinat Rabbimizin hükûmetidir. Doğru yolu, Kuran yolunu seçen Müslümanlar, O’nun memurlarıdır ve bu memuriyet bir ömür sürer.
Onlar, her gün, Allah rızasını kazanmak üzere, yeryüzünde mesai yaparlar.
Gelmiş geçmiş olanlar ve şu anki beşerî hükümetler birer mecazdır; hiçbirinin bekası yoktur. Ölüm, her hükûmeti öldürür. Evren kiminse mutlak hükûmet ve iktidar sadece onundur. O, insanların Rabbidir, halikıdır. Hayat ve ölüm O’na aittir.
İlahi hükumette, Müslümanlar, Allah Teâlâ’nın has memurlarıdır; günlük rıza mesaileri sabah namazıyla başlar, yatsı namazını müteakip uykuya varınca son erer.
Kuran, memuriyet görevlerinin neler olduğunu tek tek bildirmiştir. Rab, memurlarından her bir işlerini gün boyu emirlerine yani rızasına uygun olarak görmelerini bekler.
Her Müslüman günde beş kez namaz için ilahi huzura çağrılır ki bu çağırmalar da memuriyetin zirve anlarıdır. Ne mutlu ezanı işiten ve Rabbin, ‘huzuruma gelin!’ çağrısına baş göz üstüne deyip koşan hidayet yolunun kutlu memurlarına.
Sonuç: İslam’da kimse kimseyi inanmaya yahut inanmamaya zorlayamaz. Peygamberlere düşen nasıl Allah’ın emirlerini tebliğ ise inanan insanlara düşen de günlük olarak, düzenli şekilde, ilahi memuriyetlerini yerine getirmek, yakınlarına ve çevrelerindeki insanlara dinî sorumluluklarını hatırlatmaktan ibarettir.
İnsan, Yaratıcısı tarafından müjdelenmiş ve ikaz edilmiştir. Kulluğu / memurluğu reddedip hidayet yolunu seçmeyen kişi, seçiminin ağır sonucuyla ahirette yüzleşir. İtaat eden memur ise, hidayet (Kuran) yolunu seçmiş bir insan olarak, kendisine müjdelenen cennet nimetlerine ulaşır.
Rabbimizin indirdiği bütün hak kitapların özü Kuran’da toplanmış ve Kuran ilahî son kitap olarak insanlığa Hazreti Muhammed (sav) Efendimiz tarafından tebliğ edilmiştir.
Kuran insanın varoluşuyla ilgili tüm soruların cevabını içerir. Kuran’ın muhtevası Allah teâlânın sözü olarak, ‘haktır’; yani mutlak gerçektir.
Şimdi ortada insanın tüm sorularına verilmiş bir cevap varsa ve bu cevaba itirazı olanların itirazları tarihsel olarak hükümsüz kalmışsa artık şaşkınlığa yer yoktur. Gerçek güneş gibi, aşikârdır.
Kim dünya hayatını Allah teâlânın bir kulu (memuru) olarak geçirmeyi kabul eder ve gereğini yaparsa kendi lehine büyük bir gelişme elde etmiş, büyük bir başarıya ulaşmış olur.
Böylesi kişi, her iki dünyasını, -istikametini bozmadığı sürece- garanti altına almış kabul edilir.
Kim de Allah’ın kulu olduğunu kabul etmez ve Kuran’ın emrettiği yükümlülükleri üstlenmezse bu de kendi aleyhine bir iş yapmış olur.
Cenab-ı Hak, kişilerin iradeleriyle yaptıkları iki seçimi de kabul etmektedir.
Vaadi gereği, nefsini, Kuran’la hidayet altına alan kulunu cennetine koyarken nefsini serbest bırakan ve kulluğu / memuriyeti reddeden kulunu de seçiminin bir sonucu olarak cehennemine yerleştirecektir.
Kâinat Rabbimizin hükûmetidir. Doğru yolu, Kuran yolunu seçen Müslümanlar, O’nun memurlarıdır ve bu memuriyet bir ömür sürer.
Onlar, her gün, Allah rızasını kazanmak üzere, yeryüzünde mesai yaparlar.
Gelmiş geçmiş olanlar ve şu anki beşerî hükümetler birer mecazdır; hiçbirinin bekası yoktur. Ölüm, her hükûmeti öldürür. Evren kiminse mutlak hükûmet ve iktidar sadece onundur. O, insanların Rabbidir, halikıdır. Hayat ve ölüm O’na aittir.
İlahi hükumette, Müslümanlar, Allah Teâlâ’nın has memurlarıdır; günlük rıza mesaileri sabah namazıyla başlar, yatsı namazını müteakip uykuya varınca son erer.
Kuran, memuriyet görevlerinin neler olduğunu tek tek bildirmiştir. Rab, memurlarından her bir işlerini gün boyu emirlerine yani rızasına uygun olarak görmelerini bekler.
Her Müslüman günde beş kez namaz için ilahi huzura çağrılır ki bu çağırmalar da memuriyetin zirve anlarıdır. Ne mutlu ezanı işiten ve Rabbin, ‘huzuruma gelin!’ çağrısına baş göz üstüne deyip koşan hidayet yolunun kutlu memurlarına.
Sonuç: İslam’da kimse kimseyi inanmaya yahut inanmamaya zorlayamaz. Peygamberlere düşen nasıl Allah’ın emirlerini tebliğ ise inanan insanlara düşen de günlük olarak, düzenli şekilde, ilahi memuriyetlerini yerine getirmek, yakınlarına ve çevrelerindeki insanlara dinî sorumluluklarını hatırlatmaktan ibarettir.
İnsan, Yaratıcısı tarafından müjdelenmiş ve ikaz edilmiştir. Kulluğu / memurluğu reddedip hidayet yolunu seçmeyen kişi, seçiminin ağır sonucuyla ahirette yüzleşir. İtaat eden memur ise, hidayet (Kuran) yolunu seçmiş bir insan olarak, kendisine müjdelenen cennet nimetlerine ulaşır.