Kadınlar Orta çağ boyunca şeytanın türevi olarak algılanmış, ilk günahı başlatan, kontrol altında tutulması gereken bir mahlûk olarak görülmüştür. Yine o düşünceden hareketle kadın için cinsellik, onun aşağılanmasına, günaha girmesine neden olan unsur olarak algılanmıştır. Rahibelerin cinsellikten uzak durmaları onları halkın gözünde değerli kılan unsur olmuştur. Bu algıdan ötürü Batıda kadınlar toplum nazarında itibarlarını korumak için çok ciddi manada uğraşılar vermişlerdir.
İslamiyet’ten önce Arap toplumunda kadına fazla bir değer verilmemiş, ailenin ana unsuru olarak görülmemiştir. Cahiliye döneminde kadın, erkeğin belirli ihtiyaçlarını gidermek için yaratılmış bir cinsi latif olarak algılanmıştır. İslamiyet ile birlikte kadına değer verilmesine rağmen cahiliye döneminin eski alışkanlıklarından hemen kurtulmak da mümkün olmamıştır. Bu nedenle erkeğin kadına sadece bir kere boş ol demesi o kadının, evinden yuvasından ayrılması, ortada kalması anlamına geliyordu.
İranlılar Arap erkeklerinin herhangi bir zamanda boş ol demesi ile kadının ortada kalması mantığına karşı çıkarak kadınlara, bakınız Araplar kadına her an boş ol diyerek onları eş olmaktan çıkarıp yüzüstü bırakabiliyorlar, biz size şu vakte kadar evli kalmayı vaad ediyoruz diyerek mute nikâhına kendilerince de bir mantık bulmaya çalışmışlardır.
Boşanmanın bu kadar kolay olduğu ortamda ilginç evlilik ve boşanma olaylarının yaşanması da kaçınılmaz olmuştur. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri sözlüğünde Küfe eşrafından birisinin bir düğün münasebetiyle ulemaya verdiği bir ziyafette şu olayın meydana geldiğini anlatıyor: Düğünde iki erkek kardeş iki kız kardeşle evlendirilecektir. Fakat o zamanki İslami anlayışa göre eşler evlenmeden evvel birbirlerinin yüzünü ancak nikâhtan sonra görebilirlerdi. Bahsedilen düğün gecesinde evlenecek delikanlılar yanlışlıkla nikâhlı eşlerini karıştırarak nikâhlarında olmayan diğer kardeşle zifafa girerler. Hadise büyük bir cereyan oluşturur ve ziyafetteki ulemadan bu işe bir hâl çaresi bulmaları rica edilir… Bunun üzerine o mecliste bulunan Süfyan üs Sevri, Hz. Ali’nin böyle bir hadisede kocalardan her birine birer mihir ve kadınlara iddet hükmettikten sonra, kadınların kendisiyle asıl nikâhın yapılmış olduğu adamlara verilmesini emretmiştir, diyerek olayın bu yol ile çözülmesi gerektiğini dile getirir. Aynı mecliste bulunan Ebu Hanife ise parmağını sofranın kenarına vurmaktadır ki onun bu hâli başka bir şey düşündüğünü işaret etmektedir. Ona bu husustaki fikri sorulduğunda, Süfyan-üs Sevri dehşetle kızar ve Ali’nin kazasından sonra söylenecek nesi bulunabilir der.
Bunun üzerine Ebu Hanife emreder: iki güveyi de bana getirin, der ve gelen güveylere, zifaf yaptığınız kadınları sevdiniz mi? diye sorar. Onlar da evet derler. Ebu Hanife bunun üzerine pekâlâ, herkes kendisiyle nikâh kıyılmış olan kadını boşasın, der. Onlar da boşarlar. Bunun üzerine Ebu Hanife orada bu güveyleri yanlışlıkla zifaf yapmış oldukları kadınlarla nikâhlar ve haydi ailenize gidin der. Bu hâle Süfyan üs Servi kızarak Ebu Hanife’ye bu senin yaptığın nedir? der. O da şu cevabı verir: Bu yol düşmanlıktan uzaklaşmak ve anlaşmak için en iyi yoldur, zira zanneder misiniz ki bu erkekler iddet müddeti geçmesine rağmen karılarının vaktiyle kendi kardeşleriyle zifaf yapmış olduklarını unutabilirler? Bu suretle ben her iki tarafı kendi istediği kadınla evlendirmiş oluyorum. Saniyen müddetini beklemeye lüzum yok. Çünkü kadınlar zaten gerdeğe girdikleri kişilerle evleniyorlar. Bunun üzerine bütün ulema Ebu Hanife’nin fetanetine ve hüsnü ameline hayran olurlar.
Yine bizim kültürümüz, kızdığı hanıma boş ol diyen erkeklerin hile-i şer’iyeye başvurmalarını konu alan hikâyelerle doludur. Refik Halit Karay Gurbet Hikâyeleri adlı kitabındaki Hulle adlı hikâye de benzer bu durumlardan bahsetmektedir.
İslamiyet’ten önce Arap toplumunda kadına fazla bir değer verilmemiş, ailenin ana unsuru olarak görülmemiştir. Cahiliye döneminde kadın, erkeğin belirli ihtiyaçlarını gidermek için yaratılmış bir cinsi latif olarak algılanmıştır. İslamiyet ile birlikte kadına değer verilmesine rağmen cahiliye döneminin eski alışkanlıklarından hemen kurtulmak da mümkün olmamıştır. Bu nedenle erkeğin kadına sadece bir kere boş ol demesi o kadının, evinden yuvasından ayrılması, ortada kalması anlamına geliyordu.
İranlılar Arap erkeklerinin herhangi bir zamanda boş ol demesi ile kadının ortada kalması mantığına karşı çıkarak kadınlara, bakınız Araplar kadına her an boş ol diyerek onları eş olmaktan çıkarıp yüzüstü bırakabiliyorlar, biz size şu vakte kadar evli kalmayı vaad ediyoruz diyerek mute nikâhına kendilerince de bir mantık bulmaya çalışmışlardır.
Boşanmanın bu kadar kolay olduğu ortamda ilginç evlilik ve boşanma olaylarının yaşanması da kaçınılmaz olmuştur. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri sözlüğünde Küfe eşrafından birisinin bir düğün münasebetiyle ulemaya verdiği bir ziyafette şu olayın meydana geldiğini anlatıyor: Düğünde iki erkek kardeş iki kız kardeşle evlendirilecektir. Fakat o zamanki İslami anlayışa göre eşler evlenmeden evvel birbirlerinin yüzünü ancak nikâhtan sonra görebilirlerdi. Bahsedilen düğün gecesinde evlenecek delikanlılar yanlışlıkla nikâhlı eşlerini karıştırarak nikâhlarında olmayan diğer kardeşle zifafa girerler. Hadise büyük bir cereyan oluşturur ve ziyafetteki ulemadan bu işe bir hâl çaresi bulmaları rica edilir… Bunun üzerine o mecliste bulunan Süfyan üs Sevri, Hz. Ali’nin böyle bir hadisede kocalardan her birine birer mihir ve kadınlara iddet hükmettikten sonra, kadınların kendisiyle asıl nikâhın yapılmış olduğu adamlara verilmesini emretmiştir, diyerek olayın bu yol ile çözülmesi gerektiğini dile getirir. Aynı mecliste bulunan Ebu Hanife ise parmağını sofranın kenarına vurmaktadır ki onun bu hâli başka bir şey düşündüğünü işaret etmektedir. Ona bu husustaki fikri sorulduğunda, Süfyan-üs Sevri dehşetle kızar ve Ali’nin kazasından sonra söylenecek nesi bulunabilir der.
Bunun üzerine Ebu Hanife emreder: iki güveyi de bana getirin, der ve gelen güveylere, zifaf yaptığınız kadınları sevdiniz mi? diye sorar. Onlar da evet derler. Ebu Hanife bunun üzerine pekâlâ, herkes kendisiyle nikâh kıyılmış olan kadını boşasın, der. Onlar da boşarlar. Bunun üzerine Ebu Hanife orada bu güveyleri yanlışlıkla zifaf yapmış oldukları kadınlarla nikâhlar ve haydi ailenize gidin der. Bu hâle Süfyan üs Servi kızarak Ebu Hanife’ye bu senin yaptığın nedir? der. O da şu cevabı verir: Bu yol düşmanlıktan uzaklaşmak ve anlaşmak için en iyi yoldur, zira zanneder misiniz ki bu erkekler iddet müddeti geçmesine rağmen karılarının vaktiyle kendi kardeşleriyle zifaf yapmış olduklarını unutabilirler? Bu suretle ben her iki tarafı kendi istediği kadınla evlendirmiş oluyorum. Saniyen müddetini beklemeye lüzum yok. Çünkü kadınlar zaten gerdeğe girdikleri kişilerle evleniyorlar. Bunun üzerine bütün ulema Ebu Hanife’nin fetanetine ve hüsnü ameline hayran olurlar.
Yine bizim kültürümüz, kızdığı hanıma boş ol diyen erkeklerin hile-i şer’iyeye başvurmalarını konu alan hikâyelerle doludur. Refik Halit Karay Gurbet Hikâyeleri adlı kitabındaki Hulle adlı hikâye de benzer bu durumlardan bahsetmektedir.