“Allah’ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarf edenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.” (Fâtır 29)
Ayette geçen enfekû kelimesi infak / yardım etmek demektir. Allah rızası için, mal ve para harcamak imkânı olan her mümin kimse üzerine bir farzdır.
Allah’a ve ahiret gününe inananların, kendilerine verilen nimetlerden, Onun yolunda, ihtiyaç sahiplerine, belli ölçüler içinde harcamaları, bir iman ve amel-i salih göstergesidir.
Yoksulluk pek çok kötülüğün kaynağıdır; infak ise, kötülüğü iyilikle savmak, demektir. Bu gerçeği bilen müminlerin infakı-ihsanı, maddi ve manevi, nice dertlerin dermanıdır.
Kendi için yaşayan adam değildir, hele Müslüman! Tanıdığım Müslümanlar var: Aylık gelirlerinin yüzde iki buçuğunu, her ay infak etmektedirler. Türkiye’de, emekli olsun çalışan olsun, kamudan maaş alanlar, her ay, maaşlarının yüzde 2,5’nu muhtaçlara vermeyi kulluk görevi bilseler ve yapsalar, toplumsal barışa çok büyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır. Aynı şekilde tarım ve ticaretten geliri olan kimseler de, zekât ve sadakayı, bir borç kabul edip muhtaçlara aktarsalar, inananların kalpleri birbirine karşı samimi duygularla dolacak ve gerçek kardeşlik iklimi oluşacaktır.
İnfak aynı zamanda kişinin dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmasının da bir aracıdır. Allah, muhsinleri, -insanlara güzel davranan ve yardım edenleri-, sevdiğini Kuran’da defalarca açıklamıştır. Bir Müslümanın maddi imkânı var, fakat infakı yoksa o müflistir; hayatı bir bakıma boşa geçip gitmiştir. ‘Benim dedikleri’ parası-malı, ölüm yoluyla elinden alınacaktır ve ahirete, günah yükünden başkasıyla gitmeyecektir. Oysa ancak infak edenler ebedi olan ahiret hayatı için gerçekten bir şeyler kazanmış olacaklardır.
Rabbimiz Kuran’da müminler olarak bizlere ahlak öğretmektedir:
“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları (muhsinler) sever.” (2/195)
“Allah’a ve Resul’üne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (57/7)
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları (muhsinler) sever.” (3/134)
Sonuç: Sadece kendini seven başkasına yardım edemez! Maneviyatla ıslah olanlar ancak ötekileri de sevebilir ve Allah için muhtaçlara infakta-ihsanda bulunabilirler. Dini inanışları olduğunu sanıp infak edemeyenler, aslında dinleri ile ıslahlarını gerçekleştirememiş, zavallı kimselerdir. İnfak edenler ise, Kuran’la ıslah olmuş, tabiri caizse, insanlığın kaymak tabakası mertebesine yükselmişlerdir. Onlar, Allah’ı büyük bilip kendilerini de Allah’ın kulu gören kimselerdir. Allah yolunda harcadıkları mal ve paranın boşa gitmeyeceğini, aksine elde kalacak tek kazancın infak olduğunu, aklen ve kalben anlamış ve bu anlayışa göre bir hayat yaşamayı tercih etmişlerdir. “Onlar için Rableri yanında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik edenlerin (muhsin) mükâfatıdır.” (39/34)
Ayette geçen enfekû kelimesi infak / yardım etmek demektir. Allah rızası için, mal ve para harcamak imkânı olan her mümin kimse üzerine bir farzdır.
Allah’a ve ahiret gününe inananların, kendilerine verilen nimetlerden, Onun yolunda, ihtiyaç sahiplerine, belli ölçüler içinde harcamaları, bir iman ve amel-i salih göstergesidir.
Yoksulluk pek çok kötülüğün kaynağıdır; infak ise, kötülüğü iyilikle savmak, demektir. Bu gerçeği bilen müminlerin infakı-ihsanı, maddi ve manevi, nice dertlerin dermanıdır.
Kendi için yaşayan adam değildir, hele Müslüman! Tanıdığım Müslümanlar var: Aylık gelirlerinin yüzde iki buçuğunu, her ay infak etmektedirler. Türkiye’de, emekli olsun çalışan olsun, kamudan maaş alanlar, her ay, maaşlarının yüzde 2,5’nu muhtaçlara vermeyi kulluk görevi bilseler ve yapsalar, toplumsal barışa çok büyük bir hizmette bulunmuş olacaklardır. Aynı şekilde tarım ve ticaretten geliri olan kimseler de, zekât ve sadakayı, bir borç kabul edip muhtaçlara aktarsalar, inananların kalpleri birbirine karşı samimi duygularla dolacak ve gerçek kardeşlik iklimi oluşacaktır.
İnfak aynı zamanda kişinin dünya ve ahiret mutluluğunu kazanmasının da bir aracıdır. Allah, muhsinleri, -insanlara güzel davranan ve yardım edenleri-, sevdiğini Kuran’da defalarca açıklamıştır. Bir Müslümanın maddi imkânı var, fakat infakı yoksa o müflistir; hayatı bir bakıma boşa geçip gitmiştir. ‘Benim dedikleri’ parası-malı, ölüm yoluyla elinden alınacaktır ve ahirete, günah yükünden başkasıyla gitmeyecektir. Oysa ancak infak edenler ebedi olan ahiret hayatı için gerçekten bir şeyler kazanmış olacaklardır.
Rabbimiz Kuran’da müminler olarak bizlere ahlak öğretmektedir:
“Allah yolunda harcayın. Kendi ellerinizle kendinizi tehlikeye atmayın. Yaptığınızı güzel yapın; Allah güzel yapanları (muhsinler) sever.” (2/195)
“Allah’a ve Resul’üne iman edin. Sizi, üzerinde tasarrufa yetkili kıldığı şeylerden harcayın. Sizden iman edip de (Allah rızası için) harcayan kimselere büyük mükâfat vardır.” (57/7)
“O takvâ sahipleri ki, bollukta da darlıkta da Allah için harcarlar; öfkelerini yutarlar ve insanları affederler. Allah da güzel davranışta bulunanları (muhsinler) sever.” (3/134)
Sonuç: Sadece kendini seven başkasına yardım edemez! Maneviyatla ıslah olanlar ancak ötekileri de sevebilir ve Allah için muhtaçlara infakta-ihsanda bulunabilirler. Dini inanışları olduğunu sanıp infak edemeyenler, aslında dinleri ile ıslahlarını gerçekleştirememiş, zavallı kimselerdir. İnfak edenler ise, Kuran’la ıslah olmuş, tabiri caizse, insanlığın kaymak tabakası mertebesine yükselmişlerdir. Onlar, Allah’ı büyük bilip kendilerini de Allah’ın kulu gören kimselerdir. Allah yolunda harcadıkları mal ve paranın boşa gitmeyeceğini, aksine elde kalacak tek kazancın infak olduğunu, aklen ve kalben anlamış ve bu anlayışa göre bir hayat yaşamayı tercih etmişlerdir. “Onlar için Rableri yanında diledikleri her şey vardır. İşte bu, iyilik edenlerin (muhsin) mükâfatıdır.” (39/34)