
İnsanoğlu her şeye alışkanlık gösterdiği gibi güzel veya çirkin kokuya da alışmış, o kokunun haricinde başka bir koku ile karşılaştığında bayılacak kadar rahatsız olmuştur. Bu nedenle güzel kokmak, güzel olanı koklamak için insanlar büyük çabalar harcamıştır. Bugün kokuların kimyasal bileşimini, çiçeklerin, ağaçların kokusunu araştıran, onları sınıflandıran bilme Osmoloji denilmektedir.
İnsanlar alışkın oldukları kokunun haricinde bir durumla karşılaştıklarında bayılacak seviyeye gelmekte, az daha bayılacaktım sözünü daha ziyade pis koku için kullanmaktadırlar.
Fransız doktorlar veba, kolera gibi salgın hastalıkların hava vasıtası ile vücut üzerinden insanlara geçtiğini söylemiş, yıkanarak derilerindeki gözenekleri açmamalarını insanlara tavsiye etmişlerdi. Bu nedenle hastalıktan korkan Fransızlar günlerce yıkanmamış, pislik içinde yaşamayı kültürlerinin bir parçası hâline getirmişlerdir.
Lağım suları ve çöplerin bir arada olduğu, idrar ve dışkı kokusunun kol gezdiği 1700’lerde XIV. Louis’in yaptırmış olduğu Versailles Sarayı’nın ilk hâlinde tuvalet bile bulunmamaktadır.
Fransa Kralı I. Français’in oğlu Henry ile evlenen Caterina de’ Medici, Fransa’ya gelin olarak geldiğinde büyük şok yaşar. Floransa’nın bin bir çeşit çiçekleri içinde, kır havasında yetişen Caterina de’ Medici, yıkanma kültürü olmayan, pis kokan bu ortama fazla dayanamaz, I. Français’in önüne geldiğinde baygınlık geçirir. Gelinin kötü kokuya dayanamayarak bayıldığını anlamayan Français, bu baygınlığı gelinin heyecanına verir, onu daha bir samimiyetle kucaklayarak bağrına basar, gelinini iyice mahveder.
Fransa, İtalyan gelin Caterina de’ Medici sayesinde güzel koku ve parfümle tanışmış, bu zamandan sonra Fransa’da parfüm sanayi gelişim göstermeye başlamıştır. Fransızlar kötü kokularını kamufle etmek için parfümlere fazla ihtiyaç duymuşlardır.
Mesnevinin dördüncü cildinde attar çarşısına (güzel koku satanların çarşısı) gelen bir debbağın (deri işleri ile uğraşan) bünyesinin güzel kokuyu kaldıramadığı, debbağın başının döndüğü ve bayıldığı, halkın bunun sebebini anlamadan o kişiyi iyileştirmeye çalıştığı anlatılmaktadır. Hikâyenin devamında kardeşinin bayıldığını duyan bir kişinin elinde köpek pisliği ile gelerek insanların göremeyeceği bir şekilde bayılan kardeşine o pisliği koklatınca debbağın ayıldığı ifade edilmektedir.
Mevlâna hikâyenin devamında oradaki kişilerin bayılan kişiyi gülsuyu ve amberle tedavi etmeye çalıştığını, fakat burnu pis kokulara alışmış kişilere temiz ve güzel şeylerin iyi gelmeyeceğini, Calinus’un da hasta neye alışkınsa onunla tedbirde bulunun dediğini dile getirmiştir.
İnsanın kendinde olan kötü alışkanlıklarını, yanlış davranışlarını görmemesinin en güzel örneği, kokular üzerinde tecelli etmektedir. Bir insan kendi kokusuna alıştığında ondan rahatsız olmamakta ve zamanla bunu doğal karşılamaktadır. Bu durum en güzel şekilde sigara içen kişilerde gözlenebilmektedir. Binlerce lira harcayarak güzel koku süren kişiler de zamanla kendi kokularına alışmakta ve onu fazla hissetmemekte fakat karşı tarafa çok büyük iyilikler yapmış olmaktadırlar. Abartmadan, yeteri miktarda güzel koku sürünmek, insanın inceliğinin, nezaketinin, karşı tarafı düşünmesinin en güzel ölçütü olmuştur. Koku duyusu Allah’ın insanlara vermiş olduğu en güzel hasletlerden birisidir.
Bir Hatırlatma:
Çok eskiden özellikle Avrupa’da kölelerin, fakirlerin para ile tanışmaları imkansızdı. Ellerine birkaç madeni para geçenler bu parayı çaldırmamak için onu dillerinin altında tutardı. Bu da metalik para kokusunun ağızlarına sinmesine ve oradan pis kokunun gelmesine neden olurdu. Bu nedenle bazı hırsız tipli kişiler paranın kokusunu böyle alır o kişinin etrafında dönmeye başlarlardı. Paranın kokusunu almak deyimi de bu kültürden meydana gelmiştir
İnsanlar alışkın oldukları kokunun haricinde bir durumla karşılaştıklarında bayılacak seviyeye gelmekte, az daha bayılacaktım sözünü daha ziyade pis koku için kullanmaktadırlar.
Fransız doktorlar veba, kolera gibi salgın hastalıkların hava vasıtası ile vücut üzerinden insanlara geçtiğini söylemiş, yıkanarak derilerindeki gözenekleri açmamalarını insanlara tavsiye etmişlerdi. Bu nedenle hastalıktan korkan Fransızlar günlerce yıkanmamış, pislik içinde yaşamayı kültürlerinin bir parçası hâline getirmişlerdir.
Lağım suları ve çöplerin bir arada olduğu, idrar ve dışkı kokusunun kol gezdiği 1700’lerde XIV. Louis’in yaptırmış olduğu Versailles Sarayı’nın ilk hâlinde tuvalet bile bulunmamaktadır.
Fransa Kralı I. Français’in oğlu Henry ile evlenen Caterina de’ Medici, Fransa’ya gelin olarak geldiğinde büyük şok yaşar. Floransa’nın bin bir çeşit çiçekleri içinde, kır havasında yetişen Caterina de’ Medici, yıkanma kültürü olmayan, pis kokan bu ortama fazla dayanamaz, I. Français’in önüne geldiğinde baygınlık geçirir. Gelinin kötü kokuya dayanamayarak bayıldığını anlamayan Français, bu baygınlığı gelinin heyecanına verir, onu daha bir samimiyetle kucaklayarak bağrına basar, gelinini iyice mahveder.
Fransa, İtalyan gelin Caterina de’ Medici sayesinde güzel koku ve parfümle tanışmış, bu zamandan sonra Fransa’da parfüm sanayi gelişim göstermeye başlamıştır. Fransızlar kötü kokularını kamufle etmek için parfümlere fazla ihtiyaç duymuşlardır.
Mesnevinin dördüncü cildinde attar çarşısına (güzel koku satanların çarşısı) gelen bir debbağın (deri işleri ile uğraşan) bünyesinin güzel kokuyu kaldıramadığı, debbağın başının döndüğü ve bayıldığı, halkın bunun sebebini anlamadan o kişiyi iyileştirmeye çalıştığı anlatılmaktadır. Hikâyenin devamında kardeşinin bayıldığını duyan bir kişinin elinde köpek pisliği ile gelerek insanların göremeyeceği bir şekilde bayılan kardeşine o pisliği koklatınca debbağın ayıldığı ifade edilmektedir.
Mevlâna hikâyenin devamında oradaki kişilerin bayılan kişiyi gülsuyu ve amberle tedavi etmeye çalıştığını, fakat burnu pis kokulara alışmış kişilere temiz ve güzel şeylerin iyi gelmeyeceğini, Calinus’un da hasta neye alışkınsa onunla tedbirde bulunun dediğini dile getirmiştir.
İnsanın kendinde olan kötü alışkanlıklarını, yanlış davranışlarını görmemesinin en güzel örneği, kokular üzerinde tecelli etmektedir. Bir insan kendi kokusuna alıştığında ondan rahatsız olmamakta ve zamanla bunu doğal karşılamaktadır. Bu durum en güzel şekilde sigara içen kişilerde gözlenebilmektedir. Binlerce lira harcayarak güzel koku süren kişiler de zamanla kendi kokularına alışmakta ve onu fazla hissetmemekte fakat karşı tarafa çok büyük iyilikler yapmış olmaktadırlar. Abartmadan, yeteri miktarda güzel koku sürünmek, insanın inceliğinin, nezaketinin, karşı tarafı düşünmesinin en güzel ölçütü olmuştur. Koku duyusu Allah’ın insanlara vermiş olduğu en güzel hasletlerden birisidir.
Bir Hatırlatma:
Çok eskiden özellikle Avrupa’da kölelerin, fakirlerin para ile tanışmaları imkansızdı. Ellerine birkaç madeni para geçenler bu parayı çaldırmamak için onu dillerinin altında tutardı. Bu da metalik para kokusunun ağızlarına sinmesine ve oradan pis kokunun gelmesine neden olurdu. Bu nedenle bazı hırsız tipli kişiler paranın kokusunu böyle alır o kişinin etrafında dönmeye başlarlardı. Paranın kokusunu almak deyimi de bu kültürden meydana gelmiştir